Üç darbeye ve bu darbelerin içindeki yansımalara şahitlik etmiş bir İsmet Özel var. Farkında olma çabası içinde ömrünü yarılamış bir adam. Kendisiyle bu kitapta tanışmak sanırım yerinde bir başlangıç oldu. İsmini duymamak mümkün değil tabi. Waldo Sen Neden Burada Değilsin kitabında İsmet Özel ne demek istiyor?
Şair, komünist, Müslüman
Kitap başlıyor. Sabırsız bir okuyucu olarak “nerde, ne olacak” diye kendi kendime düşünüyorum. Bir İsmet Özel heyecanı var içimde. Okurken sanki dertleşiyoruz. O bana fikrin verdiği, yaşamanın verdiği sancıları anlatıyor. Ben de bu derdin içinde aynı zamanda o şiirsel anlatıma kapılıyorum. İsmet Özel, öyle ki derinlemesine yaşıyor hayatı, boş değil, dolu dolu yaşıyor. İrdeliyor her şeyi, sanki o irdelemenin içinde yaşanılanları gözler önünde tekrar yaşıyor. İlk anda olduğu gibi her şey… Sanki o an doğuyor, o an daralıyor, o an haykırıyor gibi. Anılar taze ve diri. “Waldo sen neden burada değilsin” başlığı aklımın bir köşesinde, ipuçlarını toplamaya başlıyorum.
İsmet Özel kendini tanıtıyor bu kitapta. “Masalımda üç kelime var diyor”: Şair, komünist, Müslümanlık. Sırasıyla bu kelimelerin üzerinde duruyor. Şairliğin ve şiirin, diğer sanat dalları ve onların ürünlerinden apayrı olduğunu söylüyor. Şairliğinde öyle doğuştan gelen bir yetenek olduğunu da pek düşünmüyor. “Eğer kabul edersem, masalı kabul ederim” diyen ve sürekli sorgulayan İsmet Özel’i görüyoruz. Kendi tabiriyle “kadirşinas itaatsizlik ve tevarüs edilmemiş asalet.” Şiirin gündelik hayatla uyum göstermesine karşı durmuş, öyle bir durumda istenilen ruhun yerine gelemeyeceğini savunmuş. Varlığın şiirde anlamını bulması gerektiğini söylüyor. Türkiye’de şiire baktığımızda da nasıl insan olduğumuzu ve üzerimizdeki siyasi kararları iyi bilmemiz gerektiğini söylüyor. Doğduğu dönemleri kendi bakış açısıyla gözlemliyor. 1. Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve sonrasında ülkenin kabullenmekte olduğu gerçekler. Bu gerçeklerin içinde harmanlanmış İsmet Özel.
1960’larda sosyalist olmak o dönemdeki iklimin bir sonucuydu
Şiir yazmaya başladığı dönemler gençlik dönemleri tabii. Şiirin boş, dayanaksız olamayacağı düşüncesi içinde, şiirine bir temel gerektiğini düşünüyor. Bu temelin de inanç olduğunu belirtiyor. Fakat 17 yaşındayken Diyanet İşleri’nin 3 ciltlik Kur’an mealini okuyor. Tercümesinden kaynaklı bir etkilenmenin söz konusu olmadığını yazıyor kitapta. Dinlere karşı tutumu da hepsinden uzak kalma sonucunu getiriyor. 1960’lı yılların havasını ve o yıllarda yetişen bir gencin sosyalist hareketlerden etkilenme olasılığının çok yüksek olduğunu belirtiyor. Nitekim kendisi de bu havanın içinde buluyor kendini. Üniversitede yaptığı konuşmalarla dikkat çeken İsmet Özel, üniversitenin Fikir Kulübü’ne giriyor. Sosyalist olma bilinciyle, sosyalist olmayanlara aşağılar gibi baktıklarını belirtiyor.
Siyaset hakkında fikir beyan etse de bu işlere karşı ilgili değilmiş. Fakat bu ilgisizlik onun İşçi Partisi’ne üye olmasıyla sonuçlanıyor. Siyasete girişi, Ataol Behramoğlu’nun yanına şiir okumaya gittiğinde, konuşma esnasında Ataol Behramoğlu’nun “İsmet Özel, neden partiye kaydolmuyorsun” sorusuyla başlıyor. İsmet Özel, parti işiyle uğraşanların alt kademe olduklarını düşünüyor. Fakat partinin üye ihtiyacı duyması sebebiyle kendini parti işlerinde buluyor. Bu işlerle meşgul olması farklı bir psikoloji içine sokuyor ve aslında çok da yoğun geçiyor bu dönem. Sürekli koşturmak durumunda kalıyor. Kendisi kitapta bu yoğunluğu şöyle tarif ediyor: “Kendiliğimden talip olduğum hiçbir iş yapmadım orada.”
1970 muhtırasıyla masala Müslümanlık da dâhil oluyor
Askerlik döneminde bu çalışmalardan uzak kalmıştı. Geri geldiğindeyse değişen çok şey olduğunu fark etmişti ve kendini oraya ait hissetmiyordu. Sosyalistlik amacı dışına çıkmış şekildeymiş. Her kafadan bir ses çıkıyor, farklı başlar oluşuyordu. Bir zamanlar işlerden kaytaranlar o gün ahkâm kesiyor. İsmet Özel’in masalına Müslümanlık 1971 muhtırasından sonra giriyor. Fikrî bir inziva söz konusu oluyor hayatında. Çevresinden, arkadaşlarından uzaklaşıyor. Yaşadıklarını bir anlama oturtmaya çalışıyor. Güven ve ahlak duygusu arasında bir bağ kuruyor. “Ahlakı dışarıda bırakmak demek, insanî olan her şeyi açıklamasız bırakmak demekti” diyor. Bu düşünceleri doğrultusunda Allah’a iman ediyor. Fakat Müslümanlığı ve bunu dışa vurması arasında belli bir zaman geçiyor. Müslüman oluşundaki birinci etmen insan-dünya ilişki… İnsana değer vermeyen bir yerde İsmet Özel yoktu.
Yalnızlık duygusuna vurgu yapıyor. Bu duygudan Müslüman olmakla çıktığını belirtiyor. Modern bir insan olmaktan çıkmakla eşdeğer kılıyor bunu. Yalnızlık denen bir şeyin olmadığını, insanların onu içlerinde türettiklerini söylüyor. İnsan tek başına kaldığında yalnız değildir, inzivaya çekilmiştir. Batı insanı bireydir, Türk insanı da birey olduğuna inandırılmıştır. Yalnızlık birey olanın malıdır. Bu konuda şöyle diyor: “Yalnızlar Allah’ın kendilerine kendilerini unutturduğu andır.”
Müslümansak tüm insanlığın meselesine sahip çıkmalıyız
Kendisinin yalnızlıktan kurtulması ilk önce emperyalizm cehaletini reddetmekle başlamış. Yalnızlıkla uyuşma gayretleri, ondaki yalnızlık katmanının birinci kabuğunu kırmış. İkinci aşamada ise kültürden bağımsız bir değişme yaşadığını söylüyor. Buna da “yaratılmış olanı kavrama” diyor. Kendinden bağımsız bir varlığın oluşunu, “Hû”yu işaret ediyor. Yaratılmış olanı kavradıktan sonra yalnızlığın kendisinden çok uzak bir duygu olduğunu belirtiyor. Müslüman yalnız değildir. Bu düşünceler içindeyken Müslüman olduğunu açıklamamış ve daha sonra Sezai Karakoç’ u bulmuş. “Amentü” şiirini yayınlamış. Müslüman olarak bilgilenmenin önündeki engeli kaldıracak bir yolu benimsediğini ifade ediyor. Yeni Devir gazetesinde bu bilinçle yazmaya başlıyor. 1972 yılında fikir mücadeleleri silahlı eyleme dönüşmüş.
İsmet Özel, Müslümanların Müslümanca yaşamı sosyal hayata geçirmeleri gerektiğini savunuyor. Müslümanlıkla sosyalistliğin birbirinden çok uzak şeyler olduğunu belirtiyor. Türkiye’deki Müslümanlık olgusunun, bir dâhili siyaset meselesi kalmayacak kadar büyük boyutlu bir mesele olduğunu söylüyor. Müslüman olarak bizim görevimizin, emniyetli kişiler olmak ve Müslümanların meselelerine sahip çıkmak olduğuna dikkat çekiyor. “Mümin isek, sahip çıkacağımız mesele tüm insanlığın meselesidir” diyor. Emniyetli kişiler olduğumuzda bu zorbalıklara direnecek ve insanları sömürenlere karşı duracağız.
Hangi tarafta olduğunu tayin et
Kitabın sonuna geldiğimizde kitabın isminin hikâyesini görüyoruz. Hikâye şöyle:
Henry David Thoreau, ABD’nin Meksika’ya karşı uyguladığı emperyalist savaş sırasında, oradaki insanlara zulmetmek adına vergi toplanırken bu vergiyi vermiyor. Bu nedenle hapse atılıyor. Onun gibi özgürlükçü hareketlerde olan arkadaşı Waldo onu ziyarete geliyor. Aralarında geçen konuşma şöyle:
-Henry, neden buradasın?
-Waldo, sen neden burada değilsin?
İsmet Özel de hangi tarafta olduğumuzu bilmemiz gerektiğini söylüyor. Kalkış noktamızın da hepimizin oğullar ve kızlar olduğumuzu bilmek olduğunu ifade ediyor. Oğullar ve kızlar olduğumuzu bilirsek suçun bizde olmadığını da biliriz. Suçun, bizi koydukları kurallara uymaya zorlayan, oğul ve kız olduklarını unutanların olduğunu söylüyor. Tüm bunların karşısında tercih şunlar olacak: Ya onların bu zulümleri karşısında varlığımızı borçlu olduğumuz Kudret iradesine uyum göstereceğiz ya da bu zulümlere boyun eğeceğiz.
Sevde Kaya kitapta çarpıcı bulduğu noktaları işaret etti