1841–1931 yılları arasında yaşamış olan Gustave Le Bon Fransız bir doktor ve düşünür olarak Doğu ülkelerini baştanbaşa gezmiş ve özellikle psikoloji konusunda eserler yazmıştır. Toplumsal konularda da birçok eseri bulunmakla beraber “askeri doktor” olarak görev yaptığı için söz konusu sınıfın yönetimine dair yazıları da büyük ilgi görmüştür.

1848 Fransız ihtilali ve 1871 Paris Komünü yıllarındaki Fransız tarihi olayları içinde yaşayan Le Bon, Fransız toplumunun bütünleşememe tehlikesi içinde olduğuna inanıyordu. Ona göre, bu durumdan kurtulmak için yönetici sınıf ile halk arasında katı ve kesin bir ayrışma yani bir nevi tabakalaşma olmalıydı.

Le Bon, kendi döneminde yaşanan devrimci niteliği olan yığın hareketlerini incelemiştir. Dönemin önemli düşünürlerinden Emile Zola ve Victor Hugo da çalışmalarında Le Bon’un düşüncelerinden oldukça etkilenmişlerdir.

Le Bon devrimci niteliği olan kitle hareketlerinin, birbirinden tamamen kopuk insanların bir araya getirdiğini ancak kitle içinde bulunan bireylerin kişisel farklılıklarını ortadan kaldırdığı için de tamamen rasyonel olmayan ve bilinçsiz eylemler olarak tanımlanabileceğini iddia etmiştir.

Ona göre, insanoğlu medeniyet yolundaki en verimli çalışmalarını organize olmuş faaliyetlerle gerçekleştirmiştir. Oysa herhangi bir yığın hareketi içinde bulunan bütün bireyler barbardır, yıkıcıdır, çünkü böyle bir yığın içinde birey yalnızca içgüdüleriyle hareket etmektedir.