Yaraların üzerine ipekten bir örtü: Edebiyat

"Ahmet Sarı, Edebiyatın İyileştirici Gücü’nde bahsettiğimiz edebiyat ülkesinin hangi yazarlara, hangi hikâyelere, hangi ruh durumlarına ev sahipliği yaptığından bahseder bize." Esra Türedi yazdı.

Yaraların üzerine ipekten bir örtü: Edebiyat

Edebiyat bazı ruhlar için efsunlu bir ülke, kuş sesleriyle dolu bir orman, yüreğe güzel kelimeler fısıldayan bir şehir gibidir. Bu ruhlar buradaki seslere diğerlerinden daha fazla kulak kesilirler. İçleri hep bir şarkı arayışındadır. Yaşamın içinden ruhlarına başka bir biçimde akan birçok detayı bestelemek ve bu melodileri hayata farklı tonlarda karıştırmak isterler. Hayat yolculuğundan kendilerine miras kalan yaraları iyileştirmek için edebiyat ülkesinin eczanelerine, sargı bezlerine, pansumanlarına ihtiyaç duyarlar. Yaralar zaman zaman kabuklaşsa da yaşanmışlıklar bu yaraların üstüne tuz damlaları olup yağar ve yara sahibini sızılarıyla baş başa bırakır. Yıllarca şikâyet edilen bu yaralar, acılar, travmalar bir noktada yorgun düşerler ve onları yaşam enerjisine dönüştürecek bir güce, bir kişiye ihtiyaç duyarlar. Bunun için en iyi yol bu ülkeye bilet almak, orada az da olsa soluklanmak ve yaraların üstüne ipek kelimelerden örtüler dokumaktır. Kimi bir kitabın sayfalarında kaybolarak, dünyadaki yalnızlığına eşlikçiler bularak, duygudaşlar edinerek yapar bunu. Kimi de kelimeleri titizce yontar, onlardan cümleler yapar, o cümleler kaleminden aktıkça rahatlar, içindeki ağırlıklardan kurtulur.

Ahmet Sarı Edebiyatın İyileştirici Gücü’nde bahsettiğimiz edebiyat ülkesinin hangi yazarlara, hangi hikâyelere, hangi ruh durumlarına ev sahipliği yaptığından bahseder bize. Dilin insanı dönüştüren gücüne, kurmacanın insanı özgürleştiren büyüsüne, kişiyi yazarak ve okuyarak çoğaltan kelimelere, büyük yazarların okuma ve yazma eylemleriyle nasıl bütünleştiklerine dikkat çeker. Kitapta adı geçen Hölderlin, Walser gibi yazarlar ruhsal bunalımlarından bir nebze de olsa yazarak sıyrılmışlardır. Kafka’nın hastalığının kötü döneminde, oyuncağını kaybetmiş küçük bir kız çocuğuna teselliden öte bütün ciddiyetiyle yazdığı mektuplar hem kendisine hem küçük kıza etkisi uzun yıllara yayılacak bir şifa vesilesi olmuştur. Montaigne yaşlılığını “sadık dostlarım” dediği kitaplarla geçirmiş, yalnızlığını onlarla gidermiştir. Schopenhauer, klasikleri okuyarak ruhunu rahatlatmıştır. Keller okuduğu bir kitap sayesinde teselli denizinde yüzdüğünü ve bu avuntularla kendini daha iyi hissettiğini söylemiştir. Sartre rahatsızlık duyduğu fiziksel görüntüsü için edebiyatı bir savunma mekanizması olarak kullanmış, yazma ve okuma alanlarındaki başarısıyla insanlara kendini kabul ettirmiştir. Fakat bazı yazarlar için durum tersine işlemiştir. Bir tutkunun varlığının insana yüksek bir güç ve mutluluk vermesi yokluğunun da o denli yıkıcı ve kıyıcı olacağını gösterir. Kitapları olmadan ve yazmadan nefes alamayan Stefan Zweig’in sürgünü sırasında uzak kaldığı bu eylemlere olan açlığı yüzünden intihar etmesi, kitapta bahsi geçen trajik örneklerden biridir.

Kitapta en çok dillendirilen kelimelerden biri olan bibliyoterapi; metinler aracılığıyla ruha yardım etmek, onu sağaltmak ve geliştirmek demektir. Kendi sorunlarına benzer sorunlarla karşılaşan bir okur, kitapların dünyasında yaşadığı bu benzeşiklikten ziyadesiyle etkilenir ve ruhunu sıkan yalnızlık mengenesinden kurtulur. Yazara göre insanın bir aynaya bakarcasına gönlünden, zihninden, hayatından geçen ve dillendirmeye cesaret edemediği onca meselenin kitaplarda haykırması okur için bir şifa vesilesidir. Aynı zamanda bu kitaplar, içsel yolculuğu özendirdiği ve kişiyi kendisini keşfedip çoğaltmaya davet ettiği için bir psikiyatrist ve hasta etkileşimini de anımsatır. Kitapta bahsedildiği üzere Freud, psikanalizi de işin içine dâhil ederek hastayı açık bir metne, psikiyatristi de bu metni okuyacak bir okura benzetmiştir. İki kişinin arasında bilinçaltının devreye girdiği bir akış vardır. Bu akış benzer kelimelerin havada çarpıştığı, duyguların bütün yönleriyle etrafa saçıldığı ve sonuç olarak içsel bir rahatlamayla sonlandırılan seanslar gibidir. Ahmet Sarı bu bağlamda insanın tanık etmek ve tanık olmak döngüsünde yaşadığını ifade eder. Bu nedenle başkalarının hayatlarına kulak kesilmek, bir tanıklığın gölgesine sığınmak insanı genişletir, olgunlaştırır ve sağaltır. Bu hususta yazar, “Bu aslında aynı zamanda bizim hikâyemizdir. İnsan başkasında kendi hikâyesine bigâne kalmamalıdır.” der.

Kitapta edebiyat, aynı zamanda yazarların içlerinde tutsak bir kuş gibi çırpınan kötücül hisleri, gizli meseleleri azat etmede bir araç olarak karşımıza çıkar. Dostoyevski’nin içindeki öldürme isteğini Raskolnikof üzerinden gidermesi, Tolstoy’un Anna Karenina’yı trenin önüne atarak ferahlaması, Goethe’nin Werther’ini intihar ettirerek kendi intihar düşüncelerinden kurtulması, Kafka’nın Samsa’yı böceğe dönüştürüp varoluşsal sancılarını bu ilginç karakter üzerinden açığa çıkarması buna örnektir.

Yazar, kitapta sadece edebiyatın değil psikolojinin, felsefenin, masalların ve filmlerin de insana dokunan ve onu aydınlığa götüren yönleri üzerinde durur. Göksel metinlerin güçlü sağaltıcılar olduğunu vurgular. İyi söz ve kötü sözün insana bir ilaç gibi anında tesir ettiğini; iyi sözle yumuşayan ruhun kötü sözle incineceğini ifade eder. Biliriz ki yıllar geçse de kötü bir sözün kalbimize sapladığı okun izi kolay kolay kaybolmaz. Kelimelerin panzehiri yine kelimelerdir. Ara ara kanayan bu izlere şifa olarak İnşirah vardır, içimize su serper. Felak ve Nas vardır bize nahif bir kalkan olur, içimizi ve hayatımızı ferahlatır.

Ahmet Sarı kitabında edebiyatın içsel yolculuklar için bir vesile, en kırgın anlarda tutunulacak bir dal, yalnızlıklarda sığınılacak bir ağaç gölgesi olduğunu vurgular. Zira bu hususta, İnsan dünyada yitirilmiş bir cennetin oyuğuyla yaşar. Ontolojik, varoluşsal yaramız bizim budur. Dünyada bu ontolojik yarayı dindirmek, doldurmak insanın kendini bilmesi, kendi içine gerçekleştirebildiği deruni yolculuklarla mümkündür.” der. Hepimiz yitirdiklerimizden doğan yaralar ve o yaralar uğruna gösterdiğimiz iyileşme çabalarımızla varız. Edebiyat bu çaba için biçilmiş bir kaftan, bir terapi vesilesidir. Hülasa terapi tesellidir. Edebiyatın İyileştirici Gücü de kimi ruhlara teselli verecek anlamlı bir çalışma olarak şifa köşemizin nadide metinlerinden biri olarak anılacaktır.

Esra Türedi

YORUM EKLE

banner36