Yılanların Öcü, Susuz Yaz, Sevmek Zamanı… Türkiye’de yaşayıp da sinemaya biraz merakı olan herkes bu filmleri seyretmiştir. En azından ismini bilir ve konusuna aşinadır. Yapımcı ve yönetmen olarak bu üç kült filme ve daha onlarca filme sahip olan Metin Erksan ismini ise konuyla adam akıllı ilgilenenler dışında pek kimse bilmez. Bilse de “ismini duymuştum” şeklinde bir tanımlama yapabilir sadece. Hâlbuki Türk sinemasını uluslararası platformda tanıtan ilk önemli ödül, Erksan’ın yönetmenliğinde çekilmiş olan Susuz Yaz filmidir. 1964’te Berlin Film Festivali’nde en iyi film ödülünü alan Susuz Yaz, sinemamız için çok önemli bir tanıtım imkânı doğurmuştur.
Sadece Berlin Film Festivali değil, Venedik Film Festivali, Kartaca Film Festivali gibi festivallerde de ödül almıştır Erksan. Ülkemizde de önemli şenliklerden ödüller almış, Türk sinemasına önemli oyuncular kazandırmış bir yönetmendir.
Doktor, yazar, oyuncu, senarist ve hepsinin de hakkını büyük ölçüde veren Ercan Kesal için Metin Erksan’ın yeri çok büyüktür. Bunu tabii ki, Kesal’ın diğer kitaplarını okuduğum için biliyorum. Özellikle, daha çok sinema yazılarından oluşan Cin Aynası’nı okuyanlar bu alakanın farkına varmışlardır. O yüzden, bu kitabın yayımlanacağından hiç haberim olmamasına rağmen, tanıtımını ilk gördüğümde benim için sürpriz olmadı. Kesal’ın güzel üslûbundan bu önemli yönetmeni okuyacağımız için oldukça sevindim.
İletişim Yayınları’ndan daha yeni neşredilen kitap, benim tasnifime göre dört bölümden oluşuyor. Metin Erksan hakkında bir giriş yazısıyla başlıyor yazar. Bu yazıda Erksan’ın hayatının belli kısımlarına, zıtlıklarına, özellikle Sevmek Zamanı filmine, kısa da olsa siyasi fikirlerine değiniyor. Daha sonra, “İlk Temas”tan başlayarak kısa yazılarını görüyoruz Erksan’la ilgili. Son iki bölüm ise, Ercan Kesal’ın 2010 yılında, Metin Erksan vefat etmeden gerçekleştirdiği röportajı ile ikilinin yer aldığı fotoğraf albümünden oluşuyor.
Metin Erksan’ın Ercan Kesal için önemi
Kitaba bir portre kitabı veya biyografi kitabı diyemeyiz. Bu kitap, Metin Erksan’ın Ercan Kesal için hangi önemde olduğunun kitabıdır. Son derece öznel yazılardan, anılardan oluşmuş bir kitap. Elbette ki bir bütün olarak baktığımızda Metin Erksan hakkında birçok bilgiye vakıf olabiliyoruz kitap bittiğinde. Sadece Metin Erksan ile ilgili değil, etkin olduğu yıllardaki sinema hayatından karşılıklı ilişkilere kadar birçok bilgi kitapta yer alıyor. Sıkıcı denemelerden ziyade kısa kısa yazılardan, anılardan, tanışıklıklardan, duygulardan oluşan kitap bir çırpıda okunuyor. Zaten Ercan Kesal’dan da farklı bir üslûp ve anlatım beklenemezdi.
“Metin Erksan’a ilk yaklaştığımda üstüme ateş vurmuş gibi parlamıştım! Abim, dostum, yad ellerde babam, arkadaşım, şahidim, hastam, hocam ve ustamdı” diyerek yönetmeni anlatmaya başlayan Kesal’a göre aslında bu dostluk hiç olmayabilirmiş. Çünkü daha ilk görüşmelerinden birinde Nâzım Hikmet için “ülkesine yanlış yaptığını” söyleyen, Yılmaz Güney için ise “vatan haini” tanımını yapan Erksan’ın yanından kalkıp gidebilirdi Kesal. Çünkü yazarın fikirlerine zıt, onu kışkırtabilecek ifadelerdir bunlar. Fakat Ercan Kesal diretir bu aksi adamın yanında durmakta ve 20 yıllık dostluk başlar. Tabii burada Ercan Kesal’ın bir dostluğa, hatta tam oluşmamış bir dostluğa bile ideolojik, çıkar yönünden bakmayıp tamamen duygu yönünden bakması takdir edilesi. Günümüzde kaç kişi kaldı, dostluğa bu şekilde bakan?
“-Yanlış adama yemin ediyorsunuz, anladın değil mi!
-Nasıl hocam?
-Hipokrat’a değil İbn-i Sina’ya yemin etmelisiniz. İmparator o çünkü,” dedi.
Doğru söylüyordu. Resimde de apaçık gözüküyordu bu. Peki İbn-i Sina’yı imparator yapan özelliği neydi?
-Sadece hekim değil de o yüzden, dedi.
-Aynı zamanda çok iyi bir siyaset danışmanı, şair, seyyah ve filozoftur, dedi. Sen de öylesin. Sadece hekim olsan zaten iyi bir hekim olamazdın. Biliyorsun değil mi? O yüzden seviyorum seni zaten.”
Kesal’ın ne demek istediğini kimse anlamak istemedi
Geçtiğimiz aylarda Ercan Kesal “Çehov okumayan bir doktora kendinizi tedavi ettirmeyin, Neşet Ertaş dinlemeyen bir avukata davanızı emanet etmeyin” şeklinde bir şey söylemişti. Bu açıklama pek tabii birçok kişi için abartılı bir açıklamaydı ve gereksizdi. Fakat birkaç köşe yazarı dışında kimse Kesal’ın ne demek istediğini anlamak istemedi. Anlamadı demiyorum, anlamak istemedi. Salt makineleşmiş bir insan, daha doğrusu beşer olmamanın önemini, sadece para kazandığı meslekle değil, hayatın insanî yönüyle iştigal etmenin önemini anlatmak istemişti Kesal. Duygusuz, tekdüze bir hayattan sıyrılmanın önemi yazar için vazgeçilmezdir. Bu yüzden belki de sadece doktor olarak kalmadı, birçok alanla ilgilendi. Ben bu sözü, yukarıdaki diyalogu okuduğumda daha iyi anladım. Ustam dediği Metin Erksan’ın bu sözlerini baz alarak söylemişti Kesal belki de kendi cümlelerini. Bu da onun Metin Erksan’a ne kadar önem verdiğinin küçük bir kanıtı olabilir.
Birçok kişiye göre aksi, geçimsiz bir adam Metin Erksan; fakat Ercan Kesal’ın ona olan sevgi ve saygısı sayesinde 20 yıllık bir dostluk ortaya çıkmış. Sonunda da bizim okuyabileceğimiz mükemmel bir kitap. Metin Erksan’ı tanımak isteyenler ya da Ercan Kesal’ın gözünden görmek isteyenler için güzel bir eser. Özellikle satır aralarını iyi takip etmeli kitabı okumak isteyenler.
Ercan Kesal, Kendi Işığında Yanan Adam Tanıdığım Metin Erksan, İletişim Yayınları.
Mehmet Akif Öztürk