Her şey geçen yıl Hürriyet gazetesinin 150. yılına dikkat kesilmekle başladı. Namık Kemal’in Londra’da çıkardığı muhalif gazete Hürriyet’in tüm nüshaları Vakıfbank Yayınları tarafından okurlarla buluşturuldu. Prestij kitabı olarak yayınlanan ve kitapçılarda görmek haricinde henüz inceleme fırsatını bulamadığım bu kitap aynı zamanda Türk düşünce hayatının serüvenini de gözler önüne seriyordu. Namık Kemal, fırtına gibi geçen bir yasamın içinde çokça kitap yazdı. Bunlardan bazıları roman bazıları ise tiyatro eseriydi. Fransız edebiyatının etkisindeki Tanzimat neslinden farklı olarak özgün bir çizgi tutturmaya gayret etti. Varlığını içinde erittiği Hürriyet gazetesinden de tam da bu yüzden ayrıldı ve bireysel macerasına devam etti. Hayatını inandığı değerleri yasayarak sürdürdü. Bu anlamda muhalefetin de nasıl yapılacağını, muhalefet ahlakını da daha sonra ihtiyaç duyabileceklere örnek olarak bıraktı.
Namık Kemal’in Londra’da geçirdiği yıllar pek çok açıdan ilham verici ve araştırmaya değer. Torunun torunu Osman Streater onun Londra adreslerini bizlere ulaştırdı. Yusuf Mardin’in yazdığı Namık Kemal’in Londra Yılları eseriyse onun Londra’sını anlatmaktan çok kendisinin tahayyülünü canlandırıyor. Ona izafe edilen anılardan birisi su: Namık Kemal Britanya Müzesi’nin okuma odasına üye olmak istediğinde bir form doldurması istenmiş. Milliyet kısmına İslam yazmış. Bunu kabul etmeyince Osmanlı yazmış. Bunu da kabul etmedikleri zaman Türk yazmış. Bu aynı zamanda Türkiye’deki üç temel fikir akımının köklerinin nereye dayanabileceğini gösteren ilginç bir örnek. Başında fesi ve boynunda papyonuyla Londra’da bol bol mektup yazdı ve çok az fotoğraf çekildi. Fotoğraflardan ancak bir ikisi elimize ulaşabildi. Yazdığı mektuplardan ise yazışma adresini görebiliyoruz: “15, Charlotte Street, W. Fitzroy Square”… Ben de buraya gitmek istedim ama “15, Charlotte Place”e gitmiş olmam da mümkün. Çünkü Namık Kemal’in nerede yaşadığına dair herhangi bir ibare yok. Londra sokaklarında Namık Kemal’i aramak iste bu kadar zor. Bu aynı zamanda tarihi nasıl kompartımanlara ayırdığımız ve faydacılıkla yaklaştığımızı da gösterebilir. Üç yıl boyunca Londra’da kalan büyük ama çok büyük bir yazarımızı bulmak için talihimize güveniyoruz. Dahası yıllardır Londra’da yasayan Türklerin bu edebi mirastan haberi yok. Herkesin okullarda ismini, eserlerini öğrendiği bir edebi kişiliğin mirası iste bu kadar yalnız. Diğer bir adres de “Rupert Street 4 numara”. Piccadilly Meydanı’na yakın olan bu adres Yeni Osmanlıların merkezi olmuş bir zamanlar. Orası da metruk bir bina ve tarihte ne gibi bir tanıklık yaptığına dair bir iz kalmamış.
Namık Kemal’in izini sürerken büyük hayallerle başladığım yolculuk teatral bir drama dönüştü. Başımda fesim ve boynumda papyonumla Namık Kemal’i görme umudum suya düştü. Fotoğraflar bir türlü zihnimde canlanmıyor. Namık Kemal’in İngiltere’den büyük umutlarla İstanbul’a dönüşünü ve Londra tiyatrolarından aldığı ilhamla Vatan Yahut Silistre’yi kaleme almasını hayal ediyorum. Namık Kemal’le Londra’da karşılaşmamızın sebebi onun Londra’dayken bile vatanını içinde yaşatması olabilir mi? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Bildiğim tek şey Namık Kemal’i bulmanın çok zor bir uğraş olduğu. Çıkardığı gazeteyi edinmek için ciddi sayılabilecek bir meblağı göz almak zorundasınız. Gazetenin Londra’da çıkarıldığı adresi veya Namık Kemal’in Londra’da ikamet ettiği adrese ulaşmak da bir o kadar zor. Bunlar haydi neyse de bütün ömrünü vakfettiği fikrî hayatının üzerine dökülen betonlar? İşte onları asıp gerçek Namık Kemal’e ulaşmak büsbütün zor.
Halil İbrahim İzgi, “Londra sokaklarında Namık Kemal’i Aramak”, MAKAS dergisi, Şubat-Mart 2019, sayı 6.