Konya’da uzun bir müddettir devam eden BİLKAD Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu düşünce geleneğimiz ve medeniyet tarihi alanında güzide çalışmaları ile tanıdığımız Prof Dr. Mustafa Demirci Beyefendi idi. Mustafa Bey, ruhlara ahenk katan edebi üslubu ve şahsına münhasır tarih tasavvuru bağlamında “İslam Medeniyeti’nin Kurucu Dinamikleri” başlıklı, oldukça ciddi bir çalışmasını dinleyicilerle paylaştı. Çalışmanın en dikkat çekici özelliği ve farklılığı ise daha önce medeniyetimizin kurucu dinamiklerinin konkre olarak derli toplu halde ifade edilmemesiydi. İslam Medeniyeti çalışmalarında ciddi bir problem olarak karşımıza çıkan bu hususu Mustafa Demirci Bey gayet başarılı bir şekilde analiz ederek, belki de ilk defa bu söyleşide dile getirip tarih alanında yapılan çalışmalarda göz ardı edilen medeniyet kurucu umdeleri bir ilim adamı ağırlığı ile dinleyicilere aktardı.
Âlimler medeniyet inşa edici bilge kişiliklerdir
Medeniyetlerin, umumiyetle de İslam medeniyetinin başlangıç noktasında Ahmet Davutoğlu’nun “Ben İdraki”’ adını verdiği kimlik algısının ön planda olduğunu söyleyen Mustafa Demirci, İslam tarihinde bunun en güzel ve çarpıcı örneğinin Bedir Savaşı’nda ortaya çıktığını, Bedir Savaşı ile birlikte kavmiyetçiliğin ortadan kalkığını, bu savaşla birlikte Müslüman olmakla, kabile olmak arasındaki farkın ve çizginin müşahhas bir şekilde belirlendiğini ifade etti. Demirci’ye göre, bir medeniyetin kendini aidiyet olgusu içerisinde hangi temeller üzerine oturtacağının kavramsal ve pratik karşılığı olan “Ben İdraki”, kimlik ve duruş oluşturmasının yanı sıra İslam medeniyeti açısından ümmet bilincinin de çıkış noktasını teşkil etmektedir.
Mustafa Demirci konuşmasına şöyle devam etti: “Medeniyetlerin temel dinamikleri içerisinde en önemli etkiye sahip olan unsur hiç şüphesiz medeniyetlerin gelişim süreci ile doğrudan ilgili olan bilgi sistemi ve epistemolojisidir. Bu bilgi sistemi ‘bilgin tipi’ adını verdiğimiz medeniyet kurucu tiplerini karşımıza çıkarır ki, bunlar Hint medeniyetinde brahmanlar, Yunan medeniyetinde filozoflar, Avrupa medeniyetinde entelektüeller ve İslam medeniyetinde âlim adını verdiğimiz medeniyet inşa edici bilge kişiliklerdir.”
İslam medeniyetinde bu bilgin tiplerinin en önemli özelliklerinin kaleme aldıkları eserlerle medeniyetimizin klasiklerini oluşturduklarını ifade eden Mustafa Demirci, hicri ikinci yüzyılda tercüme hareketleri ile Müslümanların bir bilimsel devrim yaptığını belirterek medeniyetimizin klasik çağının bu bilgi sistemi ile şekillendiğini söyledi. Ayrıca İslam’ın son iki asırdır bilgin tipi çıkaramadığını söyleyen Mustafa Demirci, dünya Müslümanlarının vakit kaybetmeden bu durumla yüzleşmesi gerektiği fikrini ileri sürerek, Avrupa medeniyeti karşısındaki hal-i pür melalimizin ancak özeleştiri çerçevesi içerisinde anlaşılabileceğini aktardı.
Medeniyetimizin üçüncü temel dinamiğinin tevhid akidesi olduğunu belirten Mustafa Demirci, İslam Kültür Atlası müellifi Prof. Dr. İsmail Raci el-Farukî’nin ileri sürdüğü “düalite” fikrinden hareketle İslam’ın medeniyet zihniyetinde evrenin ilahi ve beşeri olmak üzere iki boyuta ayrıldığını, her iki boyutun da kesin hatlarla birbirinden ayrılarak İslam tevhid akidesini oluşturduğunu söyleyerek bugünkü Avrupa medeniyetinin ve Hıristiyan dünyasının bu çizgiye dikkat etmediğini vurguladı.
Avrupa merkezli tarih tasnifi Avrupa’nın kendi serüvenini anlatıyor
İslam medeniyeti üzerine yapılan bu harikulade söyleşinin en çarpıcı ve ilgi çekici konusu gündelik hayatın medeniyetlerin oluşumunda etkisi üzerine ileri sürülen fikirler oldu. Mustafa Demirci’nin ileri sürdüğü bu görüşler medeniyetimizin nerede durduğu hususunda oldukça dikkat çekici görünmektedir. Her medeniyetin insanların yaşayabileceği gündelik hayat inşa etmesi gerektiğini savunan Mustafa Demirci’ye göre medeniyetlerin insana nüfuz etmesinin yegâne şartı bir gündelik hayat oluşturmasıdır. Hatta dinin pratik hayata aktarılması için bu, vazgeçilmez bir dinamik olarak temayüz etmektedir. Oturma, kalkma, yeme, içme gibi alışkanlıklar medeniyetlerin kendine özgü davranışlarıdır.
Ayrıca her medeniyetin kendi hedefi ve idealine uygun eşya ürettiğine dikkat çeken Demirci, Seyyid Hüseyin Nasr’ın “Müslüman mekânında tevhid esası vardır” sözüne atıfta bulunarak sembolik değerlerin de medeniyet kimliği üzerinde etkili olduğunu belirtti. Mesela medeniyetimizin en kutsal ayı olan Ramazan ayında iftar vakti hayatın durması gibi örneklerle medeniyet üzerinde gündelik hayatın etkisini vurgulayan Demirci, “bir medeniyeti var eden tercüme edilemeyen değerleridir” ifadesi ile de oldukça ilgi çekici bir analizi aktardı. Medeniyetimizde pratik hayatta sıklıkla örneğini gördüğümüz seher vakti, şafak, kerahat vakti gibi kavramların başka bir medeniyette karşılığının bulunmadığını söyleyerek bir medeniyeti medeniyet yapan olguların, başka bir medeniyette karşılığı olmayan değerler olduğunu ifade etti.
Bilinç alanı ile ilgili temel dinamikler adını verdiği medeniyet unsurları ise zaman, mekân ve düzen olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Medeniyetimizde tarihsel zaman tasavvuru ve gündelik zaman tasavvuru olduğunu belirten Mustafa Demirci, medeniyetlerin zaman tasavvurunun yüzyılları kapsadığını, mesela medeniyetimizin 1434 yaşında olduğunu, bunun da günümüz problemlerini çözmede etkili olabileceğini söyleyerek Malik bin Nebi’nin İslam medeniyeti ve Avrupa medeniyeti üzerine yaptığı, adeta nokta atışı diyebileceğimiz analizini aktardı. Buna göre günümüz Müslüman toplumlarında meydana gelen problemlerin temelinde medeniyetimizin gençlik çağından olgunluk çağına geçmesi, buna mukabil Avrupa medeniyetinin yaşadığı sorunun temelinde ise olgunluk çağından yaşlılık çağına geçmesi yatmaktadır. İslam’da zamanın yatay ve dikey olarak ayrıldığını belirten Mustafa Demirci, Avrupa merkezli tarih tasnifini de eleştirdi. Çünkü eskiçağ, yeniçağ, ortaçağ gibi tasnifler Avrupa’nın kendi serüvenini anlatmaktadır. Medeniyetimizin kendine münhasır bir çağ ayrımı yapması gerektiğini vurgulayan Mustafa Demirci, bu alanda mevcut olan ciddi boşluğu doldurmak için “İslam’ın Dört Çağı/ Bir Dönemlendirme Denemesi” adını verdiği bir çalışmayı da yakında ilim dünyasına sunacağını söyledi.
Müslümanlardaki kafa karışıklığı ve zihinsel kaos şehirlerimize bakılarak kolayca analiz edilebilir
Medeniyetlerin oluşum sürecinde mekân/ coğrafya özel bir yere sahiptir. Nitekim Müslüman şehirleri üzerine ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bu hususta Mustafa Demirci her medeniyetin bulunduğu coğrafyaya kendi damgasını vurduğunu, Arnold J. Toynbee’den mülhem mekân ve coğrafyanın medeniyete soru sorduğunu fakat her medeniyetin bu sorulara cevabının farklı olduğunu ileri sürmektedir. Müslüman şehirlerinin diğer medeniyetlere ait şehirlerden farklı olduğunu, bir Müslüman mekânının hemen tanındığını söyleyen Demirci, Müslümanlarda mevcut olan kafa karışıklığı ve zihinsel kaosun şu anki şehirlerimize bakılarak kolayca analiz edilebileceğini iddia etti. Nitekim şehirlerimizde değişen unsurlar bu iddiayı doğrular niteliktedir.
Her medeniyetin bir merkezi olduğunu ve Sümer medeniyetinin Babil, Çin medeniyetinin Pekin, Yunan medeniyetinin Atina, Roma medeniyetinin Roma ve İran medeniyetinin Persepolis şehirlerini merkez edindiğini söyleyen Mustafa Demirci, Müslümanların coğrafya kitaplarının medeniyetimizin merkezi olarak umumiyetle Bağdat’tan bahsettiğini söyledi. Amerika’nın da bu yüzden Bağdat’ı İslam medeniyetinin merkezi olduğu için işgal ettiğini belirten Demirci, tam o dönemde Amerika merkezli medeniyetler çatışması tezinin gündemi meşgul ettiğini ifade etti.
İslam medeniyetinde var olan siyasi ve hukuki düzenden de bahseden Mustafa Demirci, her medeniyetin bir düzen sistemini içinde barındırdırdığını ve fiziksel olarak bunu uyguladığını ekledi. Mustafa Demirci’nin üzerinde durduğu husus Hz. Muhammed’in getirdiği siyasi ve hukuki düzendir. Tebük Seferi üzerinde duran Demirci, bu seferin neticesinde gayrimüslimlere yönelik hukuki düzenin temellendirildiğini söyleyerek, bir şehre giren Müslümanların, şehir halkı ile yapılan ilk anlaşma doğrultusunda hareket ettiğini, aradan yüz yıllar geçse de bu anlaşmanın geçerliliğini koruduğunu ifade etti. Devletin sahibinin Müslümanlar olduğu bir bölgede gayrimüslimler zımmi hukuk adı verilen sistemle korunmaktadır. Son olarak Mustafa Demirci, medeniyetimizin içine düştüğü buhrandan ancak “İslam Medeniyeti’nin Kurucu Dinamikleri” adını verdiği bu umdelerin üzerinde ciddi bir şekilde düşünülmesi ve bu dinamiklerin tekrar pratiğe dökülmesiyle çıkılabileceği görüşünü savundu.
Abdullah Burgu haber verdi