“Lübnan Ulusal Müzesi” kapılarını 1942'de açtı. Hizmet verdiği ilk yıllarda müzenin galerileri birbirinden değerli eserlerle doluydu. Eserlerin büyük bir kısmı Sayda ve Biblos'ta yapılan kazılarda bulunmuş ve daha önce hiç sergilenmemişti. Aralarında, çömlekler, gravürler, heykeller, lambalar, mozaikler ve takı setleri vardı.
Medeniyetlerin eserleri müzede
Müzedeki eserler Lübnan'dan gelip geçen tüm medeniyetleri içeriyor. Tarih öncesi, daha şehirlerin, devletlerin olmadığı dönemden, ok yay gibi eserler bile var. Fenikeliler, Romalılar, Bizanslılar ve İslam dönemine dair eserler müzede görülebilir.
Müzenin koleksiyonları zamanla büyüdü. 1950 ve 1960'larda düzenlenen kazı çalışmalarıyla birlikte her gün yeni bir eser müzedeki yerini aldı. Ancak bu durum uzun sürmedi. 1975'te başlayan iç savaştan müze de payına düşeni aldı.
Yıkımla karşı karşıya kaldı
Beyrut'u ikiye ayıran yeşil hat üzerinde bulunan müze, sadece savaşın tanığı değil, kurbanıydı da. Bulunduğu yer müze geçişi olarak anılmaya başlandı. Çatışmalar sırasında Doğu ve Batı Beyrut arasında hareket etmek zorunda olan insanlar müzenin içinden geçtiler. Savaş sırasında müze sistemli bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Savaşın tarafları müzenin katlarına yerleşerek, camları kırarak buradan ateşler açtılar ve ısınmak için ahşap eserleri yaktılar.
İç savaş sırasında müze zarar görmekle kalmadı, infazlara da sahne oldu ve adı korkuyla anılmaya başladı. 15 yıl süren savaş süresince çalınan, yakılan ya da zarar gören eserleri geri getirmek hiçbir zaman mümkün olmadı.
1999'da yeniden hayat buldu
Lübnanlılar, müzeyi taşımak veya yeni bir mimariyle inşa etmek istemedi. Acı hatıralarına rağmen müzenin eski haline getirilmesi için çalışıldı. Restorasyon 10 yıldan uzun sürdü. Savaşın ilk günlerinde saklanan veya tahta kalıplar içine konulduktan sonra çimento dökülerek korunan eserlerin yeniden taşınmasıyla müze, 1999'da yeniden hayat buldu.
Ancak Lübnan tarihinde çok önemli bir yeri olan müzenin yeterli derecede rağbet görmedi. Bunun başlıca sebebi ise iç savaşın izlerinin ve getirdiği acıların halen hafızalarda taze olması.
Hasan Esen yazdı