Zorunlu Göçün Ardından Bir İnsanın Değişiminin Romanı

Maryam Madjidi’nin Marx ve Oyuncak Bebek adlı romanı, zorunlu bir göçün ardından bir insanın değişimine tanıklık etmek, psikolojisini okumak ve insanın kendisine yabancılaşması üzerine düşünmek isteyenler için önemli bir roman. Sedat Palut yazdı.

Zorunlu Göçün Ardından Bir İnsanın Değişiminin Romanı

Aylar önce “Arşivden Sonra” adlı program kapsamında Yunan tarihçi Stavros Anestidis Türkiye’ye gelmiş ve nüfus mübadelesi sonrasında hem Türkiye hem de Yunanistan’daki göçmenlerin hikâyelerini paylaşmıştı dinleyicilerle. Mübadele ile binlerce Rum asırlarca kök saldıkları bu topraklardan gönderilmiş ve Yunanistan’daki Türklerle yer değiştirmişlerdi. Anestidis, Yunanistan’a giden Rumların sosyo-ekonomik sıkıntılar yaşamakla birlikte Türk gibi algılandığını ve toplumdan dışlandığını paylaştı. Hatta yıllar sonra Anadolu’ya ata topraklarını ziyarete gelen bir Rum’un anılarını aktardı. Hikâyede iki komşumuz var. Birisi Türk diğeri Rum. Türk olan, komşusu Rum’dan iş için bir kürek alıyor; fakat nüfus mübadelesi gerçekleştiği için Türk küreğin parasını ödeyemiyor. Ama küreğin parasını da saklamış. Rum yıllar sonra ziyarete geldiğinde Türk küreğin parasını vermeye çalışıyor ama komşusu almıyor. Türk, en sonunda “Bu bizim dinimizde helal olmaz,” diyor. Rum da “Helal olsun komşu,” diyor.

Basit gibi görünen bu hikâye iki derin dostluğun hayata yansımasıdır aslında. Zira insan kendi ülkesini terk ettiğinde ve terk etmek zorunda olduğunda yaşadıklarını ve hikâyelerini de yanında götürüyor. Aklının bir köşesi hep geçmişte kalıyor. Günlük hayatın belleği geçmişin izlerini takip ediyor.

Yakın zamanda bu düşünceleri bana hatırlatan bir roman okudum. Romanın adı Marx ve Oyuncak Bebek. Profil Yayınları’ndan çıkan bu otobiyografik romanı İranlı yazar Maryam Madjidi yazmış. Fransızca yazılan bu ilk roman prestijli ödüllerden Goncourt ödülünü almış.

İran devrimi ve sonrası

Kahramanımız daha annesinin karnındayken İran devrimine tanık oluyor ve olaylar bunun arkasından başlıyor. Komünist olan annesi eylemlerde yer alıyor, Meryem’in. Babasının yanına annesi ile yedi yıl sonra göç etmek zorunda kalacaklar. Fakat bu süre içinde değişen toplum ve siyaset şartlarına annesi ile birlikte ayak uydurmakta güçlük çekiyor Meryem. Besiç yani toplum polisleri ile sık sık yüzleşmek zorunda kalıyor kahramanımız. Sokak ortasında erkek akrabası ile konuştuğu için gözaltına alınıyor ve onun akrabası olduğunu ispatlamak için saatlerce sorguya çekiliyor. Başörtüsü zorunluluğuyla arkadaşlarında, kendisinde ve ailesindeki değişimi gözler önüne seriyor. Erkek egemen bakışın gittikçe belirginleşmesini, sosyal yaşamı ve kadınların geri plan itilmesini biraz da feminist gözlerle değerlendiriyor yazar. Bunları yaparken devrim öncesi aktif bir eğlence hayatı yaşayan gençlerin bu süreci devam ettirebilmek için nasıl hileler kurduklarını da canlı ve gerçekçi bir dille anlatıyor.

Baskılara dayanamayan Meryem ve annesi İran İslam Devrimi’nin ardından 7 yıl daha burada yaşayıp babasının yanına Fransa’ya göç ediyorlar. Göç ederken anneannesi Meryem’in oyuncaklarını mahalledeki çocuklara dağıtıyor. Sebebini ise yazar şöyle açıklıyor: “Maddeden uzaklaşma ve mülkiyetin ortadan kaldırılması.” (S.26) Gitmeden evdeki kitaplar gömülüyor. (Kitapların yakılması ya da gömülmesi devrim ve darbe süreçlerinin vazgeçilmez sonucu sanırım.)

Bir insanın köklerine ve kendine yabancılaşması

Kahramanımız Fransa’ya gittikten sonra ciddi sorunlar ile karşılaşıyor. Evleri 15 metrekare. Okulda hiç konuşmuyor. Aile geçim sıkıntısı yaşıyor. Farsçayı unutuyor. Zamanla Fransız kültürüne ayak uyduruyor, onlar gibi yaşıyor fakat bu kahramanımızın psikolojisini bozuyor. “Yabancı kökenli bir Fransız’a dönüştüğünü içten içe biliyordun, Fransız vatandaşlığını aldığından beri artık siyasi sığınmacı değildin, ama gerçek bir Fransız da değildin, geçmişteki mücadelen şimdi acı ve gelip geçici bir heves veriyordu.” (S.55)

Kahramanımız kendi köklerine ve haliyle kendisine yabancılaşıp psikoloğa gitme ihtiyacı hissediyor.

Maryam Madjidi’nin Marx ve Oyuncak Bebek adlı romanı, zorunlu bir göçün ardından bir insanın değişimine tanıklık etmek, psikolojisini okumak ve insanın kendisine yabancılaşması üzerine düşünmek isteyenler için önemli bir roman.

Sedat Palut

sedat.palut @ gmail.com

YORUM EKLE