Daha çok hikâye ve araştırmalarıyla tanıdığımız Cihan Aktaş, edebiyat ve düşünce dünyamızın velûd kalemlerinden. Aktaş’ın imzası özellikle 1984 yılından 90’ların ilk yarısına kadar başta Aylık Dergi olmak üzere çeşitli yayın organlarında yazdığı değişik türlerde karşımıza çıktı. ‘90’ların ilk yarısına kadar…’ cümlesini özellikle vurguladık. Çünkü anılan zaman dilimine denk düşen, Türk Edebiyatı dergisinin Ekim 1993 tarihli sayısında, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun sorularına vermiş olduğu cevaplarda önemli ayrıntılar dikkatimizi çekti.
Hikaye kitabı 3. baskıyı yaptı
Adı geçen söyleşide, ilk hikâye kitabı ‘Üç İhtilal Çocuğu’nun kısa sürede üçüncü baskısını gerçekleştirmiş olmasından dolayı Aktaş şunları söylüyordu: “Niye bu ülkede hikâye kitapları tek başına kalıyor; neden kitap okuyucusu azalıyor… Kurumlar, medya, politikacılar sanki kitap daha az okunsun diye uğraşıyorlar. Bir kitabın üçüncü baskı yapmasından duyduğumuz şaşkınlıkta acıklı, acılı bir yan var.”
Cihan Aktaş ne dedi?
Esas itibarıyla Aktaş’ın bu ifadelerinde şaşılacak bir taraf yok. Konumuz da zaten bu değil. Fakat özellikle 80’lerin hemen akabinde tartışılan, ülke gündeminde uzun yıllar manşetlerden inmeyen, belgesellere, filmlere konu olan başörtüsü yasağı sorunu bağlamında kaleme alınan ‘Üç İhtilal Çocuğu’, bir kapının ilk olarak aralanmış olması noktasında bir ayrıcalık taşıyor. Üniversitelerde ilk yasak uygulamalarının başlamasıyla birlikte, bireyin iç muhasebesi de hemen hemen ilk olarak etrafını mani ağyarını cami bütünlüğünde yer edinir edebiyatımızda. Yani bu açıdan kitabın kısa sürede üç baskı yapmış olması, (1993 yılı itibarıyla tabi) yazar Aktaş’ı heyecanlandırmak bir tarafa, hayrete sevk etmiştir. Konu ile ilgili olarak Aktaş, 20 yıl önce şunları söylemiş:
“Üç İhtilal Çocuğu’nun özelliği başörtülü öğrencilerin, yüksek tahsilli başörtülü hanımların hikâyelerinin bir araya geldiği bir kitap oluşuydu. 80’li yılların sonunda geriye dönüp bakmak gibi bir şey bu hikâyelerin yayını. Bir muhasebe ihtiyacı; yani, neredeydik, nerede olmak istemiştik, şimdi olmak istediğimiz yerin neresindeyiz ve niye böyle oldu… gibi sorular vardı. Okuyucunun kendisine yakın bulduğu, ona yalnız olmadığını ve var olduğunu hissettiren, içten içe tartıştığı bir sorgulama olabilir.”
20 yıl öncesinden baktığımızda, başörtüsü sorununun çözümü ile ilgili kayda değer bir mesafe alınmadığı gibi, ‘Üç İhtilal Çocuğu’nun yıllar sonra birkaç ihtilal daha gördüğünü yazmak gerçekten çok üzücü bir durum tespiti olarak kayıtlardaki yerini almıştır.
Arif Akçalı dikkat çekti