“Kırıldı yine zevrâk-ı derûnum kenare düştü”

Kalem sustu, hokkada tükendi mürekkep… Bulutlar ağladı kalemin yasına… Perdeler indi bir hayatın aydınlık penceresine. Gün çekti ışığını şairin gözbebeklerinden. Kanadı kırıldı barışa, sevgiye, hoşgörüye uçan kelebeğin… Zaman dondu bir yürek için. Sonsuzluğa uçtu kozasından ayrılan kelebek. İltica etti ruh sonsuzluğun şafağına. Çınar büktü boynunu, kökler kurudu çöl sıcağında. Dallar, dökülen son yaprağın matemini tutuyor güz bahçesinde şimdi...

Can; veda busesini kondurunca yorgun tene, viranlaştı yine muhabbet bağlarımız… Gönlün sohbet halkasından koptu bir tespih tanesi daha... Başaklar boynunu büktü güneşe karşı… Ayrılık, hüzün katarlarının yolunu açtı sonsuzluk kervanında. Bir rüyadan arda kalan ömrün can kırıkları dağıldı gönül mahzenine… Hayatın şifreleri çözüldü ölüm meleğinin esrarlı parmaklarıyla. Dürüldü bir hayatın kadim defteri. Yine yalnızlaştık bize yabancı suretlerin kalabalığında. Bir ışık söndü; çıraların alevi pervanelerin mezarı oldu.