Siyer bahsinde, “eve sonradan dahil olanlar”la birlikte eşiğe hiç adım atmamışların yazdıkları nedendir bilinmez (bilinir elbet, detaya dahildir bu eserler) iç dünyamızla birlikte, kültür hanemizde hep olağanüstü teveccüh veya istifhamlar eşliğinde karşılandı.
Müslüman kimliğin yalınkat güzelliğini yaşayarak tecrübe edinen bu “yabancı” sesler, hiç nasibi olmayanlara göre, ulaştıkları toprakların “ağır misafir”leri olarak sürekli adese altında tutuldular. “Dışarı”dan bir sesin, bizim sesimiz olduğunu anlamaya dönük, öncesinde şüpheci, sonrasında ise hayranlık bahşeden bu tavır, bir gerçeğin itirafıyla süslendi sürekli. Evet, Hz. Peygamber’i (s.a.v) yazma konusunda esaslı bir kimlik, kültür, medeniyet eksenli çalışmanın göze çarptığı bu eserlerin ayrıntılarında gezinen bir nokta, mistisizm çoğu zaman yok sayılsa bile önemli ölçüde dışlanmaksızın özellikle vurgulanıyordu: “Hz. Peygamber de (s.a.v) bir insandı, evet, ve fakat çok özel bir insandı.”
Siyerler çok önemli!
Manâ itibarıyla esasa dair bir cümle olarak doğruluğu su götürmez bir gerçeği tartışmak yersiz. Ancak, toplum ve kültür dinamiklerini göz ardı eden bir çalışmanın karşılığı olarak kuru ifadeler üzerinden dillendirilen “kutlu” bir hayatı da doğru resmedebilmek gerekiyor. Doğrusu siyer yazmak, bütün olarak bir dünyayı kucaklamak anlamına da geliyor. Bir dünyayı kucaklamak, O’na aşık bütün gönülleri fethedebilmek ise esaslı kalemlerin hakkı.
Müsteşrik tavır, doğrusu hakkaniyet tanımaksızın gerçeği tersyüz edebiliyor. Cumhuriyet Türkiyesinin ilk yıllarında sözde siyer adıyla tercüme ettirilen birçok eser, anılmaya bile değmez sahtelikler, yalanlar, bühtanlar barındırmaktadır. İşin ilginç tarafı da bu olsa gerek; müsteşrik, oryantalist olarak bile değil, düpedüz kâfir olduğu ayan beyan ortada duran sözde yazarın eserini, batılılaşma mantığının en ilkel, en geri kafalı mantığı eşliğinde tutup da müslüman halka okutmak nasıl bir ruh halidir anlamak mümkün değil.
Devrimler adına yapılan bu zulüm, dolaylı yoldan bir mantık silsilesini de yerle bir ediyordu aslında. Sadece ümmi haliyle dahi birçok Allah dostunun, peygamber dostunun dilinden nakledilecek olsa bile peygamberin hak olduğu, risaletinin tamamlanmış bulunduğu ortaya çıkacak ve hakkı teslim edilecektir. Oysa o kapkaranlık yıllar içinde, günahlara belenmiş bir devrin sabıklarını hayırla yad edmek mümkün müdür?
Kimler yazdı
Doğrusu hakkını veren, vermeyen elle tutulur birkaç yazar dışında bu hakkı Martin Lings dışında, çünkü o Ebubekir Siraceddin yapmıştı ismini, ‘dış’tan en iyi kullanan kalemlerin kimler olduğunu benim gibi merak edenlerdenseniz, işte karışık liste;
1 - Martin Lings – Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hayatı
2 - Karen Armstrong - İslam Peygamberinin Biyografisi
3 - Maxime Rodinson - Hazreti Muhammed
4 - R.V.C. Bodley - Hazreti Muhammed
5 - Emile Dermenghem - Muhammed’in Hayatı
6 - Lord John Davenport - Hazreti Muhammed ve Kur’an-ı Kerim
7- Annemarie Schimmel - Hz. Muhammed
Not: Listeye yeni isimler eklenebilir.
Arif Akçalı siyer deryasına bir göz attı
martin lings demek hoş gelmiyorsa ebubekir siraceddin denebilir ama dışarıda demek gerçekten hoş değil. ömrünü islama adamış bir isim martin lings, sıradan birisi de değil ki....