Eskiler “hayat akan bir nehir gibidir” demiş, cümlesiyle başlıyor arka kapak yazsısı. “Yol da öyle, yolcu da” diye devam ediyor yazı. Dünya hayatında yolcu olan insanoğluna, durmamasının, sürekli yola revan olmanın gerekliliğini anlatmak istemiştir belki de. Bu sebeple yol ve yolculuk, hüznü ve sevinci aynı anda yaşatır. Düşünce girdabında boğulmamak için hayatı, bir otobüsün buğulu camlarından seyrettiğimiz gibi seyreder ve hayallere dalarız.
Akıp giden hayatın neresinde yürüyeceğimize ve neresinde duracağımıza çoğu zaman, hayata bakış açımızla veya tecrübelerimiz ile karar veririz. Deneyimlerimizden ne kadar istifade ettiğimizi ise belki de zaman gösterecektir.
Yol ve yolcu birçok kitaba konu olmuş, kimi zaman yolun kendisi ana unsuru olurken kimi zaman da yolcu, hikâyenin kahramanı olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak bu kitaplarda dikkat çekici olan yolcunun duygu dünyası ve menzilidir. Hikâyeyi ilginç kılan ise yolcunun yol boyu heybesinde biriktirdiği yaşanmışlıklardır.
Böyle duyguların ilmek ilmek işlendiği bir kitaptan bahsedeceğim. Musab Aydın’ın kaleme aldığı “Yeniden Yola Düşmek” adlı deneme kitabı, Dava Adamı Yayınları tarafından Mayıs 2021’de okuyucusuyla buluştu. Eserde yazarın, çeşitli zamanlarda ve farklı mecralarda yayınlanan yazıları ile daha önce hiç yayınlanmamış toplam 40 adet deneme yer almaktadır.
Şairliğine aşina olduğumuz yazarı, daha önce yayımlanmış olan “Kayıp Dosta” adlı şiir kitabından tanıyoruz. Şiirsel bir dil ile yazdığı denemelerinin bir kısmını da şiirle beslemiş olması, kitaba ayrı bir lezzet katmıştır. Denemeler çoğu zaman sohbet kıvamında olurken boğazımıza düğümlenen duyguları şiirle pekiştirmiş, aynı zamanda okuyucusuna bir nefes molası vermiştir.
Yaşadığımız zamanın acılarına, bölünmüşlüklerine, ümmet ve kardeş olma bilincine değinen yazar, bu konudaki muhataplarının “Ne yapabiliriz?” sorularına yer yer “sevgili dostum” diye başlayarak cevap verme gayreti içine girmiştir.
Yeniden Yola Düşmek kitabında da dostuna seslenmeyi sürdüren yazar, kimi zaman anılarına yer vermiş, bu anılarında, yaşanmışlıkla yoğrulduğu duyguların ve yaşadığı coğrafyanın bütün özelliklerini bünyesinde bulunduran ifadeleri okuyucuyla buluşturmuştur.
Yazar, eserinde, zamanın değiştiğini dolayısıyla insanın ve de duyguların değiştiğini, artık aşk, vefa ve erdem gibi kadim duyguların değersizleştirildiğini belirtiyor. Günümüzde modern insanın tükendiğini, insanlık pazarında bir metaya dönüştürülmesini işliyor. Zaman, mekân ve insan tasavvurunun daraltılmışlığından dem vuran yazar, bu durumdan kurtulmanın ancak iman ve tevekkül ile mümkün olduğunu ifade ediyor.
Kuşaklar arası iletişimsizliğe dikkat çeken Aydın, X, Y, Z ve Alfa kuşaklarına sesleniyor. Kuşaklar arasındaki hayata bakış açılarının farklılığını açıklarken yine o kuşaktan muhataplarının eleştirilerine ilgili bölümlerde eserinde yer vermiştir. Tek tek bu muhalif düşüncelere kendince açıklama getirmiştir.
Yazar okuyucusuna seslenir gibi yazdığı bazı denemelerde yaşadığı bu ülkenin toprağına olan aidiyet duygusunun güçlü olduğundan bahsederken aynı şekilde sisteme ve yozlaşmaya amade topluma olan bağının ise zayıfladığını anlatır.
Hayata dair biriktirilen anılarla yoğrulmuş yolculukların anlatıldığı bu eserde, huzurun vicdanda, vicdanın ise insanda tutsak olduğunu belirten yazar, kimi zaman Azerbaycan’da dostlarla beraber kılınan namazların derin maneviyatına okuyucusunu ortak ederken, kimi zaman da Halepçe’ye götürerek elma kokulu ölümlerin insan vicdanında bıraktığı etkiyi anlatmaya çalışır.
Yola çıkmışken ırkçılığın ve vahşi kapitalizmin en kesif şekilde hissedildiği Amerika’da mola verip Müslümanların durumunu, Malcolm X’in yaşadığı hüznü ve mücadeleyi, faşizme karşı duruşunu, renklerden ve zamandan bağımsız olduğunu anlatır.
Musab Aydın, akıp giden yolların içimize işlediği, yolun kendisi olmak için menzile varmak, hasreti vuslata erdirmek için gerekli olanı dostuna hitap eder gibi anlatıyor. Yazar eserinde özgürlük, mahremiyet ve geleneğin önemine vurgu yapıyor. Özgürlüğün sınırsız olamayacağını, mahremiyete açılan savaşın aile mefhumunu dinamitlediğini, geleneğin sahip çıkılması gereken bir kavram olduğunu ifade ediyor.
Yola düştüğümüzde aradığımız güzellikleri, yolun sonunda göreceğimizi düşünerek yolu tükettiğimizi belirten yazar, bulmayı arzuladığımız güzelliklerin, seyahat halinde olduğumuz bu hayatın içinde olduğunu görememekten yakınıyor. Bu yüzden hayata ayak izi bırakmak ya da bırakılan ayak izlerini keşfetmek, yeni hatıralar almak yerine hediyelik alma peşine düştüğümüzden dem vuruyor.
Yola düşenlerin yalnızlığına mahkûm edilen dostluklarımız için endişeye gerek olmadığını belirten Musab Aydın, yalnızlığın her zaman kötü bir duygu olmadığını heybesindeki kelimelerle anlatıyor. “Mevsim ister kış olsun ister yaz. Ne ayrılığın mevsimi var ne de vuslatın. Kapıyı çalmışsa yalnızlık, vakit ayrılık vaktidir. Vuslatın peşinden koşmak beyhudedir. Yüreğimiz yalnızlığa adım atmaya terk edilmişse, endişeye gerek yok… Yalnızlık her zaman kötü bir şey değil bilesin.” diyor.
Zaman “Yeniden Yola Düşmek” zamanı. Bu zamanda Müslümanların bölünmüşlüğünden kaynaklı sorunları ümmet olma bilinci ile aşılabileceğimizi fark etmemiz temennisiyle iyi okumalar.
Murat Yiğit
Biran önce okumak için sabırsızlanıyorum.......