Evet, evet bu koku! Kırmızı biber, pirinç pudrası, yumuşak kayısı… Kudüs adeta böyle kokuyor. Yatsı namazlarından sonra da biraz Belkıs... Koca, yeşil kapılar kapanacakken Kur'an sesi duysam, o da Medine'den Muhammed Yasir'i hatırlatıyor...
Kudüs'te hayat gece başlar, erken kalkılır ve eski şehre gidilir. Karanlıkta dar sokaklar adımlanarak Mescid-i Aksa'ya varılır. Ezan sesi hiç olmadığı kadar gür bir sesle yayılır, çan seslerine karışmadan... Çocuklar için buluşma vakti sabah ezanından sonra başlar. Onlar Mescid-i Aksa'nın bahçesinde hiç olmadıkları kadar özgür ve keyiflidirler. Hele İmam Allah-u Ekber deyince, işte o zaman da Süleyman a.s.'ın duasını bağrınızda hissedersiniz: “Her kimMescid-i Aksa'da namaz kılmak amacıyla evinden çıkarsa anasından doğmuş gibi günahlarından sıyrılsın.”
Kudüs, Belkıs’tan kalma haliyle karşılıyor!
Kudüs masumdur… Kudüs nazlı… Kudüs, Belkıs’tan kalma Süleyman a.s.’ın aşkıyla yanık yanıktır. Zümrüt, inci Belkıs’ın tahtına döşendiğinden midir nedir kıymetlenmiş! Zeytinler, kekikler İsa a.s.’ın ellerinin nurunu aldığından yenmeye doyulmuyor. Karanfil, Davut a.s’dan kalma haliyle burcu burcu kokuyor hâlâ. Seher vakti kuşların deli divane dolanışı, hüdhüd’ün olmayışından. Bu şehirde hiç olmadığı kadar ümit bağlarsınız Allah’a. Daha çok anar ve daha çok tefekkür edersiniz. Her Peygamber buradan geçmiştir. Her birinin ayak izi, nefesi burada hayat bulmuştur. Hele bir de Süleyman a.s., Yemen’den Kudüs’e Belkıs’ın tahtını getiriyor ya, Allah’ım! Sen nelere Kadirsin. Şimdi içimde biriktirdiğim onca hayal vuku buluverir, inanıyorum. Yaseminler, laleler kokuyor, ud ağacı aşka gelmiş, karanfiller kekikler kıskanıyor.
El Halil’de Zemzem sevincini yaşarsınız belki
Kudüs’ten biraz uzakta ama aslında en bağrında bir şehre doğru yol alırsınız. İbrahim a.s. başta olmak üzere, El Halil şehrinde İbrahim a.s. kıymetli eşi Sare annemizi, fedakâr evlat İshak a.s. ve eşi Refika annemizi ziyarete gittiğinizde payınıza düşenler olacaktır illa ki. Belki İbrahim a.s. selamını alacak, onunla hasret gidereceksiniz. Evet, çok ilginç ama İbrahim a.s. ümmetinin yürekli İsmaillerini özlemiştir. Belki Kudüs’e ayak basar basmaz rüyalarınız bir emir, namazlarınız bir miraç olacak. Zaman ağlayacak, Sare annemiz gelecek, Hacer gidecek, siz gideceksiniz. Kudüs’ten Mekke’ye göç edecek, zemzem sevinciyle karşılanacaksınız belki. Boğanızda bir bıçakla geleceksiniz ama kucağınız koçlarla döneceksiniz. İbrahim a.s.’ın upuzun sakallarını bulacaksınız belki kızıl toprağa karışmış bu güzel vatanda. Bilmiyoruz…
Ben gittim gördüm, şahidim. Bugün beni, Kudüs’e gidenleri, öyle hemencecik bir çırpıda anlamayın ne olur! Gidin ve görün, yaşadığınızı bir kez daha hissedin… Asırlar öncesi zamandan payınıza düşenleri toplayın.
Gelmezseniz yaşayamazsanız!
Bugün tarih kokan bu güzel şehirde keşfedilmesi gereken birçok güzellik var. En başta burası sayısız Peygamberin ayak bastığı kutlu bir belde… Süleyman a.s.’dan kalma gür sesin heybeti, Belkıs’tan kalma zümrüdün, incinin kıymeti, Rasulullah s.a.s.'den kalma nurun rahmeti… Gelin! Miraç yeniden vuku bulmaz belki ama yeniden. Yani ilk kez ilk kez olmasa da ilk kez gibi… Yepyeni, biliyormuş, buluyormuş ve oluyormuş gibi yaşanır… Hazreti Meryem yalnız genç kızlara seslenir. Evine gelen hırsızı dahi gönül hoşluğu ile ağırlayan o güzel edeb abidesi Rabia-tül Adeviyye’den öğrenirsiniz teslimiyeti. Asırlık zeytin ağaçlarının gölgesinde bir de Selma-ı Farisi’nin nazarından dinleyin Peygamber Efendimizi.
Burada ümmet olma duygusu bir başka
Namaz kılıp Mescid-i Aksa’dan çıktıktan sonrası bir panayır, ayrı bir âlem. Tatlılar, meyveler havalarda uçuşuyor. Onlar için, ümmet olduğumuzu göstermek için buralara geldiğimiz Kudüs halkı ikramlarını sergiliyor. Un hiçbir tatlıya karıştıktan sonra bu kadar tatlanmamış. Şeker hiç bu kadar güzel kaynadıktan sonra kuru tatlıyı şenlendirmemişti. Yok yok bu bereket, bu şen tat İbrahim a.s.’dan kalma; şehre getirdiği kum çuvallarının mucizeyle un oluşundan. Envai çeşit meyve cennetten inmiş adeta. Elma hep aynı elma ama tat, o tat elmanın tadı değil, sanki özünden tarçınlaşmış. Kapkara gözleriyle kendi çayını uzatan minik Kudüslü kızın çayı, çayı en çok seven mübarek Ahmet Yesevi Hazretlerinden ikram edildi sanki. Asma yaprağı benim memleketime has zannederdim, o yapraklar, elleriyle ayrı bir intizam ile desteleyen Mina teyzenin elinde kıymetlenmiş, zeytin yağlanmış, haberim olmamış da memleketimin gazelini övmüşüm.
Her bakış bir cihat
Bugün bizlerin Kudüs’e olan ziyaretleri, Filistin halkını yalnız bırakmadığımızın bir göstergesi aslında! Dar sokaklarda namaza yetişme telaşı ile o kaygan eski taşlar üzerinde bin kez düşersiniz belki ama yeşil kapılar ardında oturan İsrail askerlerine “burası benim Peygamberimin evidir” edasıyla girersiniz Mescid-i Aksa’ya. Sonra biraz Şeyh Raid Salah, biraz Kemal Hatib için tekrardan ev sahibesi hatırıyla girersiniz. Onlar için, onlar adına tekrardan girersiniz. Kim demiş bu yasaklar Raid Salah’ı ve sevenlerini yıldırır diye. İşte tam burada mahzun, zulüm altında bir halk var ve onların yanında olmak çok güzel bir duygu.
Bence Kudüs’e yapılan ziyaretlerde İsrail, asil ve şerefli insanlar topluluğu ile yüzleşiyor, din kardeşlerimizin yanında olduğumuzu biliyor ve korkuyor. Mescid-i Aksa’yı yalnız bırakmadığımızı biliyorlar. Elinde sopa olan bir İsrail var, ama Kudüs, sözün bittiği yerde Sevr’e sıkışmış Mekke şehrinden sesleniyor hep: “Üzülme! Allah bizimle…” Gerçekten de burada insanların tek tesellileri Rablerinden. Ayetlerle terapi oluyorlar adeta. Küçük çocuklar hep cesaretli, omuzları dik ve sözleri net! Ama, ama onları gözleri ele veriyor aslında. Gözlerinde tereddüt, bağrına basınca kalplerinde ürperti…
Kâbe’den Aksa’ya, Aksa’dan Kâbe’ye…
Hani Kâbe-i Muazzama’da Hacer-ül Esved’i selamlarken “tut ellerimi Ya Rabb! Sen, ellerimi tutmazsan ruhum yerlerde sürünür” diyerek halimizi arz ediyoruz ya, bugün burada Mescid-i Aksa’da, hiç tatmadığım kalbimi tamamıyla bürüyen hoş bir duyguyu hissettim. Hacer-ül Esved'i selamladığım ellerimle, Mescid-i Aksa’da karşılık buldum. Ha bu arada, şimdi daha iyi anlıyorum Nazan Bekiroğlu’nu, “vardır beni Kudüs’e Ya Rabb” derken içinde kopan fırtınaları ve daha iyi anlıyorum annemi, “Unutma! Evlerimiz Mescid-i Aksa’ya bağlı kazıklardır” sözünü. Evet, evlerimiz Mescid-i Aksa’ya bağlı kazıklar. Aa! Şimdi, yine yeşil kapılar kapanıyor Mescid-i Aksa’da ve yine Kur'an sesi, yine Muhammed Yasir…
Hatice Tüfekci, Zeytin Dağı’ndan Kudüs’ü seyrede seyrede, fotoğraf çeke çeke, yazdı