Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO), gazeteci, yazar, düşünür ve bilim insanı gibi çok sayıda kıymetli kimliğe sahip Yusuf Kaplan tarafından kurulmuş, koordinatörlüğü de Sayın Kaplan tarafından yürütülen iddialı bir girişim. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi bünyesinde yürütüyor faaliyetlerini.
Üyeleri yani öğrencileri arasında üniversite öğrencileri de var, mezunlar da… Çoğunluğu tıptan siyasete, hukuktan bilgi ve belge yönetimine, eğitim bilimlerinden edebiyata kadar hemen her disiplin ve bilim alanında öğrenim gören cıva gibi, zıpkın gibi gençler. Mezun durumdaki üyeler arasında öğretmenler de var, kütüphaneciler de, ilahiyatçılar da, edebiyatçılar da, tarihçiler de…
MTO ders ve seminer programında birden çok kademe var ve her birinin müfredatı dolu dolu… Arapça’dan İngilizce’ye dil öğrenimi mi dersiniz, düşünce tarihi mi, sinema dünyası mı, sanat mı, edebiyat mı, felsefe mi, mantık mı… Üniversitelerdeki klasik “bölüm” ve “anabilim dalı” anlayışı ve yapısının epeyce uzağında; öğrencilerini dünüyle ve bugünüyle donatmayı amaçlayan; gönül coğrafyası başta olmak üzere, geçmişi ve bugünü anlamasına yardımcı olacak sıkı bir müfredat. Ve özenle seçilmiş bir okuma listesi, hatta bu eserleri okuyup özümseyerek anlama noktasında çok özel bir okuma yöntemi.
Yazının ana konusu “kütüphane” merkezli olduğu için ve dahi harika bir girişim olan MTO hakkında eksik bilgi verme riskine bağlı olarak, “hepsi ve daha fazlası şurada” işaretiyle adresi bırakıp geçiyorum; https://www.izu.edu.tr/medeniyet-tasavvuru-okulu/hakkimizda
…..
Birkaç gün önce, genel programları kapsamında, “Medeniyet İnşasının Temeli Olarak Kütüphaneler” başlıklı bir seminer çerçevesinde buluştuk MTO Ailesi ile. Kaplan Hoca nazik davetini 57. Kütüphane Haftası içerisinde iletmek istemiş ancak, bir şekilde iletişim kurulamamış. Neyse ki önceki hafta görüştük ve geçen hafta için sözleştik. Bir iki hafta geç oldu ama kesinlikle güç olmadı. Hatta seminer sonrasında sosyal medyaya salıverilen geribildirimlere bakılırsa çok şükür, fevkalade bereketli oldu.
Seminer başlığı “Medeniyet İnşasının Temeli Olarak Kütüphaneler” olmakla birlikte, konunun genişliği ve katılımcıların, odağında kütüphane bulunmayan bir eğitim sistemiyle yetişmiş olmalarına bağlı olarak, panoramik bir sunum yapmanın daha yararlı olacağı düşüncesiyle, girizgâh düzeyinde bilgiler paylaştık kütüphane konusunda. Gerek ders sonrasında yöneltilen sorular ve yapılan katkılar, gerekse gönderilen geribildirimler doğru bir strateji belirlendiğini, öncelikle “aspirin” bilgilerin verilmesinin daha doğru olduğunu gösterdi.
Seminere ilgi o kadar yüksekti ki gece 23.00’de başlayıp, bir saatlik sunumun ardından yarım saatlik soru-cevap bölümüyle birlikte bir buçuk saatte tamamlanması planlanan ders, üç saat on bir dakikada ancak sona erdirildi. Zira Türkiye’nin dört bir tarafından, hatta yurtdışından katılımcılar vardı ve birçoğunun sahursuz kalma riski ortaya çıkmıştı. Sorular ve katkı tadında dile getirilen görüşler, sonuna kadar dimdik ayakta olduğunu gösteriyordu MTO Ailesi’nin. Doğrusu, geribildirim mesajları da böyle söylüyordu.
…..
Medeniyet kurma iddiasının öncesinde “daha güçlü bir Türkiye” hedefine yürürken, bütün gelişmiş ülkelerin kıymetlisi olan kütüphanelerin ülkemizde hem yetim hem öksüz olduğuna işaretle başladı dersimiz. Acıydı bu tespit ve fakat Ay kadar, Güneş kadar gerçekti.
Peki, neydi kütüphane; Arapça, “kitaplar” anlamına gelen “kütüp” kelimesi ile Farsça “ev” anlamına gelen “hane” kelimesinden müteşekkil, “kitaplar evi” anlamının dışında ve ötesinde… Fonksiyonel anlamı neydi? Hangi amaçla kurulur, ne tür hedeflere yürümek için, hangi hizmetleri verirdi?
Mesela, “kütüphane” denildiğinde aklımıza hangi kütüphaneler gelmeliydi? Yani türleri var mıydı, varsa nelerdi? Hepsinden önce, bir bilgi sistemi olarak kütüphane kurumunu oluşturan unsurlar nelerdi? Bu unsurlar arasında yer alan “personel” bağlamında üniversitelerin “kütüphanecilik”/ “bilgi ve belge yönetimi” bölümlerinden mezun “kütüphaneci” unvanlı profesyonellerin yeri neresiydi? Ve sistemin temel işlevleri nelerdi?
Kütüphanelerin dünyada kabul görmüş temel türlerinden olan ‘milli kütüphane’, ‘okul kütüphanesi’, ‘üniversite kütüphanesi’ ve ‘halk kütüphanesi’ konusunda dünyada ve ülkemizde algı ve uygulamalar ne durumdaydı? Örneğin, “okul kütüphanesi-eğitim ilişkisi”ne bakış ne yöndeydi, bilhassa devlet aklında?
Ülkemizde siyasal toplum (devlet) ve sivil toplum (halk/ kamuoyu) nezdinde kütüphanelerin yeri, önemi ve değeri hangi düzeydeydi?
Bunlar ve benzeri temel soruların cevapları bağlamında üç saat on bir dakika boyunca beyin fırtınası yaptık MTO’nun zîkıymet öğrencileriyle. Elbette onların da çok değerli soruları ve anlamlı katkıları eşliğinde... Yön veren, zihin açan, kışkırtan, ısrarla cevabını bekleyen…
Sunum içerisinde kütüphaneler konusunda Batı dünyası ile ülkemiz bağlamında yapılan kimi kıyaslamalar karşısında içlerinin acıdığını, canlarının yandığını, hatta gözlerinin dolduğunu öğrendim sonraki süreçte. Fakat şikâyet etmeksizin, yani yanmak ve kütüphaneler konusundaki geri kalmışlığı dert edinmek gerektiğini belirten ifadeler çerçevesinde. Ders sonunda, kütüphaneler konusunda kocaman bir “âh” inmişti MTO’lu hasbî ve naif yüreklere…
…..
Seminer sonrasında müthiş bir geribildirim sağanağı yaşandı ve Yusuf Hoca tarafından “Bismillah” diyerek başlatılan #KütüphanelerimizeSahipÇıkıyoruz etiketli hareketin de etkisiyle Twitter mahallesinin caddeleri, bulvarları “kütüphane” odaklı mesaj sağanağıyla dolup taştı.
Kütüphaneler konusunda ihmalleri olduğunu ve yeterince ilgi göstermediklerini dürüstçe ve iyi niyetle ifade etmeleri çok önemliydi. Zira seminerin en başında dile getirdiğimiz “Yiğit düştüğü yerden kalkar” sözünün hayata geçmesi bağlamında, özeleştiri yaparak hata ve eksiklerin kabulünün gerçekleştiğini, dolayısıyla “en zorlu” aşamanın geçilmiş olduğunu resmediyordu bu durum.
Seminere katılanlardan, yeni bir “dert” edindiğini -şükür duygusuyla- söyleyenler de oldu, yurt dışındaki başarılı örneklerle yapılan kıyaslamaları gözleri yaşararak okuduğunu ifade edenler de, “Yüzüm kızardı” diyenler de…
Son olarak…
Dersin başında, “kütüphaneler konusunda aspirin kıvamında bilgiler aktarabilirsem”; “bu konuda yanlış bilgileriniz varsa ve bunları değiştirip, doğru bilgilerinizi pekiştirebilirsem” ve bunlardan daha önemlisi, “kütüphaneler konusunda zihninizde sorular oluşturabilirsem” işe yarar bir sunum yaptığımı düşüneceğim demiştim.
Sonrasında yapılan yorumlar ile sorulan soruları görünce, “Çok şükür Allah’ım” dedim, “Ramazan bereketi üç saatlik dersimize de ziyadesiyle uğramış”. Anladım ki seminer, kocaman sorular ve büyükçe bir noktalı virgülle tamamlanmıştı.
Kalpden kalbe açılan yollar kütüphaneden geçermiş bunu öğrendik sayenizde aldığımız doyumsuz seminerinizden,tekrar teşekkür ediyor,tekrarını sabırsızlıkla bekliyorum efendim