Büyük kurgu hayattır. Hayat ancak kurgu yoluyla anlaşılabilir. Gerçek, yazıyla yeniden inşa edilir. Dil yoluyla yapılan bu eylem doğal yapının bozulmasına da sebep olur. Değişmeyen ise kurgunun anlattığı ile kendinin bir araya gelişidir. Kurgu hakkında en sağlam bilgi yine kurgunun kendisindedir. Üstkurgu denilen şey, kurgunun bir kurgu yaparken kendini kurgu içinde yansıtmasıdır.
Hece Yayınları arasında çıkan Üstkurgu/Üstkurmaca Üzerine isimli eseri derleyen, çeviren Aytaç Ören, kitabı üç kategoride hazırlamış. Giriş yazısından sonra üstkurmaca hakkında yabancı eleştirmenlerin makalelerini çevirmiş, daha sonra konu ile ilgili kendi makalesini, ondan sonra da yerli yazarlardan makaleleri kitabına almıştır. Kitap adından da anlaşılacağı üzere modern kurgu olan kurgunun içinde kurguyu anlatan eserleri konu alır. Modern romanlarda sıkça görülen bu yazma biçimini teorisyenlerinden, eleştirmenlerinden makalelerle anlatıyor.
Kitapta on yabancı yazarın makalesi Türkçeye çevrilmiş. Makaleleri yazarın kendisi çevirmiş. Çeviri sırasında makalelere müdahale edilmemiş, sadece bazı yerlerde dipnot düşülmüş. Yerli yazarlardan da dört makale bulunmaktadır. Çeviri makaleler teknik konu gereği ağır bir dil taşımaktadır. Yerli makaleler çevirilere göre daha anlaşılır bir dille yazılmış.
Üstkurgunun mucidi
Üstkurgu kavramını ilk olarak Amerikalı yazar William Gass 1970’lerde bir makalesinde kullanmıştır. Kavram üzerine ilk kitabı ise 1984’te Patricia Waugh, Metafiction adıyla yayınlamıştır. Waugh, kitabının girişinde bu konuda kendine yardım eden, yönlendiren David Lodge’a teşekkür eder. Bu kavramı erken fark eden, kavrayan bir yazardır Lodge.
Üstkurgu/Üstkurmaca Üzerine eserinin ilk makalesi Patricia Waugh’un “Metafiction” isimli eserinin ilk bölümüdür. Waugh, makalesinde üst kurgu nedir sorusunun cevabını arar. Kurgu dilinde ayrıcalıklı kimsenin olmadığını vurgularken üstkurgusal romanın sürekli zıtlık prensibi üzerine kurulmaya yatkın olduğunu söyler. Üstkurgunun yaratma, eleştiri, yorumlama ve yapısöküm kavramlarını buluşturan bir gerçeklikle bir arada tuttuğu anlatılır. Üstkurgu roman, romanın içine kendi karşı çıkışını koyar. Bu tür romanlar, romanın içine geleneğin diline karşı kendi şahsi sözünü koyar. Üstkurgusal roman, iç söylem yoluyla yazarın geleneksel duruşu reddettiği romandır. Edebi eserlerde kurgunun kendi edebi varlığını nasıl yansıttığı görülür. Buna üstkurgu denir. Bu tarzı kullanan bazı romancılar şunlardır: Barth, Barthelme, Becckett, Borges, Bradbury, Brautigan, Brooke-Rose, Calvino, Coover, Federman, Fowles, Irving, B.S. Johnson…
Mark Currie ise, kitapta yer verilen makalesinde üstkurguyu William Gass’a dayanarak özbilinçlilik, kendi farkındalığı, kendi bilgisi, kendisiyle ironik mesafesi olan kurgu olarak tanımlar. Geriye doğru kendi analizini tasarlar ve kendi geçmişini sorgular. Kendi kurgusu içinde başka kurgulara da gönderme yapar. Üstkurgunun bazen uydurmaca, üstkurmaca, büyülü gerçeklik gibi kavramların altına yazıldığı ama bunların üstkurguyu kavramsallıktan mahrum etmeyeceği vurgulanmıştır. Mark Currie’ye göre üstkurgu, kurgu ile eleştiri arasındaki sınırı dramatize eder. Robert Scholes’e göre ise üstkurgu, bütün eleştirel bakış açılarını kurgu sürecinin kendine özdeşleştirmesidir.
Üstkurgu, okurun bir kurgu okuduğunun farkına varmasıdır
Aytaç Ören ise kendi makalesinde insanın biçimsiz dışını ancak kurgulayarak anlayacağını söyler. Derrida’nın metnin dışında hiçbir şeyin olmadığı ve dilin bir hapishane olduğu sözünü aktarır ve kurgunun dille kurulan bir anlatı metni olduğunu vurgular. Üstkurgu, kurulanla kurgu dışını birleştirir. Kurgu ve onun üstünün birleşmesine üstkurgu denir. Roman teorisini roman içinde gösterir. Üstkurgu romanın bir alt türü değildir. Romanın kendini oluşturma sürecini de anlatmasıdır. Artık edebiyatı bir oyun gören anlayışın doğduğu görülmektedir. Kurgu yapaylıktır. Bu yapaylık kurgunun içine siner. Çünkü varlığını buradan alır.
Üstkurgu, okurun bir kurgu okuduğunun farkına varmasıdır. Kurgu sunulurken onunla birlikte kurgunun da nasıl yapıldığı yani kurgunun kurulma süreci ele alınır.
David Lodge’a göre üstkurgu, kurgu ile ilgili kurgudur. Jale Parla, “Tarihyazımsal Üstkurgu” başlıklı makalesinde Orhan Pamuk ve Hakan Erdem’in romanlarını üstkurgu ve tarih açısından ele alır. Jekaterina Sadovska, makalesinde üstkurmaca ile yazılan kitapları okumanın zor olduğunu konu edinir. Larry McCaffery ise makalesinde üstkugunun kendini konu almasını ele alır. Yavuz Demir, makalesinde romanın üstkurmaca ile anlatıya yaklaştığını ele alırken, Zekiye Antakyalıoğlu konuyu postmodernizm açısından inceler. Kitabın son makalesinin yazarı Zekiye Antakyalıoğlu konuyu derleyip toparlamış ve üstkurgunun tarihi sürecini özetlemiştir.
Sonuç olarak, üstkurgunun birden fazla tanımı, kabulü vardır. Her yazar kendine göre tanımlamıştır. Ama bir de ortak nokta var: Kurgu içinde kurgunun bulunması. Bu konuyla ilgili yazarları birleştiren de budur. Kimisi başka kurguya gönderme yapar; kimisi kendi kurgusunu, kimisi kendi kurgusunun kurmaca sürecini eleştirir, kimi de kendi bilinç sürecini kurgu içinde yeniden inşa eder. Yakın dönem roman yazarlarının çokça kullandığı bu roman yazım tarzı, romanın geldiği son noktadır. Bundan sonra yeni arayışlara girişildiği görülecektir.
Romanın son elli yıllık modern, postmodern ve üstkurmaca süreçlerini gözlemlemek, incelemek ve fikir edinmek için bu eser iyi bir yol haritasıdır.
Aytaç Ören, Üstkurgu/Üstkurmaca Üzerine, Hece Yayınları
Recep Şükrü Güngör