“Geniş zamanlı okuma notları”, Özcan Ünlü’nün Okur Kitaplığı'ndan çıkan Kalbin Ne Marka adlı kitabının alt başlığı. Okuduklarından kendisine kalanlar eşliğinde bir deneme yolculuğuna çıkarıyor okuyucuyu Özcan Ünlü. Bu tarz hazırlanan kitaplara çok ihtiyaç var. Okuma rehberi, okuduklarından kendine kalanlar ve okuduklarını paylaşmak gibi geniş açılımlı bir yelpaze sunan böyle denemeler, aynı zamanda bir kılavuz görevi de üstlenmekte.
Her ne kadar “okuma listeleri”, “neler okuyalım” tarzındaki tavsiye niteliğinde yayınlanan listeler ilgi gördüğü kadar, bazıları tarafından da bir dayatma olarak algılansa da Özcan Ünlü’nün denemelerinde hayatla kitapların oluşturduğu hoş birliktelikler anlatılıyor. Ünlü, kendisine yol gösteren cümlelerle onarıyor kalbini.
Yobaz olmak iyidir
Her dönemde tartışılan, gündemde olan bir yobazlık mevzusu vardır. Her dönemin yobazı, dönemin şartlarına göre bir gericisi vardır. Elbette kime göre yobaz, kime göre gerici diye de düşünmek gerek. Günümüz şartlarını düşündüğümüzde gerici ya da yobaz yaftasına maruz kalanların yanında olmak en onurlu duruştur. Çünkü kimlerin kime yobaz dediğinin farkında olarak yaşıyoruz hepimiz.
“Yobazlık iyidir bazen” diyor Özcan Ünlü. Bunu yine kitabı merkeze alarak söylüyor. Dünyada tarih boyunca yapılan kitap katliamlarını anlatarak, kütüphanelerin yakılıp yıkılmalarını örnek göstererek, en büyük cinayetlerden bahsederek yapıyor bunu. Tuğrul İnançer’in harf inkılâbı için söylediği “Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1928’de Türkiye’de olmuştur. Bir gecede Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiştir.” sözünü yazısına alıyor ve İnançer’in bu sözü üzerinden koparılan fırtınaya bir gönderme yapıyor.
Harf İnkılâbı’nın bir devri nasıl derinden yaraladığını anlatıyor Özcan Ünlü. Okullarda okutulmaya başlanan Osmanlıca derslerinin biraz da olsa yaraları sarmaya vesile olabileceğini de ekliyor sözlerine. Osmanlıca’yı savunanlar için söylenen “yobazlık” yaftasının aslında bu ifadeyi kullananların karşısında övünülecek bir durum olduğuna dair tespitlerini de sıralıyor. İlericiliğin harfle olmadığına kanıt olarak da hâlâ kendi alfabesini kullanan Japonya, Çin, Rusya gibi dünya devi ülkeleri örnek gösteriyor.
“Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir toplumda, insanlar kendi dilini kursa giderek öğrenmez.” diyor Özcan Ünlü ve ekliyor: “Osmanlıca ihtiyacını Ortaçağ kafası ve yobazlık gibi algılayıp sunmaya çalışanlarla, biz yobazların ayrıldığı nokta da budur. Öyleyse yobazlık iyidir.”
Cemil Meriç’in Bu Ülke’sindeki yobazlık övgüsünü de bir alıntı olarak alıyor yazısına Özcan Ünlü: “Yobaz biziz, en güzel taraflarımızla biziz.”
Şairlik hâlâ muteberdir
Şiiri merkeze alarak yapılan tartışmalar edebiyatımızın gündemini her zaman meşgul etmekte. Şiire karşı ilgisizlikten tutun da şiirin kalitesini de işin içine katarak yapılan bu tür yorumlar edebiyatımız devam ettiği müddetçe de hiç bitmeyecek görünüyor.
Bu kez deneme kitabıyla karşımıza çıkan şair Özcan Ünlü de, şairlik hâlâ muteberdir diyerek Ziya Paşa’ya sesleniyor yazısında. Ziya Paşa’nın yıllar öncesinden söylediği “Şairlik gerçi mu’teberdir / Şi’ri tanımak da bir hünerdir” dizesinden yola çıkıyor Ünlü. Şiir serüvenimizi ana hatlarıyla ele alıyor, hayat devam ediyorsa şiir devam edecek mesajını cümleler arasında iletiyor.
Şairlerin ve şiirlerin çokluğundan rahatsız olmadığını da söylüyor Özcan Ünlü. Şiirler yazılacak, şairler sözlerini en gür sedadan söyleyecek. Önemli olan “kayda değer ve önemli eserlerin ‘daha’lığı için neler yapılabiliri” konuşmanın gerekliliğidir. Şairleri şiir üzerine yazmaya ve şiir üzerine düşünmeye davet ediyor Özcan Ünlü.
Dünyanın büyük bir yarış şeklinde markaların ardına düştüğü bir çağda en kaliteli yanımız kalbimiz olmalı. Kalbi sağlamsa, donatılmış bir esenliğe kavuşmuşsa kalp, başka markaların ardına düşmeye gerek de kalmaz. Bunu “kaliteli insana” yatırım yaparak kazanabiliriz diyor Özcan Ünlü. Dünyayı takip etmek, çevresinde olup bitenden haberdar olmak ve kendini yenilemektir kalitenin ilk adımı.
“Kalbin Ne Marka” diye soran Özcan Ünlü’ye kulak verdiğimiz bu kitapta Ünlü, bizlere kitaplarla yaşamanın huzurunu anlatıyor.
Mustafa Uçurum yazdı