Batıda, magazinel tartışmalara pek girmeyen, kalbe odaklanmış, uzmanlığı ve derinliği olan, davet merkezlerinde koşan, halka temas eden, oldukça canlı bir kervan görünüyor. İbn Teymiyye ile Mevlana arasında ince dikişli, kadim motiflerle dokuma yapan, cazibeli bir akım göze çarpıyor, bunu İslâmi davet açısından kritik görüyorum. Bu güzide topluluğun çoğu İslâm ülkelerinden Batı’ya göçmüş ailelerin çocukları, bir kısmı da mühtedi Avrupalılar.
Omar Suleiman Filistinli bir ailenin çocuğu. 1986 New Orleans (ABD) doğumlu. Southern Methodist Üniversitesi’nde İslâmi Araştırmalar Profesörü. Yaqueen İslâmi Araştırmalar Enstitüsü kurucusu. Kendisini Malcolm X’in öğrencisi olarak görüyor. Donald Trump’ın bazı İslâm ülkelerinin vatandaşlarına seyahat kısıtlaması gibi politikalarına muhalefet ederek bazı protestolar da organize etti. 2015 yılından beri sık sık Suriye’ye insani yardım ulaştırmak için ziyaretlerde bulunuyor. 2016 yılında iki Afro-Amerikalı vatandaşın polis tarafından öldürülmesinde protesto yürüyüşlerine katıldı. 2018 yılında göçmen hakları ile ilgili bir protestoda, Filistinli popüler aktivist Linda Sarsour ile eşzamanlı göz altına alındı.
“Dua Et ve Yaklaş” selef-i salihinin, alimlerin, ariflerin, zahidlerin dualarındaki mesajı ve hikmeti bizlere aktarmaya çalışıyor. Muhammed el-Muhtar el-Şankıti şöyle diyor: “İnsanların Allah’tan gafil oluşu öyle bir noktaya geldi ki artık insanlar dua etmiyorlar, Allah ile kişisel bir iletişim nasıl kurulur bilmiyorlar. Arapça’da münacat adı verilen kişiye özel duanın neye benzediğini düşünüyorsanız Allah (Sübhanehu Teala) bu duanın kafiyeli olmasına, kulağa hoş gelmesine, hatta sizin başka dillerde O’na yakarmanıza aldırış etmiyor. Bütün bunların hiçbir önemi yok, asıl önemli olan duanın samimiyeti.” İmam Ahmed’e (Allah ondan razı olsun) bir defasında “Bizimle Allah’ın kürsüsü arasındaki uzaklık ne kadardır?” diye sorulmuş. Kendisi “Saf bir gönülden dökülen niyaz kadardır.” diye yanıtlamış.
Omar Suleiman bizler için otuz adet dua seçmiş. Güzel insanların duaları üzerinden Allah’ı, Peygamberleri (as), sahabeyi ve öncü şahsiyetleri tanıtıyor. Arapçası, Latin alfabe ile okunuşu, hikayesi, arka planı ile bir dua turu yapıyorsunuz. Latif kalplerin uçsuz bucaksız dua vadilerinde geziniyoruz. Aşkın ruhlara ziyaretler düzenliyor, idrakimizi güçlendiriyoruz, menzile bir adım daha yaklaşabiliriz… Kitabı okuduktan sonra özellikle Hulefa-i Raşidin için şunu söylemek istiyorum: İktidarda iken bile bir yolcu misali “dünyadan kopuk” ve şehadet ufuklarında gezinen bu zât-ı muhteremlerin niyazlarına uğramazsak inanın, onları sadece aktarılan tarihi olaylarla tam olarak anlayamayacağız, ciddi eksikler kalacak besbelli.
Hz. Ebu Bekir’i (ra) biliriz ama şu duasını duymamış olabiliriz: “Ey Allah’ım, insanların hakkımda düşündüğünden beni daha hayırlı eyle, onların hakkımda bilmedikleri hususunda bana mağfiret eyle ve hakkımda söylediklerinden beni mesul tutma.” İnsanların kendisi hakkında bilmediği günahlarından endişe ediyor ve bu yüzden kendisine yapılan övgüleri Allah’a bir özür vesilesi kılıyor. Hz. Ebu Bekir (ra) amellerini saklamaya çalışırdı ama gizli hayır sandığından onlarca iyilik, göz önüne taştı. Biz de saklayalım ve olur da göz önüne gelen iyi hallerimiz olursa İbnü’l Cevzi’ye kulak verelim: “İnsanlar senden etkilendiğinde, senin sayende etkilendiklerini aklından bile geçirme. Onlar sadece Allah’ın senin günahlarının üzerine örttüğü örtünün güzelliğinden etkileniyorlar, bu aslında sen değilsin, bu Allah’ın sana ihsan ettiği perde. Bu durumun farkında olmalısın ki bunların üzerine çalışmaya devam edebilesin ve yakıcı methiyelerin seni yoldan çıkarmasına yahut olabileceğinin en iyisi olmaktan seni alıkoymasına izin vermeyesin.”
Arka kapağı, kitabı çok güzel özetliyor aslında: “Hayatın içinden, güler yüzlü bir maneviyat…” Bütün gereksiz tartışmalar bir yana Allah’ı yakinen tanımak, bilmek, sevmek, sevgisini kazanmak, dinin özü bu olsa gerek. Bu sıcak kalbî atmosfer yoksa dinin konuşulduğu ortamların çorak zeminlerde kuru lafların edildiği, kuru kalabalıklara dönüşme riski çok yüksek.
Eserle şunlar da açığa çıkıyor: Ezberlenmiş dualarımız olmalı. Kur’an-ı Kerim’den, hadislerden, sahabeden, evliyalardan ve büyük öncü şahsiyetlerden. Bunları ihtiyaçlarımıza göre önceleyip dua listemize dahil etmeliyiz. Tamamen içimizden kopup gelen, kendi dil ve üslubumuzla dualarımız da olmalı: Kolay, içten, titrek… Kalbi yorsa bile uzun uzun, ısrarla, hiç bitmeyecek şekilde, ölene kadar ettiğimiz dualar olmalı. İnsan sürekli bir ihtiyaç listesi ve buna göre de günlük dua listesi yapmalı zihninde. İhtiyaçlar sadece kendinin değil, mutlaka başkalarının da olmalı. Dualar üzerinde vakit harcanmalı, hep daha iyisi aranmalı.
Yusuf İslâm, TRT World kanalındaki röportajında ihtida öyküsünden bahsederken okyanusta tamamen savunmasız olduğu bir anda ölümle burun buruna geldiğini ve herkesin yapacağı gibi Allah’a yönelip dua ettiğini anlatıyor: “Allah’ım beni kurtarırsan sana hizmet edeceğim!” Belki de dünyanın farklı bölgelerinde her gün birimizin başına böyle bir felaket geliyor ve özümüzü hatırlayıp ihlasla Yaradan’a dönüyoruz. Bu fıtrattaki ayet. Yunus Suresi 22. ayette de Allah şöyle buyuruyor: “Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak: ‘Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız’ diye Allah’a yalvarırlar.” Allah-u Zülcelal her an, hak bir ölçüye göre hepimizin tek tek yaşamasına veya ölümüne takdir buyuruyor, bizi kurtarıyor ya da ömrümüzü sonlandırıyor, aynı ilahi ölçü ile rızık dağıtıyor, nimet nasip ediyor, rahmet ya da gazap yağdırıyor. Her an o ayetteki fırtınada ve dalgalar içinde gibiyiz. Daima Allah’a yönelerek benzer bir samimiyetle, korkarak ve iştiyakla duada olmalıyız.
Benimle birlikte düşün lütfen, Allah’a olan ihtiyacımız bir an dahi bitiyor mu? Yoksa O’na olan ihtiyacımıza dair bilincimiz mi kayboluyor sadece? Cüzi iradenin sahip olduğu fiilleri bile Allah yaratmaktadır, öyle değil mi? (Enfal Suresi 17)
Dua, aslında bir şekilde, mutlaka cevap alacağımız bir ibadet (*İzah için bkz). O halde birlikte düşünmeye devam edelim: Talep edebilecekken etmediğimiz ne kadar önemli ve güzel şey var. Etmediğimiz o dualarla belki de kaderimiz şekillenecekti. Mülkün ve kudretin tek sahibi Allah’tan neden istemedik onları? Unuttuk mu, umudumuz mu yoktu? Üstelik Allah-u Zülcelal dualarımız yüzünden bize değer veriyor (Furkan 77). Filistin’e dua etmek için İsrail’in öldürmesini beklemeyelim, artıralım duaları...
Kitaptan, necip seleften Habibe el-Adeviyye’nin (rahmetullahi aleyh) şu duasını alıntılamak istiyorum: “Ey Allah’ım, yıldızlar battı, gözler sükuna erdi, krallar kapılarını kilitlediler, yalnız senin kapın açık kaldı. Aşıklar maşuklarına kavuştular, ben de senin huzurunda duruyorum.”
Kitaba dair soru-cevap:
1-Ne kazanacağım? Günlük dua listen olacak.
2-Ne zaman dua edeyim? Her zaman. En çok da secdede, en çok da seherde.
3-Onların dualarını öğrenip ne yapayım? Kişiselleştir onları, en çok ihtiyacın olanları seç, içlerindeki muazzam sırları tüm kalbinle ve kendi dilinle Allah’a sun.
4-Duada ne istemeliyim? Senin ve ümmetin ihtiyacın olan, mühim olan her şeyi.
5-Duada en çok neye dikkat edeyim? Samimiyete.
6-Kimin duası önemli? Başkasının senin hakkında duası. Sürekli hayır duası almaya bak.
*Kainatla birlikte her dem duada idi Bediüzzaman Said Nursi,
https://www.dunyabizim.com/portre/kainatla-birlikte-her-dem-duada-idi-bediuzzaman-said-nursi-h41338.html
Mustafa Körkün Tarhanacı