Türk Edebiyatında Çok Evlilik ve Metres Meselesi

“Mahremiyetin Tahribi: Türk Romanında Çok Evlilik ve Metres (1870-1923)” kitabında yasal ve yasal olmayan çok eşliliğe değinilmiş, Osmanlı’nın cevaz vermediği durumlarda edinilen eşlerin aileyi yıkıcı birer unsur olduğu belirtilmiştir. Esasında aldatma/aldatılma, zinanın işlendiği sadakatsizlik konusu Osmanlı toplumunda fazla görülen bir şey değildir. Bundaki ana etmenlerden birisi Osmanlı aile yapısının buna izin vermeyişidir. Kapalı bir aile yapısı içinde olup bitenler bilinememiş ve yazarlar bu duvarı kırmanın yollarını aramıştır.

Türk Edebiyatında Çok Evlilik ve Metres Meselesi

Mahremiyetin Tahribi: Türk Romanında Çok Evlilik ve Metres (1870-1923)”, çok eşli evliliğin yanında aldatma/aldatılma, metres ve boşanma konularını ele almaktadır. Kitapta çok eşlilik, çok eşliliğin tarihsel serüveni ve dinlerin çok eşliliğe bakışı irdelenmektedir.

Osmanlı’da yasal eş olarak görülen odalıklar meselesi de yazarın ele aldığı bir başka konudur. Odalıkla evlenmek konusu çok eşlilik kavramı içinde değerlendirilmiştir. Son bölümde ele alınan boşanma konusu romanlara konu olma şekli ile bir kurgu içerisinde okuyucuya aktarılmıştır.

Çetin Arslan’ın onlarca Türk romanından derleyip harmanladığı “Mahremiyetin Tahribi: Türk Romanında Çok Evlilik ve Metres (1870-1923)” kitabı, Osmanlı’nın aile kurumuna bakış açısını gösteren bir eser olarak da değerlendirilebilir.

Romanlarda Çok Eşlilik

Ahmet Mithat Efendi, 1873 tarihli “Ölüm Allah’ın Emri” isimli eserinde cariyeleri konu ederek onların da belirli isteklerde bulunabileceklerine dikkat çeker. Eserde, evin efendisi Sıtkı’nın cariyelerden biri olan Sinekaf’a olan aşkı konu edilir. Bu arada bekâr olan Behice Kâhya’nın kendisinden yaşça küçük olan Sıtkı’nın kuması olma isteği vardır. Gelişen olaylarla Ahmet Mithat, Behice Kâhya üzerinden bir gelenek eleştirisi yapar. İstanbul’da otuz beş yaşındaki pek çok kadının kendisinden küçük yaştaki erkeklerle evlenebildiğini belirtir. Burada yapılan gelenek eleştirisinin temelinde; altmış beş yaşındaki bir adamın torunu yaşındaki bir kadına meyletmesinin zararlı görünmediği fakat otuz beş yaşındaki bir kadının kendisinden sadece birkaç yaş küçük bir erkeğe ilgi duyması vardır.

Ahmet Mithat bir başka eseri “Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar”da yine bir aşk hikâyesini işler. Bu kez Hasan Mellah iki kadına çılgınca âşıktır. Ahmet Mithat Efendi, bu eserinde bir erkeğin birden fazla kadını sevebileceğini anlatır. Hareket noktası ise İslâm’ın erkeğe verdiği birden çok kadınla evlenebilme ruhsatıdır. Ahmet Mithat’ın çok eşli biri olması bu konuyu savunmasında etken olabilir. Yazar çok eşlilik konusuna değinmeye “Paris’te Bir Türk” romanında da devam etmiş ve kahramanı Nasuh’a Osmanlı’daki çok eşliliği mantıklı açıklamalarla savunma görevi vermiştir. Nasuh, bu savunmayı akılcılık ilkesinden çıkmayarak yapmıştır. Yazar, çok eşliliği sadece Osmanlı kahramanına değil Rus kahramanına da övdürmüştür. Bu noktada onun 1877 yılında kaleme aldığı “Kafkas” romanına göz atmak yeterli olacaktır. Burada Türk erkeğinin sağlığından, içkiyle arasının olmadığından ve bedensel sağlamlığından bahsederek Rus erkekleri gibi bir kadınla idare edemeyeceklerini söyler. Bu ana fikir “Karnaval” romanında da vardır. Orada da erkeklerin birden fazla kadınla evlilik yapabileceklerine ilişkin bir ruhsattan bahsedilmektedir.

Ahmet Mithat Efendi, başka ülkelerden örneklerle fikrini savunmaya devam eder.1882 yılında yazdığı “Acâyib-i Ȃlem”de Rusya’nın kuzeyinde bulunan Samoyedlerin âdetlerinden bahseder. Onlarda da çok eşliliğin olduğunu söyler ve bunu biraz da soğuk iklime bağlar. “Müşahedat” romanında ise bu kez Osmanlı topraklarındaki gayrimüslimler üzerinden tespitler yapar. Gayrimüslimlerin Katolik olanlarının boşanma izni olmaması dolayısıyla ikinci bir kadınla evlenme olmasa da metrese başvurduklarını anlatır. İzah etmeye çalıştığı şey, aldatmanın kötülüğü ve Osmanlı’daki çok eşliliğin aldatmanın önüne geçen en münasip yol olduğudur.

1898 yılında yazdığı Gönüllü’de ise bir Müslümanın çocukluk aşkı gayrimüslim bir kadınla evlenmesi ve kadının kuma olmayı kabul etmesi anlatılır. Recep ile Filomene evlenirler ama romanda Recep’in ilk eşinin verdiği tepki yoktur. 

Çok eşlilik konusunu gündeme getirdiği bir başka eseri, Mesâil-i Muğlâka’dır. Mesâil-i Muğlâka Paris’te geçer ve İslâm, çok eşliliği ilk defa duyan Mada La baron de Rose Bouton’a tanıtılır. Ahmet Mithat çok eşliliği ilk kez duyan Avrupalıların bunu pek hoş karşılamadıklarını ama bu işin sefasına da imrendiklerini söyler.

Ahmet Mithat yazdığı eserlerde itidal önerir. Doğruya ulaşmak için değişime ayak uydurmak ve geleneği reddetmeden geleceğe bakmak gereklidir. İlk romanlarında yer alan Batı hayranlığı son eserlerinde dengeli bir seviyeye gelmiştir.

Evli Erkeklerin Gayrimeşru Eşleri: Metresler

Metres, evli erkekler için yasal olmayan eş demektir. Bir başka deyişle metres eş zamanlı çok eşlilik olarak da tanımlanabilir. Metresler genellikle aileyi dağıtır, evdeki huzuru bozar. Türk romanında metresler genel olarak yabancı kadınlardan seçilmiştir. Erkeklerin metres edinmedeki temel nedeni evlenecek kadın bulduktan sonra gönül eğlendirecek kadın bulma uğraşıdır. Romanlarda bunun psikolojik nedenleri üzerinde çokça durulmamıştır. Bu durum genel olarak erkeğin şehvet duygusuyla açıklanır.

Konuya eğilen yazarlardan birisi yine Ahmet Mithat Efendi’dir. “Para” eserinde Sulhi’nin metresine para yetiştiremediği ve borç batağına saplandığı görülür. “Emanetçi Sıtkı”da ise Rıza karakterinin kumar partilerinden, sazlı sözlü eğlencelerle hovardalık yaptığı anlatılır. Romanda kendisiyle taban tabana zıt karaktere sahip arkadaşı Sıtkı ile kıyaslanır. Mithat Efendi “Karnaval” romanında ise metres edinerek iflas eden iki erkeği anlatmaktadır. Ahmet Mithat, “Müşahedat”, “Ahmet Metin ve Şirzat”, “Jön Türk” gibi romanlarında da metres konusuna yer vermiştir.

Nabizade Nazım metresi intikam için kullanır. “Zehra” romanında kocasını odalığa kaptıran ve ondan intikam almak isteyen bir kadının nasıl ölümcül bir kadına dönüşerek metres tuttuğunu okuruz. Roman, en kötü evliliğin en iyi gayrimeşru ilişkiden üstün olduğu fikrini vermektedir.

Mehmet Celal’in “Muhabbet-i Mâderane” romanında iç güveysi Fikri Bey’in safahat âlemine dalışından ve metres edinişinden ayrıntılarıyla bahseder. Aynı yazarın “Dâmenâlûde” romanı evlilik sorumluluğunu ihmal eden kimselerin bataklığa sürüklenecekleri anlatılmaya çalışılır. Eserin verdiği mesajda kişilerin bu tavrı hem kendilerini hem de eşlerini iffetsiz bir yaşama mahkûm eder. Burada babasının bulduğu kızla evlenen Enver’in, arkadaşı Şükrü vasıtasıyla tanıştığı Despina adlı kadınla olan münasebetinden bahsedilir. Bu münasebet Enver’in sonunu hazırlayacaktır. Mehmet Celal benzer bir konuyu “Kuş Dili” eserinde de işlemiştir. Bu eserde metres edinen bir erkeğin ailesinin dağılışı ele alınır.

Fatma Aliye ve Halit Ziya da eserlerinde metres konusuna değinmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil, “Mai ve Siyah”ta Ahmet Cemil’in düşmanı Raci’nin düştüğü hâlleri anlatır. Hüseyin Rahmi, “Mürebbiye” ve adı üzerinde “Metres” romanlarında ailelerin yozlaşmasından, çökmesinden ve dağılmasından bahsetmiştir. Hüseyin Rahmi benzer şekilde “Tesadüf” romanında gayrimeşru ilişkilerin doğurduğu kötü sonuçları aktarır. Yazarın “Hakk’a Sığındık” romanında zenginlerin çevrelerinde bulunan insanları hiçe sayarak yaşadıkları savurgan hayat eleştirilir. Burada erkeğin gizlilik ilkesine bağlı kalarak aldatma hürriyetini kendinde görmesi eleştirilir.

Aldatma ve Zina Ekseninde Türk Romanı

Aldatma ve zina konuları genel olarak eşlerin birbirlerine karşı duygusal, cinsel ve romantik soğukluk yaşamaları çerçevesinde ele alınmıştır. Sadakatsizliğin odak noktası budur. Romanlarda kadınların daha çok Bovarist bir tesirle yani şartlarını düşünmeden büyük hayaller ve seçkin bir yaşam arzulamasıyla erkeklerin ise Beyoğlu ve çevresindeki eğlence merkezlerinin tesiriyle yoldan çıktıkları görülür.

Ahmet Mithat, “Yeniçeriler”de uzun zaman çocuğu olmayan Osman Çorbacı adlı bir yeniçeri askerinin kendisi cephedeyken karısından gelen bebek haberiyle düştüğü şüphe konu edilir. Osman Çorbacı karısının kendisini aldattığını ve dolayısıyla çocuğun kendisinin olamayacağını tahmin etmektedir. Ahmet Mithat Efendi’nin “Bir Gerçek Hikâye”, “Paris’te Bir Türk”, “Çengi”, “Karnaval”, “Vah”, “Dolaptan Temaşa”, “Müşahedat” isimli romanlarında da aldatma, zina ve boşanma gibi konular temel eksen olmak kaydıyla bolca işlenmiştir.

Aynı şekilde yazarın “Ahmet Metin” ve “Şirzat” romanında evli bir kadının genç bir adamın metresi olduğu anlatıldıktan sonra kocasının karısına engel olamayıp bir süre onun gibi yaşamaya çalıştığı gösterilir. “Yeryüzünde Bir Melek”te ise her şartta iffetine sadık kalan, sevdiği adamın aşkına ihanet etmeyen Raziye adlı evli bir kadın anlatılır.

“Taaffüf” romanında Ahmet Mithat’ın aldatma hakkında kendi fikirlerini paylaştığını görürüz. Esasında klasik ahlâk kuralları çerçevesinden dışarı çıkmamıştır. Evli bir kadının yabancı bir erkeğe meyletmemesi gerektiğini, kadının en kıymetli hazinesinin iffeti olduğunu belirtir.

Nabizade Nazım’ın “Karabibik”inde doktorla evli olan Eftalya’nın kocasını gençlerle aldatışı ele alınır. Eftalya’nın yaptığı çirkinliklere kocasının ses çıkarmamasının sebebi kadının çirkefliği ile açıklanır. Buradaki önemli nokta aldatan kadının yabancı olmasıdır. Yazarların bu tür yoldan çıkmaları yabancı kahramanlara yaptırması fazlasıyla görülen bir durumdur.

Mizancı Murat’ın “Turfanda mı yoksa Turfa mı?” romanında Batılılaşmayı yanlış anlayan insanların yaşadığı ahlâkî yozlaşma konu edilir. Romanda Gelin Hanım ile evli olan İsmail Bey’in çapkınlıkları ve karısının bu çapkınlıklara karşı duyarsızlığından bahsedilir. Romandaki ideal kahramanlar Zehra ve Mansur bu davranışlara tepki veren iki kişidir.

Mehmet Celâl, 1891 yılında yazdığı “Elvâh-ı Sevda”, 1899 yılında yazdığı “Dâmenâlûde”, 1912’de yazdığı “Leman” ve yine 1912’de yazdığı “Nedamet Bir Şairin Ser-Nüvişti” romanlarında aldatma ve aldatılma hikâyelerine yer vermiştir.

Vecihi’nin “Mehcûre” romanında ise karısının üzerine evlenen erkeğin ikinci eşi tarafından aldatılmasına değinilir. Romanın sonunda karısını mağdur eden kocanın yaptığını feci şekilde ödediği görülecektir. Mehmet Vecihi bir diğer eseri “Müjgân”da iyi ahlâklı bir aile kızının serbest tavırlı, merhametsiz bir karakter oluşuna ve kocasını aldatışına değinir. Yazar, Müjgân’ın ahlâksızlığının doğuştan olduğunu savunur ve aile terbiyesinin ahlâk üzerinde etkisi olmadığını göstermeye çalışır. Yazarın diğer eserlerinde de aldatma konusuna değindiği görülür.

Aldatma olaylarına temas eden bir başka yazar da Ahmet Rasim’dir. Onun “İlk Sevgi”, “Tecârib-i Hayat”, “Mehâlik-i Hayat”, “Bir Sefilenin Evrak-ı Metrukesi”, “Nakâm”, “Güzel Eleni”, “Endişe-i Hayat” ve “Ülfet” isimli eserlerinde aldatma konusu işlenmiştir. Yazarın “Biçare Genç” isimli eseri aldatma mevzuunun işlendiği hikâye roman arası bir eserdir. Eser, Salim adlı bir gencin Ahmet Rasim’e anlattığı bir aldatma hikâyesidir.

Boşanma Konulu Romanlar

Boşanma, eşler arasındaki hukukî, duygusal, cinsel bağın koparılması demektir ve çiftlerin en doğal hakkı olarak kabul edilir. Osmanlı toplumunda boşanmaya iyi gözle bakılmaz. Boşanma erkeğin tekelindedir.

Ahmet Mithat Efendi, “Bir Gerçek Hikâye”de K. Efendi’nin karısı ile evlenmek isteyen bir uşaktan bahseder. Bunun gerçekleşebilmesi için K. Efendi’nin karısını boşaması gerekmektedir. Boşanma işlemi gerçekleştikten ve belirli bir zaman geçtikten sonra evlenirler. Yazar “Dolaptan Temaşa” isimli eserinde de boşanma konusuna değinir. Burada kocasını aldatan bir kadını kolayca boşayan Ahmet Ağa’nın olayı kansız çözme arzusu anlatılmaktadır.

Mithat Efendi boşanma konusuyla epey ilgilenmiştir. Yazar, “Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrâr”, “Karı Koca Masalı”, “Hüseyin Fellâh”, “Karnaval”, “Mesâil-i Muğlâka”, “Müşehedat”, “Taaffüf”, “Yeryüzünde Bir Melek”, “Vah”, “Ahmet Metin ve Şirzat”, “Jön Türk” gibi eserlerinde sürekli boşanma konusunu işlemiştir.

Nabizade Nazım, “Zehra”da boşanmanın psikolojik etkilerini ele alacaktır. Romanda kocasından boşanan Zehra’nın hayattaki tek amacı ondan intikam almak olur. Zehra boşanarak hem maddi hem de manevi olarak yıkılmış, üstelik iffetine sahip çıkmayan bir kadın oluvermiştir.

Mehmet Celâl’in “Zehra”sında ise iffetli bir kadına atılan iftira sonucu ortaya çıkan bir facia resmedilir. Romanda tanıtılan karakterlerin dindar kişiler olmalarına rağmen Kur’an-ı Kerim’in boşanma ve zina konusunda ne söylediğini tam olarak anlayamadığı görülmektedir. Aynı yazarın “Nedamet Bir Şairin Ser-Nüvişti” romanında karısı tarafından hem kadınlarla hem de erkeklerle aldatılan kocanın eşinden boşanması anlatılır. Boşandıktan sonra yeniden evlenen kadın huyundan vazgeçmeyecek ve ikinci kocasını da aldatacaktır.

Mehmet Vecihi ise kocasından boşanabilmek için oyunlar oynayan Rana’yı anlatır. “Mehcûre” adlı bu romanda kocasından sıkılan kadına karşılık kocasının hoşgörülü davranışları işlenir. Burada kurallar gereği kadınların kocalarını boşayabilme imkânı olmaması nedeniyle kadın tarafından bir oyun kurgulanmıştır. Boşanmak isteyen için bu eylem sıradan bir eylemdir. Yazarın diğer romanlarında da boşanma konusu vardır.

Boşanma konusuyla ilgilenen yazarlardan bir diğeri de Fatma Aliye Hanım’dır. Yazar, “Muhâdarât” romanında kocasını sayısız adamla aldatan bir kadının boşanmasını anlatır. “Ûdî” romanında ise bu kez aldatan kocadır. Fakat Bedia kocasından boşanmayı başarmaz. Çünkü evlilik akdinde kadının boşanma hakkına ilişkin bir talebi yoksa boşanma ancak erkek tarafından gerçekleştirilebilen bir eylem olarak kalır. “Levayih-i Hayat”ta kocası tarafından aldatılan iki kadının boşanmaya karşı bakışları ele alınır.

Halit Ziya’nın “Nesl-i Ahir” romanında dedikodu vardır. Burada aldatma ve boşanma olayları dedikodular yoluyla anlatılır. Boşanmalar aldatılma haberleri gibi dedikodu vasıtasıyla okura iletilmiştir.

Hüseyin Rahmi ise “Bir Muâdele-i Sevda” romanında kurnazca boşanma olayını ele alır. Eserde boşanmaktan görünürde korkan bir kadının düzenlediği oyunla kocasından ayrılışı anlatılır. Kadın boşanma oyunlarını eski sevgilisine kavuşabilmek için tertiplemiştir.

Roman türü, Osmanlı’nın son dönemine denk gelir. Bu yüzden de genel olarak dağılma psikolojisi ile yazılmış romanlara rastlarız. 1870 ile 1923 arasını kapsayan romanlarda pek çok kez Türk aile yapısına aykırı konular işlenmiştir. Bundaki en önemli faktör, taklit eserlerin kaleme alınmasıdır.

“Mahremiyetin Tahribi: Türk Romanında Çok Evlilik ve Metres (1870-1923)” kitabında yasal ve yasal olmayan çok eşliliğe değinilmiş, Osmanlı’nın cevaz vermediği durumlarda edinilen eşlerin aileyi yıkıcı birer unsur olduğu belirtilmiştir. Esasında aldatma/aldatılma, zinanın işlendiği sadakatsizlik konusu Osmanlı toplumunda fazla görülen bir şey değildir. Bundaki ana etmenlerden birisi Osmanlı aile yapısının buna izin vermeyişidir. Kapalı bir aile yapısı içinde olup bitenler bilinememiş ve yazarlar bu duvarı kırmanın yollarını aramıştır.

Kitapta konu tek tek eserler üzerinden ilerlemiş ve bazı eserler pek çok konuya örnek olduğu için tekrar ele alınmıştır.

YORUM EKLE