Okullarda güzel yazı dersleri olurdu eskiden. Üzerinde “güzel yazı defteri” yazan özel defterleri vardı bu dersin. Hokkalarımıza mürekkep doldururken ellerimize aktığında “mürekkep yaladığımız belli olsun” esprisi olurdu hep. Divitlerle nasıl da uğraş verirdik güzel yazı yazabilmek uğruna. Kamış divitler vardı bir de. Bunlarla yazabilmek daha büyük bir beceri ve çaba istiyordu. Tabi bir de sabır.

Bugün geldiğimiz noktayı düşününce, özlediğimi fark ettim ilkokul yıllarımı. Değil divit kullanmak, kalem tutmayı bilmiyor şimdiki çocuklar. Kalemle yazı yazmayı sevmiyorlar. Hissetmeyi sevmiyorlar.

“Kağıt ve Kalem Bilgisi” dersi konulacak müfredata

İbrahim Tenekeci, 13 Ekim 2012 tarihli “Kâğıda, kaleme ve kitaba yürümek…” başlıklı yazısında, Ahmet Edip Başaran’ın da söylediği gibi, gelecekte eğitim öğretim müfredatına “kâğıt ve kalem bilgisi” adı altında bir ders eklenmesi gerekeceği düşüncesinde. Böyle bir ders olması halinde, en iyi istifade edilebilecek kaynaklardan biri ise pek kıymetli Rasim Özdenören’in Temmuz 2006’da Kitap Postası dergisinde yayınlanmış olan “Benim Kalemlerim” yazısı. Yazarken kâğıdı yırtabilecek kadar sert uçlu kurşun kalemden başlayarak bilgisayar dönemine ulaşıncaya kadarki yazı araçlarını sırasıyla ele almış, içten bir dille usta yazarımız.

Cihan Aktaş kalemsiz kâğıtsız gitmez bir yere

Öyle an geliyor ki kalem kâğıt arıyorsunuz bir toplumda. Ama kalemi ya da kâğıdı olan tek kişi bulamayabiliyorsunuz. Hikâye yazarcılığının önde gelen isimlerinden Cihan Aktaş kalemi bırakmayanlardan. Bulunduğu herhangi bir yerde, yakınında mutlaka kalem kâğıt bulunması gerekiyor Cihan Aktaş’ın. Bunun için de şöyle diyor: ”Aniden gelen kendine has cümleyi daha sonra yakalayamıyorsunuz.”

Kaleme sarılıp kağıda dökülmenin özlemini çekiyoruz

Kalemin kendileri için önemini sorduğum ailem, arkadaşlarım, mail yoluyla ulaştığım kalem ehli kimselerin çoğunluğu biraz kolaya kaçış, biraz zamandan tasarruf, biraz klavyenin cezbi derken kalemle içli dışlı olan pek kimsenin olmadığını hissettim. Buna rağmen herkes kaleme kâğıda sarılmanın özlemini çekmekte. Kalem kullandıkları günleri, kalemle yazarken müsvedde kâğıtları istedikleri şekilde kullanmanın verdiği rahatlığı, duyguyu sanal yazının vermediğinden dert yanmakta.Nabi Avcı

Kalemi unutmaya başladığımızı söylemeye çalıştığım bir haber metninde kalem koleksiyonu yapmaları ile bilinen Nabi Avcı ve Ahmet Kot'u zikretmemek eksiklik olurdu. Cahit Koytak da yanlış hatırlamıyorsak kalem koleksiyonu olan şairlerimizden. Kalem Kalesi isimli bir kitabı olan Nuri Pakdil Usta'nın da kalemleriyle ilişkisini insan merak etmeden edemiyor doğrusu.

Bilgisayarda karalama yapma hakkına sahip olamıyorsunuz

Kendisini ilk olarak Cafcaf Mizah Dergisi yazarı olarak tanıdığım Kerem Abadi, deneme ve hikâyelerini yazarken kalem kullanmayı tercih ediyor. Sebebi ise yazıp da beğenmediği kısımların üzerini çizerek ya da kenarından işaret çıkarıp araya kelimeler ekleyerek düzeltmeler yapmak. Ayrıca elinde yazılı metin bulunduğu zaman okurun gözüyle görürmüşçesine gördüğünü söylüyor. Ve Kerem Abadi için kalemden ziyade önemli olan kâğıt.

Taha Süren, kalem tutmak adına mektup yazıyor dostlarına

Genç Dergisi yazarlarından Taha Süren’se şimdiye kadar hikâyelerini klavye yoluyla yazmış bir kalem. Ancak “kalem”in eksikliğini hissedenlerden. Son zamanlarda eski arşiv kayıtları, yazarların el yazıları, mektuplaşmalar Taha Süren’i kalemle yazı yazmaya sürüklemiş. Kalemini hikâye ya da dergi yazısı yazarken kullanmıyor olsa da dostlarıyla mektuplaşırken kullanmaya başlamış. Ve geride nesnel olarak bir şeylerin kalması kendisine haz verir olmuş.

Kalemi kimler değerli görür?

“Sadece hikâye, roman, gazete yazarları, şairler mi kaleme önem veriyor?“ sorusu zihnimi kurcalayınca bir de sanal sözlük yazarlığı yapan İlhan Çebi’ye kalemin kendisi için önemini sordum. Öncelikle kendisinin sanal sözlük yazarı olduğunu bilmediğimi zannederek kalem ehli olmadığını açıklama gereği duydu. Sonrasında ise kendini izah ettiği sanal sözlük yazarlığının klavyeye bağlı olduğunu ancak güzel kalemleri sevdiğini söyleyerek soruma naif bir yanıt vermiş oldu. Ve kalem ehli olma yolunda olduğunu dile getirdi.

Ya çizerler, müzehhibler

Ya çizerler.. Karikatürlerini çizmeden önce mutlaka eskizini kurşun kalemle çizmekte olan çizerlerimiz kalemlerden kopamayanlar listelense en başlarda yer alırlar herhalde. Ve müzehhibler tezhiplerine önce motifleri kurşun kalemle çizerek aylar sürecek bir tabloya başlıyorlar. Kalem onlar için de vazgeçilmez bir nesne...

Nun ve Kalem’e andolsun ki…

Kalemlere karşı apayrı bir sevgi beslerim taa içimde. Ne kadar çok kalemim olursa olsun, yeni bir kalem aldığımda ya da birisi kalem hediye ettiğinde ilk kez kalem sahibi olmuşum kadar sevinirim. Ama dolma kalem tabiî ki bir başkadır. Dolma kalem demişken, geçenlerde kırtasiyenin birinde dolmakalem sorduğumda, görevli bana şöyle dedi: “Abla dolma kaleme o kadar para vereceğine dolma kalem görünümünde daha uygun fiyatlı kalemlerimiz var. Artık dolma kalem kullanan kimse kalmadı. Bitti dolma kalem furyası.”

Kalemler bile dönem dönem kullanılır hale gelmiş. “Moda” denilen şey kalemleri dahi vurmuş. Muhterem anneannemin bir sözü vardır, söylemeden geçemeyeceğim: ” Moda, cehennemde bir oda.”

Kalem de hesap soracaktır günün birinde.

Zeynep Doğan kalemleri unutmadı