Geçenlerde bu sitede Sakine Odabaşı’nın “Camus’un Veba romanındaki ‘şer problemi’” başlıklı güzel bir yazısı yayınlandı. (https://www.dunyabizim.com/kitap/camusun-veba-romanindaki-ser-problemi-h41638.html). Okumanızı tavsiye ederim. Ben de bu yazıda kötülük problemi ile ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak isterim.
İnsanlar, her gün yüzlerce sorunla karşı karşıya kalıyor: Bir öğrencinin başarısız olması, bir babanın beş parasız kalması, bir kadının eşinden şiddet görmesi, enflasyon, uyuşturucu bağımlılığı, cinsel sapkınlıklar, sağlık sorunları, intiharlar, depremler, yangınlar… Psikolojik, sosyolojik, ekonomik başta olmak üzere birçok alanda bu “kötü” durumların listesi uzayıp gidiyor. Her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve mutlak surette bizim iyiliğimizi isteyen Rabbimiz’in yarattığı evrende neden bunca “kötülük” var? Bunda nasıl bir hikmet olabilir? Din ve inanç karşıtlarının gündemde tutmaya çalıştığı bu soru(n), “kötülük problemi” olarak ifade edilmiş ve birçok âlim, yazar ve filozofun zihnini meşgul etmiştir. Epikür, Platon, Augustinus, Hume, Leibniz, Farabi, İbni Sinâ, İmam Gazali ve Bediüzzaman gibi birçok kişi eserlerinde bu soruna yer vermiştir.
İngiliz filozofu David Hume, Epikür’ün sorusunu şöyle formüle etmiştir: “Tanrı, kötülüğü önlemek istiyor, ancak gücü yetmiyorsa, -haşa- güçsüzdür; gücü var, ancak kötülüğü önlemek istemiyorsa, -haşa- kötüdür. Hem kudretli hem de iyi ise o zaman bu kadar kötülük nasıl meydana geliyor?” Bu soruya cevap bulma çabasına genel olarak “teodise” denilmiştir. “Teodise”, Grekçe’de “Tanrı+adalet” şeklindeki iki kelimeden oluşmuştur. Din felsefesinde teodise, kötülük olgusu karşısında “Tanrı’nın adaletini savunmak, Tanrı’nın kötülüğün var olmasına neden izin verdiğini çözümlemeye çalışmak” anlamlarında kullanılmaktadır.