Uzun zamandır Buhara Özbekler Tekkesi’nde faaliyet gösteren İstanbul Tasarım Merkezi’ne yaklaşık 3 yıldır gitmeyi planlıyordum. Nasip geçtiğimiz güne imiş. İstanbul Tasarım Merkezi tarafından kullanılan eski tekkenin mimarisi hayli ilginç. Özellikle çilehane görülmeye değer.

Rahmetli Turgut Cansever beton ruhsuz bloklar yerine ısrarla ahşabı savunmaktadır. İstanbul Tasarım Merkezi'nde düzenlenen ‘Ahşap İstanbul Mümkün müdür?’ başlıklı bir seminer de bu sebeple ilgimi celbetmişti. Söz konusu semineri veren yüksek mimar Mehmet Şimşek Deniz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde İmar Daire Başkanlığı’nı kurduktan sonra bir dönem Cansever ile de çalışmış ve kendisiyle KUDEB ile güzel projelere imza atmış.

Seminer konusunu anlatmadan önce günümüzün önemli eksiklerinden birinden bahseden Mehmet Şimşek Deniz, Asr-ı Saadet’e bakıp mekân ve fonksiyon organizasyonunu, belediyecilik mantığını incelemek gerektiğini söyledi. İlk yeşil alan, ticari düzenleme, spor alanı, kuyular için koruma kuşağı gibi uygulamalar Rasulullah (sav) tarafından yapılmıştır ve bu uygulamalar günümüzde bir tezin konusu olamamıştır maalesef.

Konuttaki misafir odası geleneksel sivil mimari anlayışının yansımasıdırMehmet Şimşek Deniz

Konuşmasına “ahşap bir İstanbul tahayyül edilse nasıl olur” sorusu ile başlayan Mehmet Bey, minyatürlerde görülen ve Arnavutluk’tan Asya’ya uzanan büyük bir hinterlanddan sadece Suriçi bölgesinin günümüze kaldığını ve bu bölgenin ihyasının Avrupa’ya sunulabilecek vizyoner bir prestij projesi olacağını söyledi.

Mehmet Şimşek Deniz konuşmasına şöyle devam etti: “İstanbul ahşabında Bağdadi yapım türü hâkim iken, Anadolu’da kagir, taş, tuğla ve kerpiç ile toprağa oturduktan sonra üst katları farklı malzemeler ile şekillenen ve kot geçişlerinde cumba ve konsol ile konuta hareketlilik katan bir detay zenginliği hâkimdir.

Geleneksel konut yapısına bakıldığı zaman fonksiyonel, değişime açık, mekân ve zaman organizasyonuna her daim uygun, 70-75 m2 taban alanına sahip ve genelde cumbalı bir yapı görülür. Bu yapı, aile yaşantısının geçtiği haremlik, misafirin alındığı selamlık, çeyizlik ve sofalar arası eyvan veya seki ve geçişleri sağlayan alanlardan oluşur. Konuttaki misafir odası geleneksel sivil mimari anlayışının yansımasıdır. Geleneksel zihin yapısı apartman yaşantısına evrilse dahi hiç oturulmadan temizlenerek misafir gelmediği sürece kilitli tutulan misafir odası mantığı devam etmektedir. Avrupa’da böyle bir anlayışa rastlanmaz.”

Ahşap yapının özellikleri

Ahşap konut strüktürünün hafif olduğunu, deprem riski açısından sorun teşkil etmediğini söyleyen Deniz, şöyle devam etti: “Ahşap yapı stoğu Suriçi bölgesinde yoğun olarak bulunmaktadır ve yine aynı bölge deprem kuşağındadır. Fakat ‘99 depreminde bölgedeki hiçbir ahşap yapı hasar görmemiştir.

Ahşap evde mimari plan ve mobilya birlikte tasarlanır. Günümüzde alınan bir takım evin herhangi bir odasında bulunan kolonlar veya başka sebepler ile eve uyum sağlayamayabiliyor. Geleneksel yapıdaki mutfaklarda bulunan dönen yemek dolapları, seki ve sedirler, gömme dolaplar, gusülhane olarak kullanılan bölmeler hep plan aşamasında konuta eklenir. Dışardan eşya getirmek gibi bir alışkanlık yoktur. Günümüzde konut katları 2.60 metre yükseklikte iken geleneksel konutta kat yüksekliği en az 3 metre üstüdür. Mekânın ferahlığını sağlayan bu durum dışında, fonksiyon farkı gerektiği anlarda kot düzenlemeleri de 2-3 merdiven ile yapılırdı. Ev temizliği aksatılmaz, mahremiyetin başka bir sembolü olarak ayakkabılar dışarda bıraklır, eyvan bir cam bölme ile sofadan ayrılırdı.

Ahşap malzemenin satıldığı semtler vardı. İskelet elemanı, duvar ve işleme detayları için her çeşit malzeme hazır olarak satılırdı. Ahşap ustası ‘dülger’ bu malzemelerden inşa ederdi evi.”

Osmanlı mahallesinde yapı denetimi nasıl yapılırdı?

Osmanlı döneminde yapı denetimi mekanizmasından da bahseden Deniz, bu organizasyonun başında sermimarın bulunduğunu, ondan izinsiz imar faaliyeti gerçekleştirilemeyeceğini söyledi: “Sermimar kenti atla teftiş ederdi ve 40 ev, camisi ve okulu ile bir mahalle birimi teşkil ederdi. Her birime sermimara bağlı diğer görevliler bakardı. Herhangi bir konuda ihtilaf olduğunda sonuca Kadı karar verirdi.

Mehmet Şimşek DenizSokak istikametleri düzenli idi, herhangi bir çıkmanın daha önde olup komşunun güneşine engel olmadığı teyit edilirdi. Yangına sebep olacak fonksiyonlar şehir dışında imar edilirdi. Gereksiz kazı veya hafriyat olmaz, topoğrafyaya müdahale edilmezdi. Hafriyat çıkmadığı için şehri çiğneyen araçlar ve hava kirliliği de yoktu. Elle yapılan küçük kazılar gözlemlenebilirdi en fazla ve bu durum şehre bir huzur ortamının hâkim olmasını sağlardı.

40 evden oluşan mahallelerin yolları da insan ölçeğinde ve topoğrafya ile uyum içinde olurdu. Sadrazamlarınki hariç evler en fazla 2-3 katlı olurdu.

Gayrimüslimler ticarî alanlarda ve günlük hayatta müslimler ile beraberken, konut alanları ayrı olurdu. Tanzimat Fermanı ile değişmeden önce mescidlerin yanına ev yapamaz, müslimlerle aynı binada oturamazlardı. İbadethane ve mezarları da keza ayrı idi. Konutları en fazla 6.80 metre yükseklikte olabilirdi. Balat, Fener, Şehremini, Kocamustafa gibi semtlerde yaşarlardı.”

“Dünya mirası listesinde bulunan 4 alan yani Sultanahmet-Ayasofya, Süleymaniye, Zeyrek ve Bizans surları ve sur tecrit alanları gereken ihtimamı görmemektedir ve bu alanların ihyası tüm insanlık için önemlidir” diyerek koruma konusuna dikkat çeken Mehmet Şimşek Deniz, dünya üzerinde şehir merkezinde ahşap yapı stoğu olan başka bir şehir olmadığından bahsetti. “Bu sebeple böyle alanları korumak için sanatsal fonksiyonlar önerilmeli, sürdürülebilir bir faaliyet kaydetmek için yapı içindeki insanı kültürü ile beraber korumak gerekir” diyerek sözlerini noktaladı.

 

Fatma Betül Demirel haber verdi