Zor zamanda âlim olmak: Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın hayatı ve mücadelesi

"Mısır’da 12 yıl süren tahsilini tamamladıktan sonra, Ezher’de hoca olarak kalmak veya Arap ülkelerinden birine geniş imkânlarla tâyin olma tekliflerini kabul etmeyerek “İslâmiyet'in ellicyıldır baskı altında zayıflatıldığını” düşündüğü ana vatanına ve milletine hizmet etme kararı ile 1962 yılında Türkiye’ye dönmüştür." Doç. Dr. Abdulkadir Macit yazdı.

Zor zamanda âlim olmak: Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın hayatı ve mücadelesi

Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çek(tir)ilmesinin sancılarının çok yoğun hissedildiği 20. yüzyılda Anadolu coğrafyasında büyük bir işgal yaşayan şehirlerden birisi Gaziantep'tir. Öyle olduğu halde Gaziantep kendi manevi ve ilmi dinamikleri ile bu işgalden çıkmayı başarabilmiştir. Bu işgalin doğurduğu krizin aşılmasında Ahmet Muhtar Büyükçınar başta olmak üzere Hafiz Tevfik Efendi, Temiroglu Mehmet Ali Efendi, Bülbülzade Hacı Abdullah Edip Efendi ve Câbizade Hafız Abdullah Efendi gibi isimler ilk sıralarda zikredilmelidir.

Fark edileceği üzere Büyükçınar’ın içinde yaşadığı zaman dilimi, Avrupalı devletlerin Osmanlı toprakları başta olmak üzere tüm İslâm coğrafyasına büyük oranda işgal ve sömürgecilik ile hâkim olduğu ve Müslümanları Batılılaştırmaya çalıştığı bir dönemdir. Yaklaşık son iki asırdır Avrupalılar tarafından gerçekleştirilen Batılılaştırma karşısında Müslümanlar pek çok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Bu sorunlar karşısında Müslüman âlimler fikri mesailerini daha çok İslâm’ın iman, ibadet, ahlak konularına harcamışlardır. Mevcut sistem içinde dini kimliğin korunup geliştirilmesine, maddi ve manevi kalkınmanın birlikte geliştirilmesine katkıda bulunmaya çalışmışlar ancak alternatif siyaset ideolojisi ve projesi üretimi peşinde olamamışlardır. Herkes mevcut durumda en yararlı olacağını düşündüğü yöntemi uygulamıştır. Örneğin, Elmalılı Hamdi Yazır evine çekilmiş ve Kur’an tefsiriyle meşgul olmuştur. Said Nursi aktif bir yol tutarak iman mücadelesine girişmiş, eserler yazmış, şehir şehir hapishane hapishane sürgünlerde hayat sürmüştür. Mustafa Sabri Efendi yurt dışında gazete çıkarmış, yeni rejime sert eleştiriler yöneltmiştir. Mehmet Akif’in tavrı zorunlu olarak susmak ve uzaklaşmak şeklinde olmuştur. Konya ulemasından Hacıveyiszâde Efendi ve oğlu Mustafa Efendi Konya’da tebliğ ve irşad faaliyetlerini sürdürürken Hacıveyiszâde İbrahim Efendi “ya tahammül ya sabır” diyerek ailesi ile hicret etmiştir. Büyük çınar ise Müslümanların özellikle din ve hayat konusundaki problemlerini teşhis ederek, tedavi yollarını gösteren ve onların dertleriyle dertlenen bir alim olarak ülkemizin kurtuluş ve refaha kavuşması, Müslümanların da gerileme ve çöküşten kurtarılması için çalışmıştır. Büyükçınar’ın bütün çaba, dert ve gayesi; ölmüş yüreklere ve zihinlere gayret ruhu kata bilmek, içtimai hastalıkları teşhis etmek ve bu hastalıkların tedavi yollarını göstermek olmuştur.

Hayatı

Büyükçınar, 1920 yılında Gaziantep’te dünyaya gelmiştir. 5 yaşında Şeyh Camii imamı Fethullah Hoca'dan Kur'an dersleri almış. 7 yaşına kadar dedesinden din eğitim görmüştür. Uzun bir ara vermek zorunda kaldığı eğitimine on yedi yaşından sonra gönlünü dolduran Kur’an aşkı ile tekrar yönelmiş, bu vakit itibariyle Arapça öğrenmeye ve öğretmeye kendini adamıştır. Bu vakit itibariyle İslâmi ilimleri tahsil edebilmek için elin den gelen gayreti sarf etmiş, Gaziantep’te adını duyduğu dönemin bütün hoca efendilerinden istifade etmeye girişmiştir. Ancak hocası Mehmet Ali Temiroğlu, cemaatin den 5-6 gence Kur’an okuturken polislerin camiyi basması ve kara kola götürülerek kendisine olmaz hakaretler edilmesi sebebiyle bir daha kimseyi okutmamıştır. Bunun üzerine hocasının yerine dersleri Büyük çınar devam ettirmiştir. Büyükçınar bütün bu sıkıntılara rağmen bir taraftan Arapça başta olmak üzere Kur’an-ı Kerim ve İslâm ilimlerini okuyor, diğer taraftan da devrin şartları gereği kolluk kuvvetlerince takip edildiğinden gizli gizli Kur’an-ı Kerim okutmaya çalışıyordu.

Bu vakit itibariyle Büyükçınar, bütün bu baskılar karşısında Arapça’yı daha iyi öğrenmek ve öğretmek, esasında Türkiye'de daha fazla din eğitimi alma imkân bulamadığından ilmi çalışmalarını artırmak maksadıyla sefere çıkar. Üç günlük zorlu ve yorucu yürüyüş sonrasında ayakları kan revan olmuş halde ulaştığı Suriye’de bulduğu her hocadan ders alabilmek için büyük gayret gösterir. Daha sonra Kahire’de el-Ezher Üniversitesi’nce kaydolmak üzere girdiği yeterlilik imtihanında başarılı bulunarak yüksek tahsile başlama hakkını elde eder. 1960 yılında Usulü’d-Din Fakültesi’ni bitirir. Daha sonra Ezher’de yüksek lisansını tamamlar. Büyük çınar, Mısır yıllarında bir taraftan Türk ve Arap talebelere özel dersler verirken ayrıca ülkenin en itibarlı üniversitelerinden olan Camiatü Ayni'ş-Şems’de de hocalık yapar. Bu süreçte Büyükçınar Mısır’daki İslâmi hareketleri e yakından takip edebilmiş Ali Ulvi Kurucu gibi az sayıdaki İslâm Aliminden birisidir. Orada Hasanu’l-Benna ve Seyyid Kutup gibi çağdaş ıslahatçıların, Muhammed Ebu Zehra, Muhammed Gazali ve Fethullah Bedran gibi âlimlerin konferans ve seminerlerine de devam etmiştir.

Mısır’da 12 yıl süren tahsilini tamamladıktan sonra, Ezher’de hoca olarak kalmak veya Arap ülkelerinden birine geniş imkânlarla tâyin olma tekliflerini kabul etmeyerek “İslâmiyet'in ellicyıldır baskı altında zayıflatıldığını” düşündüğü ana vatanına ve milletine hizmet etme kararı ile 1962 yılında Türkiye’ye dönmüştür.

Büyük Fedakârlık: Türkiye'ye Dönüş

Mısır’da 12 yıl süren tahsilini tamamladıktan sonra, Ezher'de hoca olarak kalmak veya Arap ülkelerinden birine geniş imkânlarla tayin olma tekliflerini kabul etmeyerek “İslâmiyet'in elli yıldır baskı altında zayıflatıldığını” düşündüğü ana vatanına ve milletine hizmet etme kararı ile 1962 yılında Türkiye’ye dönmüştür. Kanaatimizce bu dönüş yakın zamanlarda Alman’da kendisine önemli teklifler yapılan ama bunları kabul etmeyerek hizmet etmek için ülküsüne dönen Necmettin Erbakan’ın dönüşü ile benzerdir.

Ancak döndüğünde hiçbir diplomasının Türkiye'de bir karşılığı yoktur. Bu dönemde Türkiye. İsmail Kara’nın da belirttiği gibi; 1924’ten beri medresenin, 1933’ten beride ilahiyat eğitiminin tama men ortadan kalktığı bir dönemin sancılarını capcanlı hissettirmektedir. O kadar ki “Tarih ve edebiyat sahası kısmen istisna edilirse Arapça, Farsça ve Osmanlıca dersleri sosyal ve dil ilimlerinin lisans ve lisansüstü eğitiminde hemen hiçbir yere sahip değildi.” Ne diplomasının denkliğinin olmaması ne de ülkenin bu zorlu durumu Büyükçınar için sorun değildir. O ülkesine hizmet etmek gayesiyle zaten tüm bunları göze alarak dönmüştür. Geceleri baklavacılık yaparak geçimini sağlamış, gün düzleri de İslâm’ın tebliği ve öğretimi ile meşgul olmuştur.

Büyükçınar İstanbul’a döndükten sonra ülkemizdeki eksiklikleri giderme maksadıyla kritik iki çalışma yapmıştır: (1) İsteyen talebelerine evinde, mektepte, kurslarda, camilerde ve mümkün olan her yerde dersler vermiştir. Bu çerçevede İstanbul İmam Hatip Okulu’nda 1962-63 ders yılında dışarıdan ücretli hoca olarak derslere girmeye başlamış, ayrıca İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü ile İlahiyat Fakültesi talebelerine yine dışarıdan Arapça ve İslâmi ilimler okutmuş, onlar için kurslar açmıştır. Dahası İlim Yayma Cemiyeti desteğiyle Türkiye'deki İHL birincilerine yönelik Yalova Esenköy’de düzenlediği 1966, 1967, 1968 yılları yaz kamplarında pek çok talebe yetiştirmiştir. Bu şahıslar daha sonra doktora yaparak alanlarında akademik hayatın en üst merhalelerine ulaşan ve hizmet veren tanınmış isimler ol muştur. Bunlar arasında özellikle Ahmet Tekin, Ahmet Tobay, Ali Bardakoğlu, Bayraktar Bayraklı, Hüsameddin Erdem, Mustafa Öz, Mustafa Açıkalın, Mustafa Uzun. Ömer Faruk Harman, Yusuf Çiçek gibi isimleri zikredebiliriz.

(2) Bir taraftan Türkiye’deki dini yayıncılığın ve dini bilgilerin giderek daha fazla seviye ve derinlik kazanması ve İslâmiyet ile alakalı ilmi-akademik çalışmaların gelişmesi, diğer taraftan birçok öğrencisinin alanlarında ilerlemesi için klasik eserlerin tercüme faaliyetlerine girişmiştir. Bu maksatla bir grup yakın talebesiyle birlikte “Divan İlmi Araştırmalar Müessesesini kurmuştur. Burada pek çok Arapça klasik kaynak Türkçe ‘ye çevrilmiş ve kültürümüze kazandırılmıştır. Bunlar arasında M. Yusuf Kandehlevi’nin Hayatu’s-Sahabe (Hadislerle Hz. Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık), Münziri'nin et-Tergib ve't-terhib (Hadislerle İslâm); Sünenü'n-Nesai; Muvatta; Corci Zeydan'ın Gassanlı Hind: Tarihi Roman ve Ahmed Çelebi'nin Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik yer almaktadır.

Ne diplomasının denkliğinin olmaması ne de ülkenin bu zorlu durumu Büyükçınar için sorun değildir.

Büyük çınar, uzun yıllar sonrasın da 1977'de Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi'ne resmi olarak tayin olmuştur. 1985'te emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra Yalova Esenköy’deki evinde, yine talebeleriyle ve yazmakta bulunduğu eserleriyle meşgul olmuş ve hayattaki tek gayesi olan dinine hizmet yolunda tebliğ çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmalar neticesinde yukarda isimlerini zikrettiklerimiz tercümelerin yanı sıra Mutluluk Yolları Hayat Kitabi, Hayatın İçindeki İslâm I-III, diğer adıyla Bütün Yönleriyle İslâm İlmihali, Dinimiz ve Hayatımız-Dini Suallere Cevaplar ve Hayatım İbret Aynası gibi kitaplar kaleme almıştır.

Bütün bu faaliyetlerden hareketle Büyükçınar’ın, eserleri, tercümeleri ve faaliyetleri ile Türkiye'de hususi denebilecek bir tesire ve müspet bir kabule mazhar olduğunu ifade edebiliriz. Neredeyse yarım asrı aşan dersleri, eserleri ve tercümeleri ile doğrudan veya dolaylı olarak talebeler yetiştirmesi, neticenin böyle tezahür etmesinde belirleyici bir role sahip olmuştur. Büyük çınar, hatıratının başlığında da vurguladığı üzere ibretlik bir hayatın ardından 5 Nisan 2013'te 93 yaşında Yalova'da vefat etmiştir.

Din Anlayışında Tebliğin Yeri

Ahmet Muhtar Büyükçınar, çile bir yaşamın nice zorluklarla tamamlanmış bir eğitim hayatının sahibi olarak neredeyse yetmiş yıla yakın bir süre ilim okumuş ve okutmuştur.

Ahmet Muhtar Büyük çınar, çileli bir yaşamın, nice zorluklarla tamamlanmış bir eğitim hayatının sahibi olarak neredeyse yetmiş yıla yakın bir süre ilim okumuş ve okutmuştur. Onun hayatını adadığı bu misyonun hareket noktası ve temel dayanağı hiç şüphesiz almış olduğu eğitimdir. Bu konuda İslâm medeniyetinin ilim merkezleri arasında yer alan Gaziantep, Halep. Şam ve Mısır'da beslendiği kurumlar ve hocalar, onun hem din anlayışını hem ilmi alt yapısını hem de tebliğ düşüncesini beslemiştir. Biz Büyükçınar’ın din anlayışı dediğimizde temel iki sacayağından bahsediyoruz. Bunlar; Kur'an ve sünnettir. Büyük çınar, din ile ilgili bütün meseleleri bunların temelinde ele almış, bu me seleleri de sadece bilgi düzeyinde tutmamış, örnek bir Müslüman olarak hayatının her anında tatbik etmiştir.

Ayrıca Büyükçınar, edindiği eşsiz birikimi herhangi bir ücret almadan ülkenin dört bir yanındaki insanlara aktarmaya çalışmıştır. Ona göre bu, peygamber mesleğidir ve her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir vecibedir. O bu vecibeyi. Geliştirdiği bazı metotlar ile muhatabı olan kesimlere İslâm’ı anlatmaya çalışarak yerine getirmiştir. Yaşadığı hayatı, dini yorumlaması ve hayatı boyunca yaptığı faaliyetler ile o, Hz. Peygamber'in bir model olarak günümüzde nasıl realize edileceğine dair alışılmışın dışında bir örnek oluşturmuştur. Bu sayede sayıları binler ile ifade edilen bir topluluğun yetişmesine vesile ol muştur. Çok sıkı çalışma disiplini ve gayretleri ile ilim meclislerine örnek teşkil ettiği gibi, sosyal hay attan kopmayan yapısı ile de bütün Müslümanların önünde bir rol model halinde durmaktadır.

Doç. Dr. Abdulkadir Macit

Kaynak: Seferber Dergisi

YORUM EKLE