Giriş

Öteden beri hanımların Kur’an tercümesi konusundaki gayretleri dikkatimizi celp etmektedir. Bu cümleden olarak Fatma Zaida’nın Kur’an tercümesini görünce buna dair bir çalışma yapmanın gerektiği kanaati hâsıl oldu. Çünkü daha önceki incelemelerimizde Fatma Zaida’nın Kur’an’ı tercüme eden ilk kadın olduğuna dair tespitler yapmıştık. Üstelik bu hanım bir cariyedir ve Kur’an’ı Fransızcaya çevirerek Batı kamuoyuna sunmuştur. Bu açıdan incelemeye değer bir eser olduğu düşüncesiyle üzerinde bu çalışmayı yaptık.

Bir hanım tarafından yapıldığını tespit edebildiğimiz ilk Kur’an tercümesi, bu çalışmada kendisinden bahsedilecek olan Fatma Zaida’nın tercümesidir. O aynı zamanda Kur’an’ı bir Batı diline çeviren ilk Müslümandır.

Kadınlar tarafından 1950’li yıllardan sonra muhtelif Kur’an tercümeleri yapılmıştır. Bunlarla ilgili ayrı bir makalede detaylı bilgi vermeyi düşünüyoruz. Burada ise bu hanımların ilki olan Fatma Zaida ve tercümesi üzerinde duracağız. Zaida’nın Müslüman bir cariye olarak Portekiz gibi bir ülkede Kur’an’ı tercüme etmeye neden kalkıştığını öğrenmeye çalışacağız; kendisi ve eseri hakkında bilgiler vereceğiz. Çalışmada önce Fatma Zaida’nın hayatı, sonra tercümesi üzerinde durulacaktır.


Fatma Zaida’nın Kimliği ve Kişiliği

Asıl isminin ne olduğunu bilemediğimiz Fatma Zaida Kur’an’ı 1861 yılında L’Alkoran le Livre par Excellence adıyla Fransızcaya tercüme etmiştir.

Hayatı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Fatma Zaida ile ilgili en önemli bilgileri tercümesinin kapağında ve iç sayfalarda yer alan bazı notlarda yine kendisi vermiştir. Burada bu hanımın “Bünyamin Ali Efendi Ağa’dan dul cariye-odalık” bir hanım olduğu anlaşılmaktadır.

Bir cariye-odalık olan Fatma Zaida esas itibariyle savaş esiridir. Ganimet olarak Bünyamin Ali Efendi Ağa’nın payına verilmiştir veya bu zat tarafından satın alınmıştır; genç ve güzeldir; cariyesi olduğu Bünyamin Ali Efendi Ağa’nın odalığıdır. Kendisine “cariye-odalık” demesi bunu gösterir. Muhtemelen sahibi Bünyamin Ali Efendi, onu daha sonra eş yapmıştır. Ölünce de Fatma Zaida dul kalmıştır. “Dul” derken bu durum kastedilir.

Onun cariye olması, daha sonra göreceğimiz üzere ilgili ayetlerin tercümesi esnasında düştüğü notlara da yansır. O, köle ve cariyelerle ilgili ayetlerde okuyuculara onlar hakkında detaylı bilgiler vermektedir.

Efendisi olan ve muhtemelen on dokuzuncu yüzyıl İstanbul’unda yaşayan Bünyamin Ali Efendi Ağa hakkında da herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Bu arada sahibinin adının Bünyamin Ali Efendi Ağa diye kaydedilmiş olmasına da dikkat çekmek isteriz. Türkçede aynı anda hem Efendi hem Ağa kelimeleri bir arada kullanılmaz. Acaba bu isim Bünyamin Ali Ağa idi de Fatma Zaida, efendisi olması hasebiyle bu kelimeyi de eklemiş olabilir mi?


Fatma Zaida’nın Mensubiyeti

Fatma Zaida, iyi derecede Fransızca, bunun yanında İtalyanca ve Portekizce bilmektedir. Nitekim tercümesini Fransızca yapmış, bu işi yapmadan önce de İtalyanca tercümeleri incelemiştir. Bundan hareketle Fatma Zaida’nın uyruk olarak bu ülkelerin birinden olması gerektiği söylenebilir. Tercümesini Fransızca yaptığı, dolayısıyla Fransızcayı çok iyi bildiği göz önünde bulundurulursa Fransız; ayrıca Lizbon’da ikamet etmiş olması ve tercümesini burada bastırmış olması hasebiyle Portekizli olabileceği düşünülebilir. “A Spanish Mahometan lady” denerek İspanyol bir Müslüman hanım olduğu da ileri sürülmüştür.

Arapça ve Avrupa dillerini mukayese etmesinden hareketle Arapça da bildiğini söylemek mümkündür. Esasen tercümesinin üzerinde yazılı olan “Traduc tion Textuelle de l’Arabe” ifadesinden bunu anlayabiliyoruz. Burada tercümenin Kur’an’ın Arapça aslından yapıldığı ifade edilmiştir. Buna göre Fatma Zaida, Arap dilinin en edebi metinlerinden biri olan Kur’an’ı tercüme edebilecek kadar yeterli düzeyde Arapça bilmektedir. Muhtemelen bundan dolayı onun Mağripli/Faslı veya Suriyeli yahut Mısırlı olabileceği de söylenmiştir. Bu iddianın neye dayanarak ve hangi vasfından dolayı ileri sürüldüğü belirtilmemiştir. Arapça biliyor olmasından dolayı böyle düşünülmüş olabilir. Ancak bize göre Zaida’nın Müslüman memleketler olan Mağrip veya Mısır yahut Şam’dan olma ihtimali oldukça düşüktür. Buralarda sahibi Bünyamin Ali Efendi’yle birlikte bulunmuş olabilir, fakat tercümesini Fransızca yapmış olması, İtalyanca, Portekizce gibi Batı dillerine vakıf olması, İstanbul’daki bir şeyhten dinî eğitim almış olması gibi hususlar sebebiyle köken olarak bu memleketlerden olduğuna ihtimal vermiyoruz.


Dinî Eğitimi ve Hocası Mehmet Abdel

Fatma Zaida, “İstanbul’daki Muhterem Beyefendi ve Saygın Şeyh (Derviş) Mehémet-Abdel’e ithaf edilmiştir” başlığıyla tercümesinin başında “Okuyucuların Dikkatine” kısmının hemen ardından şeyhine yazdığı bir mektuba yer vermiştir. Mektubunda “Çok sevilen ve saygı duyulan Mehemet-Abdel” diye hitap ettiği şeyhine; “değerli dinî hocam” dediği bu zata yaptığı Kur’an çevirisini ithaf ettiğini belirtmiştir. Bu mektuptan anlaşıldığı kadarıyla bu kişi, Fatma Zaida’nın hidayete ermesine, kalbinin kapılarının İslam’a açılmasına vesile olmuştur. Tercümesini bir teşekkür olmak üzere ona ithaf etmiştir.

Eserde ismi Mehemet Abdel olarak verilen bu zatın kimliği hakkında, ismin farklı versiyonlarını da hesaba katarak yaptığımız incelemelerde herhangi bir bilgiye ulaşamadık.

Fatma Zaida yukarıda hocasına yazdığı mektubun sonunda “Öğrencinizin, cennette yüce bir makamda olmanız, burada huzur içinde yaşamanız için yaptığı dilekleri kabul edin. Selametle kalın. Allah’a hamd, Peygamberine selam olsun!” diyerek şeyhine olan bağlılığını ifade etmiştir.

Baştan sona şeyhine karşı samimi cümleler ve sıcak ifadeler taşıyan mektubun sözü geçen şeyhe gönderilip gönderilmediğini, gönderildiyse ithaf ettiği Kur’an tercümesinin de ek olarak iletilip iletilmediğini, bunların şeyhe ulaştırılıp ulaştırılmadığını bilemiyoruz. Mektubu, tercümesinin başına koymuş olması, hocasına duyduğu vefa ve minnetin bir ifadesi olarak değerlendirilmelidir.


Fatma Zaida, İstanbul ve Türkler

Mektup, bize Fatma Zaida’nın Türkiye ve İstanbul hakkında bilgi sahibi olduğunu göstermektedir. Zira mektubunda saygı ve minnetle yâd ettiği ve tercümesini ithaf ettiği âlim/derviş bir zat olan şeyhi Mehemet Abdel burada yaşamaktadır. Buna göre Fatma Zaida bir süreliğine de olsa İstanbul’da yaşamıştır. İstanbul’da geçirdiği günlerine bakarak Türkçe öğrenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Kitabın kapağında kendisi hakkında “Fatma Zaida Djarié-Odalyk-Doul’den Beniamin-Aly Efendi Agha” diye yazmış olması onun az da olsa Türkçe bildiğinin kanıtıdır. Zira Kur’an tercümesinin kapağında yazılı olan bu cümle -her ne kadar düzgün değilse de- kısmen Türkçedir. Ayrıca Fatma ismi de aslı Arapça Fâtıma olan ismin Türkçeleştirilmiş halidir. İkinci ismi olan Zaida da yine Türkler arasında bayanlar için sıkça kullanılan Zahide isminin bozulmuş hali olmalıdır.

Fatma Zaida, Fransız, Portekizli ve İtalyan kadınların, Türkiye’deki kadınlardan bahisle onların çok mutsuz olduklarını söylediklerini belirtiyor, sonra şöyle diyor: “Şayet harem hayatını görselerdi onların ne kadar mutlu olduklarını anlayıp onlara imreneceklerdi.” Bize göre Zaida burada “harem” kelimesi ile aile hayatını/ev ortamını murat etmiştir. İlk vahyin nüzulü konusunda verdiği bilgilerde Hz. Peygamberin meleği görüp korkuyla evine dönüşünü anlatırken yine “harem” kelimesini kullanmış olması bunu gösteriyor. Bundan, İstanbul’daki aile hayatı hakkında da bilgi sahibi olduğunu, kadınların buralardaki yaşantılarını bildiğini anlıyoruz.

Fatma Zaida tercümesinin muhtelif yerlerinde Türklere, Türklerin yaşadığı coğrafyalara dikkat çekmiş ve haklarında sitayişkârâne ifadeler kullanmıştır. Yine zaman zaman parantez içinde Tanrı kelimesini istimal etmiştir. Bütün bunlar onun Türkçe bir isim alacak, Türkçe cümle ve kelimeler kullanacak kadar Türkçeye aşina olduğunu, Türkler arasında bir süre kaldığını, Türk kültüründen etkilendiğini gösterir.


Kur’an Bilgisi ve Dinî Hassasiyeti

Fatma Zaida “Okuyucuların Dikkatine” başlıklı mukaddimede Hristiyan dininin Roma, Yunan, Lüteriyen ve Kalvinist gibi farklı mezheplere ayrılması gibi İslam dininin de birkaç farklı mezhebe ayrıldığına işaret etmiştir. Yine o, Batılıların iddia ettiği gibi Kur’an’ın, Peygamberin yazmış olduğu bir kitap olmadığını, Allah’ın ona indirdiği vahiylerden oluştuğunu belirtmiştir. O, Hz. Peygamberin bir araya getirip oluşturduğu Kur’an’ın Kâbe’de tutulduğunu, Arabistan’da, Mısır’da, “Avrupa’nın Türkiye”sinde ve Asya’da dağıtılan Kur’anların ondan alındığını yazmıştır. Onun deyimiyle “Muhammed’in yolunu/sünnetini takip edenler veya gerçek müminler” yani Sünniler diyebileceğimiz kesimler tek gerçek olan bu Kur’an’ı takip ediyorlar.

Onun ifadesiyle “İran’da Peygamberin damadı Ali” tarafından yazıldığına inanılan bir Kur’an takip ediliyor. “Ali’nin takipçilerinin” yani Şia’nın takip ettiği bu Kur’an diğerinden kısmen farklıdır. Onun tavsifine göre Fârisîlerin kullandığı bu Kur’an’ın sureleri, roman bölümleri gibi başlıklara sahiptir. Ayrıca aynı sureler kitap boyunca üç-dört defa tekrar edilmektedir. Fatma Zaida, Kur’an olduğu düşünülen bu kitabın Fransızcaya çevrildiğini, kendisinin bunu okuduğunu, bir Müslüman olarak hiçbir şey anlamadığını yazmıştır.

Yine onun ifadesiyle “ünlü savaşçı Ömer”in yani Hz. Ömer’in de Kur’an olduğu iddia edilen bir kitabı vardır. Bu kitapta daha çok savaş hakkında bilgiler ve söylemler bulunmaktadır; kitap günlük yaşam hakkında çok az şey barındırmaktadır. “Ömer’in yandaşları” dediği Afrika’nın gezici grupları olan kabileler, Fas, Tunus ve Cezayir’de yaşayan Arap asıllı Afrikalılar (Moors) bunu takip ediyorlar; mekteplerinde bu nüshanın tercümelerini okutuyorlar. Bu yüzden öğrenciler Kur’an hakkında yanlış bir fikre sahip olmakla kalmıyor, Arapça bile öğrenemiyorlar.

Ardından Kur’an’ın bir tane olduğunu, bu şekilde birbirinden farklı nüshalarının bulunduğunu söyleyip onu farklı mezheplere göre ayrıştırmanın hakikati yansıtmadığını belirtmiştir. “Evrensel bilgiyi öğrenmek isteyen herkes, bu gerçeği aramalı ve hatadan kaçmalıdır” diyerek mukaddimesini bitirmiştir.

Buradan Fatma Zaida’nın, belli ölçüde İslâmî bir hassasiyetinin olduğu anlaşılıyor. Zira hocasına yazdığı ve Kur’an tercümesinin başında yer verdiği mektupta İslam ve Müslümanlar, Kur’an ve Müslüman kadınlar hakkında Avrupa’da duyduklarını ona anlatmış, bu yanlış kanaat ve fikirlerden rahatsız olduğunu belirtmiş ve doğrusunu anlatmak için bu çeviriyi yaptığını yazmıştır.

Hamidullah da Fransızca ve İtalyanca bildiği belirtilen bu hanımın Müslüman olduğunu söylemiş, tercümesindeki notlarda ve önsözde İslam’ı müdafaa yönünde bazı ifadelerin yer aldığını kaydetmiştir.


Vefatı ve Vefat Ettiği Yer

Fatma Zaida bir şekilde Portekiz’e gelip yerleşmiş ve tercümesini de Portekiz’de yazmıştır. Ancak neden ve nasıl Portekiz’e gelmiş ve hangi gerekçeyle oraya yerleşmiştir? Orada nasıl bir hayat yaşamıştır? Bu soruların cevabı sadedinde net bilgiler sunmak mümkün değildir. Zira bunlara dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Lizbon’da ikamet ettiğine göre Portekizli olabileceğine işaret etmiştik. Şu da düşünülebilir: Fatma Zaida cariye –üstelik odalık- olduğuna göre muhtemelen sahibi Bünyamin Ali Efendi, ticaret maksadıyla buraya gelmiş ve cariyesini de beraberinde getirmiştir. Acaba sahibi burada ölmüş olabilir mi? Bundan dolayı o da burada kalmış olabilir mi? Ticaretle uğraştığına göre sahibinden yüklü miktarda para/mal Fatma Zaida’ya kalmış, o da bununla Lizbon’da rahat bir hayat yaşamış olabilir mi? Aslen Portekizli olduğundan, efendisi ölünce memleketine geri dönmüş olabilir mi? Bu sorular ve cevapları birer ihtimalden ibarettir.

Fatma Zaida’nın 1861 yılından sonra vefat ettiği muhakkaktır ancak hangi yıl öldüğü, Lizbon’da mı yoksa başka bir yerde mi vefat ettiği, nereye gömüldüğü, dul olması hasebiyle eş statüsüne yükselmiş olmasından dolayı çocuklarının olup olmadığı, Lizbon’da ne kadar bir süre ve hangi şartlar altında yaşadığı gibi hususlar hakkında da bir şey söylemek şimdilik imkân dahilinde değildir.


Kur’an’ı Tercüme Etmeye İhtiyaç Duymasının Sebebi

Fatma Zaida, şeyhine yazdığı mektubunda neden Kur’an’ı Fransızcaya tercüme ettiği konusunda bazı bilgiler vermiştir. Onun Avrupa kamuoyunda Kur’an hakkında ortaya çıkmış yanlış ve maksatlı kanaatleri bertaraf etmek ve bu konuda doğru bilgi sunmak gayesiyle bu işi yaptığı anlaşılmaktadır. Sadece kitaplarda değil Avrupa’da basılmış olan Kur’an tercümelerinde de aynı yanlış ve maksatlı kanaat mevcuttur. Nitekim yukarıda geçtiği üzere inceleme imkânı bulduğu on civarındaki Fransızca ve İtalyanca tercümelerde Kur’an hakkında yanlış düşüncelerin ifade edildiğini belirtmiştir. Bu tercümesiyle, Batılıların, Kur’an’ın Peygamberin yazmış olduğu bir kitap olduğu şeklindeki yanlış fikirlerini tashih etmeye çalıştığını kaydetmiştir.

Yine o, Avrupa’da Kur’an’la ilgili garip şeyler duyduğunu; Portekiz’de bazılarının, Peygamberin mucizelerinden; parmağıyla Ay’ı ikiye böldüğünü söylediklerinden bahsetmiştir. Fransa’da da Müslümanların kendi dinlerinden olmayan herkese lanet ettiğini duyduğunu söyleyen Fatma Zaida, Batıda Türklerin ve Arapların cahil olduklarına, Kur’an’ın cehaleti emrettiğine dair bir algının varlığından söz etmiştir; Hıristiyanların bu algılarını değiştirmek ve yanlışlarını düzeltmek maksadıyla bu tercümeyi yaptığını yazmıştır.

Fatma Zaida yukarıda hocasına yazdığını belirttiğimiz mektubunun sonunda “Görüyorsun ki en şerefli şeyh! Amacım, yüce Rabbin ‘Doğruyu göstererek yalanları ortadan kaldırın’ şeklindeki emrine uygundur” diyerek Kur’an’ı tercümedeki maksadını belirtmiştir. Buradan, tercümesini Batılıların Kur’an, İslam, Hz. Muhammed, Müslümanlar, Türkler, Araplar hakkındaki yanlış algılarını düzeltmek, Batılılara bu konularda doğruyu anlatmak üzere yaptığı anlaşılmaktadır.

Fatma Zaida’nın, Kur’an’ı tercüme etmek yerine İslam’ı, Müslümanları anlatan bir kitap yazarak muhataplarına mesajını iletmesi mümkün değil miydi? Neden bunun için Kur’an’ı tercüme etmeyi tercih etti? şeklinde akla gelebilen bir suale, “İslam’ın temel kitabı olan Kur’an üzerinden bu mesajları vermenin daha etkili ve kalıcı olacağını düşündüğünden böyle yapmıştır” diye cevap verilebilir. Herhangi bir kitabın insanlar üzerindeki etkisi, insanların ilgi ve dikkatini çekmesi, Kur’an tercümesinin meydana getireceği etki ve ilgi kadar olmayacağından böyle yapmış olabilir. Ayrıca yaptığımız araştırmalarda söz konusu bu tercümeden başka bir eserinin olmadığını tespit ettik. Bazı kaynaklarda ona atfen “Note on the Koran” adlı bir eserden bahsedilse de bunun mevzubahis Kur’an tercümesi olduğunu gördük; bu isim de eserin yeni bir ismi değil, Kur’an’la ilgili bir eser olduğuna dair düşülen bir nottur.

Bu görevi üstlenmeden önce Fransa ve İtalya’dan tercümeler getirttiğini, bu tercümelerin Kur’an’ın aslına uygun olmadığını, hem Fransızca hem de İtalyanca olarak okuduğu on tercümeden hiç birinin diğeriyle aynı olmadığını belirtmiş; “şayet bu şekilde doğru bilgileri onlara anlatmazsak böyle bir saçmalık ve yalanlar labirentinde birbirimizi doğru tanıyamayacağız” demiştir. Kur’an’ın “bilmeden konuşmayın” dediğini yazan Fatma Zaida, Hristiyanların İslam hakkında bilmedikleri hususları konuşup durduklarını belirtmiş; yapmış olduğu bu tercümeyi okuyanların Kur’an hakkında bu kadar basit konuşamayacaklarını, kendisine katılacaklarını anlatmıştır. Ona göre “Allah cehaleti bağışlar, fakat cahil olanlara bir an evvel öğrenmelerini emreder.”


Fatma Zaida’nın Kur’an Tercümesi

Fatma Zaida’nın yapmış olduğu tercüme kapağında da belirtildiği üzere “L’Alkoran! Le Livre Par Excellence (Kur’an: Mükemmel Kitap)” adını taşımaktadır. Başlıktan da anlaşıldığı gibi eser Fransızca Kur’an tercümesidir. Bu başlığın altında “Faita par Fatma-Zaida” yazılarak Fatma Zaida tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Ardından yukarıda geçtiği üzere Fatma Zaida’nın cariye-odalık-dul bir kadın olduğu; eserin telif hakkının mütercime ait bulunduğu; 1861 yılında Portekiz’in başkenti Lizbon’da basıldığı belirtilmiş ve basan yayınevinin ismi ve adresi verilmiştir.

Sadece Fransızca tercümeyi muhtevi olan eserde Arapça ayetler mevcut değildir. İlk sure olan Fatiha hariç hiçbir surenin ismi verilmemiştir; mütercimin kendince ayet diye verdiği cümlelere numaralar verilmiştir.

Eserde sureler elde mevcut Mushaf sırasına göre değil hangi esasa dayandığı meçhul olan karmaşık bir şekilde dizilmiştir. “Avant l’Hégire” diyerek evvela hicretten önce Mekke’de inen sureler verilmiştir. Bunlar da (Fatiha hariç) surelerin adı verilmeden ikinci, üçüncü, dördüncü sure şeklinde zikredilmiştir.

Eserde yer verilen ilk sure olan Fatiha suresi “Kitabı açan sure” diye isimlendirilmiştir. Son sure ise altmış sekizinci sure diye belirttiği 500 ayetlik bir suredir. Buradaki altmış sekiz rakamı Kur’an’ın tüm surelerini değil sadece hicretten sonra Medine’de inenleri ifade ediyor.


Bazı Tercüme Örnekleri: Fatiha Suresi

En başta, “Kitab’ı açan sure” diye belirttiği Fatiha suresini zikretmiştir. Besmeleyi “Rahman ve Rahim olan, adil, iyi ve güçlü olan Allah’ın adıyla!” şeklinde çevirmiştir. Fatma Zaida, ikinci ve üçüncü sureler hariç her surenin başında besmeleyi zikretmiştir. Besmeleyi bazen “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diye çevirmiştir. Sonra surenin yedi ayet olup arşın hazinesinden verildiğini ve Mekke’de indiğini belirtmiştir. Dipnotta da bu ayetlerin dua olarak okunduğunu yazmıştır. Bu şekilde her surenin numarasını verdikten sonra altında surenin nerede indiğine ve kaç ayet olduğuna dair bilgi vermiştir. Zaman zaman dipnotlarla kısa bazı açıklamalar da yapmıştır.

Fatma Zaida, Fatiha suresini tam olarak tercüme etmiştir. Yedinci ayetin sonuna “Hıristiyanlar, ateşe tapan Magi/Zerdüştler ve güneşe tapınma” şeklindeki cümle ile bu üç topluluğun Yaratan’ı bırakıp yaratılana tapanlar olduğunu ima etmiştir.

Bu arada bu ayetlerin arşın hazinesinden verilmiş olduğunu ifade etmesi dikkat çekicidir. Bazı kaynaklarda Fatiha’nın arşın hazinesinden verildiğine dair rivayetler mevcuttur.


Sonuç

L’Alkoran adlı tercüme üzerinde yapılan bu araştırmada Fatma Zaida’ya ait Kur’an tercümesinin çok karmaşık olduğu anlaşılmıştır. Fatma Zaida’nın sure ve ayet tasavvuru bilinenden farklıdır. Surelere isim vermemiş sadece birinci sure, ikinci sure gibi sayısal değerler kullanmıştır. Sıralama ne Kur’an’daki mevcut sıralamaya ne nüzul sıralamasına ne de ilgili kaynaklarda muhtelif sahabilere isnad edilen sıralamalara uymaktadır. Zaida, hangi esas ve ilkeye dayandığını tespit edemediğimiz bir şekilde kendine göre karmaşık bir sıralama yapmıştır. Sayısal değerlerle zikrettiği surelerde ayet diye verdiği cümleler ve ifadeler için de benzer bir durum söz konusudur; zaman zaman Kur’an’da geçen ayetlerden çok farklı ifadeler kullanmıştır. Çoğunlukla ayetleri birbirine karıştırdığını, bazı hadisleri, kelam-ı kibar türünden ifadeleri, hatta İncil gibi kutsal metinlerde geçmesi muhtemel cümleleri Kur’an ayeti diye surenin içinde numerik olarak zikrettiğini tespit ettik.

Tercümeden, Fatma Zaida’nın Kur’an’ın korunmuşluğu, nasılsa öyle kalması gerektiği gibi hususlarda yeterli bilgi ve hassasiyete sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Ayet ve sure diye verdiği fakat ayet ve surelerle ilgisi olmayan bilgileri nereden aldığı, nasıl aldığı araştırılması gereken bir husustur. Fatma Zaida’nın bunları farklı kaynaklardan temin etmesi yüksek ihtimal dâhilindedir. Zira eldeki Kur’an’da 6.236 ayet varken, Fatma Zaida’nın tercümesinde 7.570 civarında ayet(!) vardır. Bu, her kullandığı cümlenin önüne koyduğu rakamlardan tespit edilebiliyor. Arada 1.300 civarında fazla ayet(!) bulunmaktadır. Bunların bir kaynağı olması lazım. Biz kısmen yararlanmış olabileceği kaynakları inceledik ve bu konuda ona rehberlik yapacak bir tercüme, kendisinden yararlanmış olabileceği bir eser tespit edemedik.

Fatma Zaida’nın, tercümesini Batı kamuoyuna yönelik olarak hazırladığı açıktır. Bu açıdan zaman zaman bazı ayetleri Batılıların anlayışı istikametinde tercüme etmesi, küçük bazı ilaveler yapması anlaşılabilir. Nitekim Muhammed Esed (v. 1992) de Batı kamuoyunu esas alarak hazırlamış olduğu “The Message of the Qur’an” adlı tercümesinde böyle bir yaklaşım sergilemiş; yer yer bazı ayetleri onların anlayışına ve mantalitelerine göre açıklamıştır. Bu bir ölçüde kabul edilebilir. Ancak Fatma Zaida bundan çok daha fazlasını yapmıştır. Bu açıdan onun Kur’an’ın manasını zorlayan, bazı yerlerde orijinal metinde karşılığı bulunmayan açıklamalar yapıp bunları ayetlerin tercümesi olarak sunması, tercümelerde orijinal metne sadık kalınması gerektiği ilkesince sorunlu olarak görülmektedir.

Tercümesi başarılı olmamakla birlikte onu cariyelikten -kısmen de olsa- Kur’an mütercimi olma şerefine yükseltmiş, belli eksikleri ve yanlışları olmakla birlikte ona “Kur’an’ı Batılıların diline çeviren ilk Müslüman kadın olma” payesini kazandırmıştır

Araştırmanızdan bu tercümeye “Kur’an tercümesi” demenin pek de doğru olmadığı kanaati hâsıl olmaktadır. “İçinde bir miktar Kur’an ayetlerinin Fransızca tercümelerinin bulunduğu derleme bir eser” diye bakmak, British Museum kataloğunda açıklandığı gibi “Kur’an pasajlarının, Hadislerin ve Fatma Zaida’ya özgü fikirlerin bir derlemesi” şeklinde takdim etmek daha isabetli olur.

         

Prof. Dr. Hidayet Aydar

FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 20. Sayı