Yemen'in diğer adı Türk Şehitliği imiş

"Ah O Yemen'dir" kitabı, Rüştü Paşa'nın Yemen hatıralarından oluşuyor. Kitapta sarsılarak okuduğum, akıl sır erdiremediğim o kadar çok yer oldu ki..

Yemen'in diğer adı Türk Şehitliği imiş

https://www.ktpkitabevi.com/urun/ah-o-yemendir-9789753559225

Osmanlı Devleti'nin son yüzyılı tarifi mümkün olmayan acılara sahne olmuştur. Her ne kadar Çanakkale öne çıkarılsa da, Yemen de en az onun kadar büyük bir trajediye beşiklik etmiştir. Yemen, tarihimizde adına en çok türkü yakılan yerlerden birisidir. Yürek dağlayan acziyetin, çaresizliğin ardından kopup gelen bu ağıtlardan başka hakikati bu kadar güzel dile getiren ne olabilirdi? Oğlunu, kocasını, nişanlısını geri dönüşü çok zor olan bu topraklara gönderen kadınlar, kızlar askerler giderken arkalarından bakakalmışlar, gidenlerin arkasından feryad-ı figanlarla hislerini dile getirmişlerdir:  "Havada bulut yok bu ne dumandır/ Mahlede ölüm yok bu ne figandır/ Şu Yemen illeri ne de yamandır"

Yemen, yaşanan bunca acıya rağmen, tarih kitaplarımızda kendine çok yer bulamamıştır. İki sene önce Cumhurbaşkanı'nın Yemen'e ziyareti esnasında duygusal anların da yaşanmasıyla Yemen meselesi gündeme geldi. Yemen ile ilgili kaynaklara bakınca, doçentlik tezini Yemen hakkında yapmış olan, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma'nın Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları ve Ano Yemen'dir kitaplarını, Mehmed Niyazi'nin Yemen Ah Yemen, Cahit Kayra'nın Ah O Yemen kitaplarını görürüz.Rüştü Paşa, Ah O Yemen'dir

Bu kaynaklara bir yenisi daha eklendi: İz Yayıncılık'tan çıkan Ah O Yemen'dir kitabı. Kitap, Yemen'de 1908-1909 te'dip hareketlerini yürüten orduda görev yapmış bir subay olan Rüştü Paşa'nın hatıralarından oluşuyor. Kitabın orjinal ismi “Yemen Hatırası”. Faruk Yılmaz'ın Osmanlıca'dan Türkçe'ye çevirerek bize kazandırdığı Yemen tarihi üzerine bir kaynak niteliğindeki bu eser, sadece isyanlardan bahsetmiyor, Yemen'in karışık tarihini de gözler önüne seriyor. O tarihteki isyan hareketlerinin sebebini anlamak için, biraz geçmişe gidip Yemen'in tarihine göz atmakta fayda var.

Defalarca fethedilen topraklar: Yemen

Meseleye ulus devlet mantığıyla bakanlar, o günün şartlarıyla bakamayanlar, elbette "Yemen'de bizim ne işimiz vardı?" diye soracaklardır. Halbuki Yemen bizim bir 'ilimiz' idi o vakitler. Yemen, 1517'de Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Memluklüler'den Osmanlı yönetimine geçmiş, fakat idarî düzen bir türlü sağlanamamış. Halktan gelen şikâyetler üzerine çok sık vali değişmiş.

Osmanlı'nın sürekli isyanlarla mücadele ettiği ve defalarca yeniden fethedilen bir yerdir Yemen. Bunda yönetici çok önemli bir faktör. Merkezden gönderilen valiler, kimi zaman adaletin, âlicenaplığın, insana insan gibi muamele etmenin resmi olup, devletin sıcak yüzünü yöre insanına göstermişler, kimi zaman da kendi zalimliklerini devlet hâkimiyeti adı altında sunup keyfî zulümler yapmışlar, aldıkları rüşvetlerle şöhret bulmuşlar ne yazık ki. Ah O Yemen’dir kitabında 'Yemen'in asıl fatihi bu zattır' diye anılan Özdemir Paşa'yı anmadan geçmeyelim. Anasından büyük doğmuş bir zat, hiç yoktan bir idare tesis eder, imar faaliyetleri yapar, düzenin intizamın adı olur. İşte Özdemir Paşa gibileri böyledir;  mevcut idareyi parçalayan küçükler gibi değillerdir.

YemenArap yarımadasına 'yabancılar'ın girdiği ilk nokta burasıdır

Rüştü Paşa’nın bu kitabında işaret ettiği bir diğer husus da Yemen'de güçlü otorite kurulamayışının sebeplerinden birisi olarak aşiretlerin çokluğu. Bir diğer sebep ise din kaynaklı. Yemen'de Sünni Şafiiler var, bunun dışında Şii Zeydi mezhebi yaygın. Bu mezhebin gereği olarak imam olacak zatın, Peygamber soyundan gelmiş olması ve âlim, cesur, fazilet sahibi gibi gerekli şartları haiz bulunması şarttır. Kendisinde bu kudreti gören, taraftar bulan Seyyid, 'ben İmam'ım' diye kılıcını çekiyor. Bu şekilde imamet iddiasında bulunan bir veya birkaç kişi her zaman için bulunuyor Yemen'de.

Hem Osmanlı hâkimiyeti, hem de Zeydi imamların var olan otoritesinin devam etmesi üzerine valiler başarısız oluyor, isyanlar dindirilemiyor. O sırada Dersaadet'in yeniçeri isyanlarıyla meşgul olması ayrılığı körüklüyor ve 100 yıl egemenliğimizin ardından, 1624 yılında Yemen özerk hale geliyor. Kitaba göre, 1834 tarihine kadar imamlar elinde kalan Yemen, imamların sürekli bir diğeriyle uğraşarak vakit geçirdiği, halkın kargaşa içinde kaldığı, yönetim mücadeleleriyle boğuşan bir yerdir.

18. yüzyılın sonlarına doğru Portekizli, Fransız ve İngiliz sömürgeciler için Yemen ilgi odağı oldu. İngilizler 19. yüzyılın başlarından itibaren Aden Körfezi'nde deniz güçlerini arttırıp kömür deposu yapmak için Aden'e girerler. Arap yarımadasına 'yabancılar'ın girdiği ilk nokta burasıdır. En büyük isyan hareketlerinden biri olan, İmam Yahya'nın 1905'teki isyanına gelinceye kadar, Osmanlı hâkimiyet kurma çabalarına devam etmiştir.Yemen

Redif askerlerinin daha Yemen'e giderken başlamış çilesi

İsyanların dindirilmesi için, Yemen'de bulunan 7. Ordu'nun askerleri yetmeyince Osmanlı, redif (yedek) asker arayışına düşüyor. Anadolu, Balkanlar ve imparatorluğun dört bir yanından redif taburlar Yemen'e gönderiliyor. "Bir alay askerdik bindik gemiye/ O gemi götürür bizi Yemen'e/ Şükür o Yemen'den geri dönene…" Türküde geçtiği gibi, bu yolculuklar o kadar çetin sürüyor ki, asker Yemen'e ulaşmadan ölmezse komutanlar bahtiyar sayıyor kendini.

Anadolu'dan Arap Yarımadası'nın güneyinde bulunan Yemen'e ulaşmanın zorluğunu, varın siz hesaplayın. Deniz yolu ile İskenderun'a, oradan da Kızıldeniz'i geçip Yemen'e ulaşmak aylar sürüyor. Bin beş yüz, iki bin kişinin zoraki sığdırılarak yol alındığı, temiz hava dolaşımının olmadığı bu yük vapurlarında değişmeyen kumanya; ekmek, soğan ve zeytin. Sıcaktan, izdihamdan ve yedikleri gıdaların su ihtiyaçlarını artırmasından ötürü, vuku bulan su sıkıntısından dolayı 'cehennem' olarak addediliyor bu korkunç yolculuk. Eğer 'küflü peksimet'ten zehirlenmezlerse, iyi beslenememekten, havasızlıktan, çeşitli hastalıklardan ve susuzluktan oluyor ölümler.

Yemen"Yemen'e gideni gelir mi sandın?"

Güç bela Yemen'e ulaşabilen bu yorgun yolcuların çilesi bitmiyor. Öyle zamanlar oluyor ki, günlerce sıcak yemek yemiyorlar. Açlık ve sefalet burada da devam ediyor. Merkez'den gelmesi beklenen yardımlar gecikiyor.

Kitapta sarsılarak okuduğum, akıl sır erdiremediğim o kadar çok yer oldu ki... 'Kesik kundura' denilen, sadece abdest almakta kullanılmak için askere verilmiş olan bu ayakkabılarla günlerce yürümek zorunda kalıyorlar ve bu ayakkabı yarası, kangren nedeniyle askerin ölümüne sebebiyet verebiliyor örneğin. Giden askerlerin yarısından çoğunun geri gelmediği bir yer oluyor Yemen. Diğer adı 'Türk Şehitliği'. Kaynaklara göre 100.000-150.000 askerimizi orda kaybetmişiz.

Kitapta, askeri operasyonlara, kilometrelerce yol kat edilen yürüyüş emirlerine yer verilmiş. Sonunda Rüştü Paşa'nın bir sözü var ki; içine oturan acıyı dışa vuruyor: "Yemen'in her noktasında kan dökülmüş, paralar dökülmüş, sonuç ise hiç olmuştur." Devlet o tarihte, her yerde ayrı bir isyanla uğraşmak zorunda olduğundan, sevkiyata güç yetiremiyor ve yanlış politikalar sonunda binlerce vatan evladı kurban ediliyor. Her noktası kanlı bu arazide, esaslı bir ıslahat icra olunamadığından, neticesiz işlerle vakit geçiriliyor.

Özeleştiriden beri olmayan Rüştü Paşa, kitabın sonunda, halkın neden isyan ettiğini irdeliyor, kendine göre Yemen için çözüm önerileri geliştiriyor. "Valileri merkezden değil de oradan tayin etse idik, aç kalan insanları istihdam eylese idik acaba sonuç böyle olur muydu?" diyor. Yazık ki giden zamanı geri getirmek mümkün değildir. Yemen'in ahvali dillere destan olmuştur. 1. Dünya Savaşı sonrası emperyalistlere terk ettiğimiz bu topraklardan geriye, dinleyende derin bir burukluk yaşatan Yemen türküleri kalmıştır.

Ayşegül Sena Kara Yemen'i hatırlattı

YORUM EKLE
YORUMLAR
M.Ali Öztürk
M.Ali Öztürk - 10 yıl Önce

Güzel bir çalışma, gizli kanayan bir yara üzerine akıcı bir üslupla parmak basılmış. Osmanlının Yemen'e gönderdiği 300 bin Mehmet. En az 150 bini orada kaldı. Osmanlı bitmişti, getirmek için yapabilexceği bir şey yoktu. Cumhuriyet yönetimi ise görmemezlikten ve bilmemezlikten geldi. Yemenliler bu gazilerin kimisini evlatlık, kimisini de damat edindi. Şimdi hükümetimizi yapacağı bir güzellik var. Onların oradaki evlatları ile buradaki yakınları arasında irtibat sağlamak.