Bizim içimizdeki bir kısım modernistlerin Kuran ile alakalı dillerine doladıkları hususlardan birisi, Musa (as.) ve delikanlısı ile gaybın bilgisi kendisine Allah katından verilen Hızır arasında geçen kıssadaki meselelerdir. Milletçe ilahi kelamın müdafaası kendisinden beklenen bu zâtlar, özellikle buradaki “çocuğu öldürme” olayının modern insan tarafından anlaşılamayacağı, bu dil ve mantığın yedinci yüzyıl çöl bedevilerine hitap ettiği, bu nedenle Allah kelamı olamayacağı dolayısıyla değiştirilmesi gerektiğini söylemektedirler. Oysa tam tersine bu ayetlerde özellikle çocuğun öldürülmesi kısmında anlatılan hakikati namazlarda okumamak, yüceliği karşısında secdeye kapanmamak elde değildir.

İnsanın özgürlüğü, dünya hayatının, bir kısmının, o da sadece zahirini biliyor olmasına bağlanmıştır. Bu nedenle o, olay ve olguların sebep ve sonuçlarından gafil ve habersizdir. (Rûm, 7) Sebeplerini kestirmeye çalıştıkları gibi sonuçlarını da tahmin etmeye çalışır. Fakat asla “kesin ilim” ile bilemez. Çünkü bu durumda “farklı seçenekler” değil “tek seçenek” olacak, bildiği kendi iradesini belirleyip tek tip davranışa sürükleyecektir. Oysa insanın hürriyeti ve emaneti yüklenmesi, noksanlığıyla (zalûm) ve cehaletiyle (cehûl) yakından alakalıdır.

İşte Kehf Suresi’ndeki Musa ile Hızır’a atfedilen kıssa bu hakikati ve böyle olmaması durumunda kaçınılmaz olacak çıkmazları anlatmaktadır. Musa (as.), "mecmea'l-bahrayn" hakikatinin yani iki denizin birleştiği, sebeplerin ve sonuçların ilminin toplandığı gaybın bilgisinin peşine düşüyor. Yani "işlerin sebeplerini bilip onlara sarılma ilminin", "işlerin sonuçlarını görüp ona göre davranma ilmi" ile birleştiği yeri/ilmi aramaya koyuluyor. Olayların sebepleri yanında sonuçlarını da görme bilgisi insana verilse bu insan ya ilahî âleme cezbedilecektir, insanlar da onu meczûb bilip öyle davranacaktır ya da yaşaması da yaşatması da mümkün olmayacak, kendisi büyük tehlikeye maruz kalacaktır. Hatta Hızır içimizde yaşasa o dahi bu tehlikeye maruz kalacaktır.

Bu kıssada geleceğin “bilgisinin” sorumluluğu, dolayısıyla özgürlüğü yok edeceği; "Bunları ben kendi emrimle yapmadım", (Kehf, 82) buyrulmak suretiyle açıkça ifade edilmiştir. Kendi emri elinde olmamak, iradesi elinde olmamaktır. Olacağın ve geleceğin bilgisi kendisinde hazır olan kul, iradesini kaybedecek sorumluluğu düşecektir. Böyle bir durumda bütün insan hürriyeti ve hayatı altüst olacaktır.

Sadece sebep olduğunu varsaydığı ve sonuçlanacağını tahmin ettiği şeylere sarılan bir insanla, sebepleri bildiği gibi sonuçları da gören, bu ikisinin bilgisi kendisine Allah katından bahşedilen insanı yani Musa ile Hızır’ı bir gemide var sayalım. Gitmek istedikleri limanda gözde gemilere el koyan zalim bir devlet başkanı bulunmaktadır. Bunu “bilen” Hızır, doğal olarak bu sona engel olmaya kalkışacaktır. Örneğin, bu gemiyi hurdaya çevirerek bu sonucu değiştirmeye çalışmadan edemez. Olayın iç yüzünü ve umûrun akıbetini bilmeyen Musa ise bunun yaptıklarını kabullenemez. Böylece hayat dayanılmaz ve çekilmez olur. Allah rahmetinden bu bilgiyi kullarından gizler, şayet bir kuluna verirse rahmetiyle onu kendine cezbederek korur ve merhamet eder.

Kendisine kötü davranan ve bir lokma ekmek bile vermeyerek onu açlık ve ölüme terk eden köy halkı karşısında, onların yıkılmış duvarlarını yapmaya kalkan birine anlam vermek ve makul karşılamak mümkün müdür? Perdenin arkasında ve işin iç yüzünde iki yetim çocuğun haklarını korumak olduğunu bilmeyen Musa’nın bu duruma karşı çıkması normal olduğu gibi işin akıbetini bilen Hızır’ın da bu şekilde davranması çok normaldir. Fakat bunların aynı düzlemde ve aynı hayat boyutunda beraber hayat yolculuğu yapmaları tahammül edilebilir değildir.

En açık örnek ise şudur: Diyelim ki ileride insanlığın başına bela olacak, başta kendi ana babası ve milleti olmak üzere binlerce masum insanın ölümüne sebep olacak bir kişiyle alakalı olarak, Musa ile Hızır’ın aynı davranmaları mümkün müdür? İşin sonunu bilen daha bu olaylar olmadan yılanın başını küçükken ezmeye kalkabilir. Bu doğrudur veya değildir ayrı bir konudur fakat böyle davranabilir. Böyle bir sonucu bilen insanın tarafsız ve hiçbir şey olmayacakmış gibi davranması, insanın gücünü aşacağı gibi işin sonunu bilmeyenin de çocuğu öldürerek bu sona engel olmaya çalışan böyle birine tahammül etmesi çok zordur.

İşte Kuran’da mükemmel kıssa tekniği ile bu yüce hakikat açık seçik olarak anlatılmaktadır. Musa (as.)’a onun üzerinden bütün insanlığa, böyle gaybi bir bilgi ile insanlara kılavuzluk etmenin çıkmazları anlatılmak istenmiştir. Buradaki bu yüce hakikati modern teologlar kavrayamasa bile Kuran’ın hak olduğuna iman eden ve anlamak niyeti ve gayesiyle okuyan her kesimden insan anlamaktadır.

Doç. Dr. Salih Aydın