Seyyid Hüseyin Nasr Yolcu Dergisi’nde

Uzun bir aradan sonra 101. sayısı ile tekrar aramızda Yolcu Dergisi. Yenilenen yüzü ve varlığını hissettiren duruşuyla Yolcu; beklediğimize değdi denecek bir sayı hazırlamış. Yolcu’ya nice 100. sayılar diliyorum.

Derginin klâsikleşen söyleşilerinin bu sayıdaki konuğu Seyyid Hüseyin Nasr. Sorular; Ömer İdris Akdin’den.Yolcu Dergisi için özel olarak hazırlanan söyleşide Nasr; İslam düşüncesi, gelenek, İslam şehirleri gibi birçok soruya cevap veriyor.

“Öncelikle İslami düşünce geleneğinden bahsetmek mümkündür. İkincisi, gelenek, yalnızca 1000 yıl kadar öncesinden kalma şeyler değildir. İşin içinde olan fikirlerdir. İslami entelektüel gelenek, formüle edildiği zamana göre değil, İslâmî vahiy ile İslam hakikatine göre belirlenir. Evet, İbn-i Sina 1000 yıl önce yaşadı, 100 yıl önce yaşamadı. Farabi 1100 yıl önce yaşadı. Ve en büyük bilim adamlarından biri olan Şirazi 800 yıl önce yaşadı. Onları İslami kılan, yaşadıkları zaman değil, işledikleri fikirler, içerik ve dünya görüşleridir. Evren görüşünün bütünlüğü, İslami dünya görüşü tarafından belirlendi ve zamana bağlı değildi. Dolayısıyla İslami bir entelektüel gelenek hakkında düşünmek sadece mümkün değil, aynı zamanda gereklidir de. Bunlardan bazıları eski olsa bile. Ama İslam bu unsuru Hindistan'dan, Yunanistan'dan, eski Farsçadan vs. ödünç almıştır. Mesela önümde oturuyorsunuz. Farklı bir insansınız. Ama yüzünüzün derisindeki tüm bu unsurlar, yediğiniz yiyecekler sayesinde vücudunuz tarafından oluşturuldu, bir kısmı İstanbul'a gelen Hollanda peynirinden. Yani cildinizde bir rolü var. İkisinin karıştırılmaması gerekir. Yaşayan medeniyet, yaşayan bir beden gibidir. Evet, dışarıdan bir şeyler alır ama bunları kendiyle bütünleştirir ve bütünleştirmedikleri vücuttan çıkar.”

“Kendi ülkenizden kaç Türk İstanbul'u iyi tanıyor? Batı'yı tanımamız gerekmediğini söylemiyorum. Batıyı iyi tanımalıyız. On yıllar boyunca elimden geldiğince Batı felsefesi, bilimi, edebiyatı, şiiri okudum. Bir Müslüman olarak Batı üniversitelerinde Batı düşüncelerini öğrettim. Ancak bu, Batı'nın öğretileri tarafından yutulduğum anlamına gelmez. Onlara İslami bir düşünürün bakış açısından bakmaya çalıştım. Sonra kendimi yenilemeye çalıştım ve düşündüm. İslam dünyasına ekmek ve sudan daha çok ihtiyacımız var. Anahtar kelime düşünmektir. Sadece Kur’an'ı etkileyici bir şekilde tilavet etmek değil.”