Kudüs, ümmetin kanayan yarası olduğu kadar, ümmetin vicdanıdır da.

Kudüs karşısındaki tavırlarına bakarak, Müslümanlara her zulmü reva gören Yahudilere karşı tavırlarına bakarak hangi devletin, hangi milletin İslam ümmetinin yanında ya da karşısında olduğunu anlayabiliriz hiç kuşkusuz.

Kudüs, İsra’nın merkezidir. İlk kıblemizdir. Dolayısıyla Kudüs, biz müminlerin de merkezidir. Merkezimiz olmak zorundadır. Adımlarımızı Kudüs’e göre atmalı, kalbimizi Kudüs’e karşı hissettiklerimize göre yoklamalıyız. Kalbimizde Kudüs yoksa, bizde bir eksiklik var demektir.

Kudüs kalbimizde olmalıdır

Kalbimizde Kudüs olmak zorundadır. Kalbinde Kudüs’e yer olmayanın kalbinde ne olduğu bir meçhuldür.

Bu yüzden Kudüs, değişmeyen gündemimiz olmak zorundadır.

İmanımız zayıfladığında Kudüs’ün de zayıfladığını bilmeliyiz. Kudüs’ün imanımızın bir parçası olduğunu bilmek zorundayız.

Bize Kudüs’ü hatırlatanlara minnet duymalıyız. Selahaddin Eyyubi’yi inadına hayatımızın merkezlerinden biri yapmalı; Nuri Pakdil’in neden “Kudüs, illa Kudüs” dediğine kafa yormalı, Akif İnan’ın Kudüs kokan şiirlerini okuyup bunun nedenini sorgulamalıyız.

Kudüs’ü hatırlatanlar

9 Ekim Salı gecesi Bursa’da Kudüs’ü hatırlatanlar vardı. Onlar Kudüs dedi ve biz ürperdik. Fark ettik ki kendi gündemimiz boğmuş bizi. Diğerkâm olmayı unuttuğumuzu fark ettik bir de. Ülke olarak daha düne kadar çekilen dertleri sanki başkaları yaşamış, sanki bir daha bu dertler bir daha yaşanmayacakmış gibi rahat adımlar attığımızı gördük. Bir de kibir kokan elbiseler giydiğimizi...

Ensar Vakfı Bursa Şubesi’nin Salı seminerlerinin konukları, Kudüs’ü dert edinen isimlerdi: Mescid-i Aksa Güvenlik Amiri Ebu Kuteybe ve Beytulmakdis Mihmandarı Mehmet Esmer... “Kudüs’ün Dünü ve Bugünü”ne dair sohbet ettiler. Mehmet Esmer, Ebu Kuteybe’nin anlattıklarını çevirdi biz dinleyicilere.

Kudüs’te yaşamanın anlamı

Kudüs’te yaşamanın ne anlama geldiğini, orada yaşayanların nelerle karşılaşabileceklerini anlatan kısa bir videodan sonra Ebu Kuteybe, hazirunu selamlayarak başladığı konuşmasına “Size Kudüs’ün dününü ve bugününü anlatmaya başlayacağım dilim döndüğünce. Herkesin Kudüs diye bildiği yer, aslında tek bir parçadan oluşmuyor, çeşitli bölgeleri var. Öncelikle Kudüs sözcüğünün ne anlama geldiğini söyleyelim: Kudüs temiz, pak ve hiçbir çirkinliği kabul etmeyen anlamlarına gelen bir sözcüktür. Beytü’l Makdis, Âdem (as)in temellerini atmasıyla inşa olunan bir mübarek beldedir. Âdem (as) Mescid-i Haram’ın temellerini attıktan sonra Beytü’l Makdis’e gelip Mescid-i Aksa’nın temellerini atar. Bu mekânlar, Âdem (as)in attığı temeller üzerinde yükselir. Bundan bir süre sonra Kenanîler gelip şehri kurarlar. Kurdukları bu şehre Yebus adını koyarlar. Kenanilerden sonra Babil savaşları olur. Kral Nabukadnezar gelir, şehri yerle bir eder ve Kudüs’ün taşlarını Babil tarafına götürür.” Kudüs’ün tarihini anlatarak devam etti.

Ebu Kuteybe,  Kudüs’ün tarihini anlatmayı “Daha sonra Yunan savaşları başlar ve Büyük İskender gelir. Kudüs bir kez daha yerle bir edilir. Şehir yeniden inşa edilir ve Roma İmparatoru Hadrianus dönemi başlar. Bizanslılar, Kudüs halkını Hristiyan yapar. Kudüs’ün ismi de değişir, İlya Kapitunian olur.” sözleriyle sürdürdü.

İsra ve Miraç ve Kudüs

Ebu Kuteybe, Kudüs ve İsra olayını da şu sözlerle anlattı: “Daha sonra Miraç olayı başlar. Peygamberimiz Mekke’den Kudüs’e, oradan da semalara yükselir. Peygamberimiz Burak bineğini mescidin güneybatı duvarına bağlar. Bu duvarın adı, Burak Duvarı olur. Peygamberimiz burada diğer nebilerle bir araya gelir. Onlara imam olur. O yüzden Mescid-i Aksa’da her peygamberin secde izi vardır.”

Peygamberimizin Kudüs’ü almak istemesini ve Kudüs’ün Müslümanların olmasını da “Peygamberimiz de Beytü’l Makdis’i fethetmek ister, bunun için çabalar ama ömrü yetmez. Buranın fethi Ömer (ra) nasip olur. Fethi gerçekleştiren Hz. Ömer, şehrin adını Beytü’l Makdis diye değiştirir. Hz. Ömer’den sonra Emeviler bölgeye hâkim olur. Abdülmelik bin Mervan’ın oğulları Kubbetü’s-Sahra ve diğer yapıları tamamlar. Emevilerden sonra Fatımiler, Fatımilerden sonra da Abbasiler buraya hâkim olur.” cümleleriyle kayda geçirdi Ebu Kuteybe.

Kudüs’ün tarihini anlatmaya “Abbasilerden sonra tekrar bir Haçlı hâkimiyeti yaşar bölge. Haçlılar, bir günde yetmiş bin Müslümanı katlederek büyük bir kıyım yapar. Haçlılar, seksen sekiz yıl boyunca Kudüs’te kalır.1187’de Selahaddin Eyyubi dönemi başlar. Selahaddin Eyyubi, Beytü’l Makdis’i fetheder. Selahaddin Eyyubi, zaferin bir nişanesi olarak emsalsiz güzellikte olan Nureddin Zengi’nin minberini Mescid-i Aksa’ya getirir. Eyyubiler döneminden sonra Memluklular dönemi başlar. Şu an Kudüs’teki yapıların büyük çoğunluğu da o dönemden kalmadır.” sözleriyle devam etti Ebu Kuteybe.

Osmanlı Kudüs’te

Kudüs’te tarihin akışını anlatmaya devam eden Ebu Kuteybe, sözlerini “Memluklulardan sonra Osmanlılar dönemi başlar. Kudüs’e Osmanlılar gibi kimsenin hizmet etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kudüs’e en büyük hizmeti de Kanuni Sultan Süleyman yapmıştır. Kudüs’ün iki ciddi sorunu olan su ve savunma sorununu Kanuni Sultan Süleyman kalıcı bir şekilde çözmüştür.

Osmanlı zamanında huzurlu ve müreffeh bir dönem yaşayan Kudüs, Osmanlının zayıfladığı bir dönemde tekrar hainliklerle sarsılır. Şerif Hüseyin, İngilizlerle işbirliği içine girer mesela. İngilizler, Arapları Osmanlıya karşı kışkırtır ve kısa zaman sonra Sykes-Picot anlaşması devreye girer. Artık sınırlar değişmiş, bir sürü devlet ortaya çıkmıştır.” şeklinde sürdürdü.

İngiliz planı devrede

Kudüs’te yabancı ayakları ve bu ayakların ardındaki zekâyı da “Çok zaman geçmeden İngilizler o sinsi planlarını devreye sokar ve Yahudilere Filistin’de bir devlet sözü verirler. Yahudiler yavaş yavaş Filistin’e gelip yerleşmeye başlar, yerli halka zulmederler. Bu zulüm dayanılmaz hal aldığında, 1929 yılında Burak İntifadası başlar. Bu intifadada birçok Arap ölür ve konu BM gündemine, mahkemeye taşınır. BM, Burak Duvarı’nın Mescid-i Aksa’nın bir parçası olduğuna hükmeder. Burak Duvarı, Yahudilerin “Ağlama Duvarı” dedikleri duvardır ve bu yüzden Yahudiler için çok önemlidir.” sözleriyle anlattı Ebu Kuteybe.

1948 yılında İsrail, devlet olduğunu ilan eder. Bu ilan sonrasını Ebu Kuteybe, şu sözlerle anlattı: “Kısa zaman sonra Kudüs’te Ürdün dönemi başlar. Kudüs, 1948 yılından 1967 yılına kadar Ürdün hâkimiyetinde kalır. O zamana kadar Ürdün devleti orada vardır, hizmet etmiştir.

6 Haziran 1967 yılında işgalciler, kalan toprakları almak için tekrar saldırıya geçer. İşgalciler mübarek Mescid-i Aksa’da tam sekiz gün boyunca kalır. Bu zulme ve işgale dünyada hiçbir devlet karşı çıkmaz, sadece Türkiye büyükelçisi buna itiraz eder.”

İslam’a meydan okuyan sarhoş komutan kimdi

İslam’ın maruz kaldığı çirkin hareketlerden bir örneği de “İşgalcilerin komutanı Moşe Dayan, Mescid-i Aksa’ya elinde bir içki şişesiyle girer ve Peygamberimizin üzerine bindiğine inandığımız taşın üstüne çıkarak elindeki alkolü taşa döker ve Hz. Peygamber’e hitaben (sas) “Ben buradayım, sen neredesin?” diye Müslümanlara meydan okur.” sözleriyle konuklara aktardı Ebu Kuteybe.

Ebu Kuteybe, Yahudilerin zulmünün geçen zaman içinde durmadan artığını da “Bu tarihten sonra İsrailliler işgale ve zulme devam eder. Günden güne alanlarını genişletirler. Mescid-i Aksa’nın fethiyle birlikte Selahaddin-i Eyyubi’nin Tunus, Fas, Cezayir gibi ülkelerden getirip onlara kurduğu Megaribi Mahallesi’nde oturan, Mescid-i Aksa’ya hizmet edenler de bu zulümden payını alır. Mescid-i Aksa için çok önemli olan Megaribi Mahallesi kuşatılır, yıkılır, tahrip edilir. 1187 yılında inşa edilen bu mahalle, 1967 yılında tümüyle yok edilir.” sözleriyle bir kez daha tüm dünyaya ilan etti.

Diri bir ümit içindeyiz

Müslüman’ın ümitvar olması gerektiğini söyleyen Ebu Kuteybe, sohbetini “O yıldan bu yana Yahudiler kendi alanlarını genişletip Müslümanlara her türlü zulmü uygulamaya devam etmektedir. Kudüs’te yaşayan Müslümanlar, her şeye rağmen İslam’ın izzetini korumak için çabalamaya devam ediyorlar. Ama Kudüs, sadece orada yaşayanların değil, ümmetin şehridir. Ümmetin, bu emaneti koruması, bu emaneti sahiplenmesi gerekmektedir. Şu anda Kudüs ilgisinin en fazla olduğu ülke Türkiye. Bizler Türkiye’ye müteşekkiriz. Kudüs’ün bir gün tekrar eski haline döneceği ümidini içimizde büyütmeye devam ediyoruz.” cümleleriyle bitirdi.

Ahmet Serin