![]() |
Franck (Bilal) Ribery |
Müslümana Yasak!
Fransız futbolcu Franck (Bilal) Ribery’nin yeşil sahalarda dua eden halini görmüşsünüzdür. Hani, kimilerine göre “ehli dünya” olan Ribery ve benzeri oyuncuların bu tarz fotoğrafları artistik, dini kullanan, gereksizdir, kalpte olan kalpte kalmalı… vb şekillerde çekiştirilir durur ya… dursun! Zira, yıllardır sahalarda istivroz çıkaran oyuncular vardı ve dua ediyorlar, Fifa’nın umrunda olmuyordu. Oysa artık Fifa, “Müslüman” ritüel, sembol, hareket biçimlerini de gördükten sonra, yeşil sahalarda “dini sembol, hareket ve argümanları” yasakladı. Ama, yasakçılıkta bir yere kadar. Zidane, her ne kadar “islamî” kimliğini vurgulamayan, hatta a-politik yapısına rağmen “kanına dokunan” noktada sembollerin üzerine çıkmış ve Araplığından dolayı “Müslümanlığına” küfredilmesine karşı çıkmıştır.
Hayat Bir An’dır
Yazar, Ali Ayçil, ‘Şimdi Dünyanın Bir Yerlerinde’ başlıklı denemesinde “an” tasviri yaparken şu cümlelere yer verir:
“Tam şimdi dünyanın uzak yerlerinden birinde, bir ördek yavrularıyla toprağa inip serinlemeye başladı. Kimse görmedi, yüzerken suya bıraktıkları dalgaları; küçük yavruların kanatlarındaki çelimsizliklerinden habersiz bir kalabalık, köprünün her iki yanından yoluna devam etti. Bir araba kornaya bastı, biri bir diğerini solladı, bir kadın aynaya bakıp saçlarını düzeltti, köprü üzerinde bir çocuk, dudaklarının çevresine yayılan dondurmayı yaladı. Bütün bu şamata, bütün bu telaş, aşağıdaki dalgalar daha küçük bir çember olmadan zamanın boşluğunda silinip gitti işte. Hayatın koca bir “ânı”, bir dalganın ömrü kadar bile hayatta tutamadı kendisini.”
Bu bir!
Fotoğraf sanatçısı Halid Ömer Camcı, ‘Sonsuzluktan An Çalmak’ başlıklı gezgin dergisinin sunuş yazısında an için şöyle yazmış:
“Fotoğrafı bilirsiniz! Çoğu zaman saniyenin yüzde, bazen binde birinde bir an’da çekilir. O an’ı insan gözü algılamakta zorlansa da işte her ne oluyorsa o ‘an’lar içinde olup biter… Bir bebeğin bakışı, bir yaşlı kadının huzur içinde gözlerini hayata kapayışı, bir kuşun kanat çırpışı, bir çiçeğin topraktan başını çıkarışı, salınarak yapraklarını açışı, bir kar’ın ağacın dalında erimeye başlaması, bir su damlası olup yere düşmesi, diğer damlalarla buluşması, az biraz sonra bir küçük dereye ardından bir okyanusa karışması hep bu anlarda olup bitmektedir. O sonsuz okyanus işte bu anlık damlalar bütününden ibaret. Evrenin varlığı içinde her birerlerimizin hayatının anları saklı. Eskilerin bast-ı zaman dediği (zamanda genişleme) bu anlar içindeki genişliklerden oluşuyor olsa gerek. Bir nevi uzun ‘pozlanmış anlar’.”
![]() |
Zinedine Zidane |
Bu iki!
Futbol asla sadece futbol değildir!
Bu da üç!
Zidane Ve Dünya’ya Kafa Atmak
Gelgelelim şimdi Zizu’nun “bir an”a sığdırdığı öfkesi, kariyeri, kimliği, vazgeçişi, hesaplaşması, zirveden düşüşü, geçmişini hatırlayışına…
2006 Dünya Kupası final maçı. Berlin. İtalya ve Fransa bilmem kaçıncı kere karşı karşıyalar. İddialı bir maç. Rakipler birbirlerine denk. Zizu’nun maçın başlarında penaltıdan attığı golün acısı var İtalyanlarda. Bir şekilde o golün karşılığı veriliyor. Maç, bildiğiniz gibi; tam da finale yakışır biçimde başa baş, iddialı ve heyecanı doruklarda. Biz Zidane’a dönelim…
Zidane, Cezayir asıllı Fransız milli futbolcu olarak anılsa da o’nun tabiriyle :"Her gün nereden geldiğimi düşünüyorum ve halen kendi kimliğimden gurur duyuyorum : ilk önce La Castellane sitesinden bir Kabilim, sonra Marsilya'dan bir Cezayirli ve son olarak bir Fransızım."
Zidane’nın doğduğu ev, bir köy evi. Babası hala orada yaşıyor. Zidane dünyayı dolaşıyor olsa da babası bir köylü olarak hayatına devam ediyor. Yani, burada, Zidane için “hayırsız evlat” demek telaşında değilim. Bir bakıma “gerçekleşen bir yükseliş rüyası”ndan dem vuruyorum.
Her neyse; önemli olan hayatımızın bir anında vermiş olduğumuz kararın nelere kadir olduğudur. Öyle ya; hayat bir andır. Hareket felsefesine İslam filozoflarının bir açıklaması vardır; bir okun hareketi milyonlarca duruştan ibarettir. Yani hareketin içinde duruşlar vardır. Bu duruşlar ki hızı, yaşamı sağlamaktadır. Zidane’ın yaşamı ise kendisine hakaret edenler karşısındaki duruşuyla daha bir anlam kazanmıştır. Cezayir’in bir berberi kabilesinden çıkıp Fransa’nın banliyölerinden geçip, milli takıma kaptan olmanın bedeli; geldiği yeri unutmamaktır.
Öfke, her zaman olmasa da bazen iyi bir cevaptır ve kimliğimizin bedelini korurken bir kenarda durmalıdır. Kontrol edilebilen öfkeden bahseder kişisel gelişim uzmanları… Ben de “Zidane öfkesi”ni öneriyorum “profesyönel yaklaşımlara” inat. Öyle ya, Zidane öfkesi, insanidir, savunmaya dönüktür ve hinlik yoktur içinde. Yani hesapsızdır.
Zidane bana Cahit Koytak’ın şiirini hatırlatıyor: Futbol Oynayan Çocuklar… Ama, şiirdeki “kaybeden “çocuklar içerisinden çıkmış, kazanan bir çocuğu hatırlatıyor… O çocukların her zaman yenilmeyeceklerinin kanıtıdır Zidane’ın sahalardaki fotoğrafı.
Belki de Mağripli çocukların sahalarda artık yenilmediklerini görenler, saha kenarında dua etmelerini de bu yüzden yasaklıyorlar. Zira, mağripli çocuklar sayı yapmaya çoktan başladılar…
Zeki Bulduk; yenilgilere medhiye yazmak istemiyor.