Kütüphanesiz okul kalmayacak (mı?)

Okula her şey yapabilirsiniz, ama okulun kütüphanesi yoksa hiçbir şey yapmamış olursunuz” diyor, başbakanlık ve bakanlık görevlerinde bulunmuş Fransız siyasetçi Jules F. C. Ferry.

Türk kütüphaneciliğinin ilk profesörü olan merhum Osman Ersoy ise, “Kütüphanesiz bir eğitim sistemi düşünebiliyorsak, gerçekte eğitimi ciddiye almıyoruz demektir” şeklinde, efsane bir sözü eğitim-öğretim ve kütüphanecilik alanının tarihî kulvarına bırakmış ta 1969 yılında.

Yurttan ve dünyadan iki zîkıymet söz ile eğitim-öğretim sistemi bağlamındaki önemini işaretlemeye çalıştığımız okul kütüphaneleri, aktarılan sözlerin yüzünden ve ruhundan yapılacak okumalarla kolayca anlaşılacağı üzere, örgün eğitimin vazgeçilemez, olmazsa olmaz, ayrıl/a/maz parçası ve bileşeni, dolayısıyla ‘mütemmim cüzü’dür. O kadar ki “Kütüphanesiz okul, çatısız eve benzer” deyişimizde vurguladığımız gibi bir ev çatısız haldeyken ne kadar ev olabilir ve eksiksiz bir ev sayılabilirse, “dört başı mamur” bir kütüphanesi bulunmayan okul da ancak o kadar, o derece okul sayılabilecektir.

“Dört başı mamur” nitelemesinin gelişigüzel bir söyleyiş olmadığını, aksine bilerek ve isteyerek yani taammüden söylediğimizi ve bu ifadeye döneceğimizi belirterek devam edelim.

2021-2022 eğitim-öğretim yılının ortalarındayız. Önce küçük ara verildi, ardından sömestr yaşandı ve tartışmalar arasında tekrar sınıflara dönüldü.

Bu periyodun başları, bilhassa okulların açıldığı ilk dönemler, yaklaşık on yıl öncesine kadar çok uzun bir süre “zorunlu bağış” atışmaları ya da çekişmeleri altında geçer; devlet böyle bir şeyin olamayacağını, buna asla izin verilmeyeceğini söyler, hatta söylemekle yetinmez -genellikle- “yasaktır” hükmü içeren bir genelge yayınlayarak kamuoyuyla paylaşırdı. 

Okulların kayıt dönemlerinden başlayarak mezkûr genelgenin kamuoyuyla paylaşıldığı döneme kadarki süreçte veliler isyan eder, bu isyanlar televizyon haberlerini doldurur; buna karşılık okul yöneticileri de -devlet memuriyetinin izin verdiği ölçüde- okullara ayrılan ödeneklerin temizlik, boya-badana vs. yenileme çalışmalarına yetmediğini ve dolayısıyla velilerden “bağış” almak zorunda kaldıklarını anlatırlardı. Hatta okullarda tuvaletleri, sıraları, duvarları vs. göstererek “Çocuklarınızın bu binalarda eğitim görmesini ister misiniz?” sorusu eşliğinde acındırma ve hatta korkutma seansları düzenlenirdi. Çoğunlukla da başarılı olunur, birçok veli gücü oranında yardım (bağış değil) yapardı. Bu konuda hiç unutulmayacak olan acı tablo ise “bağış” vermeye durumu uygun olmayan velilerin çocuğunun okulunda temizlik yapmak ve onarım işlerinde çalışmak durumunda bırakılmasıydı. Gitsin de gelmesin o günler…

Daha yakın tarihlerde bu tablo neredeyse tamamen değişti. Yakın dönemde eğitim-öğretim yılı yaklaşırken ve sonrasındaki değişmez gündem maddesi hemen hemen tek başına “öğretmen atamaları” oldu. Halen de sürüyor bu durum.

Son iki yıllık süreçte ise bir numaralı gündem maddesi, COVID-19 pandemisi bağlamında eğitim-öğretimin nasıl yapılacağı, hijyen şartları, öğretmenler başta olmak üzere ilgili grupların aşılanma durumları vs. oldu. Yani bu sürecin aktörü koronavirüs efendi.

Ve fakat ne acı, hatta ne ayıptır ki yüzlerce yıllık birikime sahip şu aziz vatanın hiçbir döneminde, yukarıda yerli yabancı ifadeler eşliğinde güzellediğimiz okul kütüphaneleri eğitim-öğretim merkezli gündemin maddeleri arasına girmedi, giremedi. Ne devlet katında ne de millet nezdinde.

Okul servisleri gündem maddesi oldu da kimselerin aklına kütüphane konusu gelmedi.

Lise ve üniversite sınavları gündemi günlerce aylarca meşgul etti de tek bir (1) eğitim yöneticisi dahi okul kütüphanesi odaklı iki çift kelâm etmedi.

Okul kantinleri için özel haberler yapılıp bütün ulusal televizyon kanallarında döndürüldü de bir televizyon yetkilisinin veya haber editörünün, hiç değilse zenginleştirilmiş kütüphaneler (z-kütüphaneler) bağlamında “Yahu! Gidin de şu okul kütüphanelerine yönelik geniş bir dosya hazırlayın” demek aklına gelmedi.

Fakat durun, hemen umutsuzluğa kapılmayın.

İlk defa olarak bu sene, evet, bir ilk olarak şu an görevde bulunan Milli Eğitim Bakanı bir proje kapsamında okul kütüphanelerini eğitim-öğretim gündemine aldıklarını ilan etti kamuoyuna.

Üstelik "Kütüphanesiz Okul Kalmayacak" adlı proje o kadar önemsenmişti ki 26 Ekim 2021 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan proje, -en üst düzeyden- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi tarafından sahiplenildiği gibi projenin kurumsal sahibi olan Millî Eğitim Bakanı’nın yanı sıra, Kültür ve Turizm Bakanı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı da tanıtım töreninde hazır bulunmuştu. Diğer bir ifadeyle devlet ilk defa olarak “okul kütüphaneleri” konusu etrafında güçlü bir yumruk gibi bir araya gelmiş, kütüphanesiz okullar bağlamındaki on yılların ihmâline karşı adeta savaş açmıştı.

Bu anlamda, olması gerektiği gibi gerçekleştirildiğinde okul kütüphaneleri konusunda ülkemize çağ atlatacak proje o kadar değerli ki başlı başına en az bir yazıyı hak ediyor. O halde bize de hakkı teslim etmek düşüyor.

Yani devamı bir sonraki yazıya…

“Dört başı mamur” nitelemesini de unutmuş değilim. Sonraki yazıda “olması gerektiği gibi gerçekleştirildiğinde” ifadesiyle buluşacak ve müşahhas önerilere zemin olacak.

YORUM EKLE