Tasavvufun tacı da tevhid terennüm eder

Tarikata intisapta, yani müridin mürşidine biatında, mürşit müride hırka, ardından da tarikat tacını giydirir. Sufiler giydirilen tacın, mürşidin müritten kötü huyları çıkartması, yerine güzel huyları koyması anlamına geldiğini söylemişlerdir. İsmail Demirel yazdı.

Tasavvufun tacı da tevhid terennüm eder

Genel manada sufiler tarikat ile şeriatı ana baba bir kardeş olarak değerlendirip şeriatın umumi, tarikatın ise şeriat içinde hususi bir yol olduğunu özellikle belirtmişlerdir. Her iki sistemin de hedef ve gayesi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak, Allah’a yakınlaşmak ve kavuşmaktır. Dolayısıyla şeriatsız tarikatın mümkün olmadığı her tasavvuf kitabının ilk sayfalarında yer almıştır. Sufiler bu bilinçle tarikatlarına ait bütün usûl ve âdâblarını şer’î kurallardan, ayet ve hadislerden çıkarmışlardır.

Bu anlamda sufilerin giydikleri ve adına tac denilen serpuşların da Hz. Peygamberin (sas) hayatından bir delili, mesnedi hem de İslam tarihiyle bir bağı vardır. Güldane Gündüzöz’ün hazırladığı ve Büyüyen Ay Yayınları tarafından Tasavvufta Tac Sembolizmi adıyla basılan doktora tezi, dervişlerin giydiği tacların sembolize ettiği manaları anlatmakta. Gündüzöz, kılık kıyafet mevzuunu insanlık tarihinden başlatmakta, doğudan-batıdan mukayeseler yapmakta, Hz. Peygamberin sarık sarmasıyla taçlandırmakta ve Osmanlı dönemine kadar getirdikten sonra işi sufilere devretmektedir.

Kitaptan edindiğimiz bilgilere göre, sufiler kılık kıyafete, yani hırkaya özel bir anlam vermişler. Zira hırka mürşit ile müridin arasındaki bir bağ olarak değerlendirilmiştir. Derviş şeyhinin elinden giydiği hırka ile kendisiyle nefsi arasında cereyan eden müşküllerinde şeyhini hakem olarak tayin ettiğini, onun emir ve yasaklarını dinleyeceğine söz verdiğini peşinen açığa vurur. İlk dönem tasavvufi kayaklardan Keşfu’l-Mahcub yazarı Hucviri, sufilerin hırkaya yüklediği sembolik anlamı şöyle ifade etmiştir: “Hırkanın beli sabırdan, iki yen’i havf ve recadan, iki yanı kabz ile basttan, kuşağı nefse muhalefet etmekten, yakası yakînden, pervazı da ihlastan yapılmıştır.”

Hırkayı tamamlayan, en önemli unsur şüphesiz ki tacdır. İlk dönem sufileri hırka/kıyafet ile hem tacı hem de hırkayı birlikte ele almaktayken, sonraki dönemlerde tac tek başına bir kıyafet olmayı hak edecek denli tasavvuf kültüründe yer edinmiştir kendine.

Tarikata intisapta, yani müridin mürşidine biatında, mürşit müride hırka, ardından da tarikat tacını giydirir. Sufiler giydirilen tacın, mürşidin müritten kötü huyları çıkartması, yerine güzel huyları koyması anlamına geldiğini söylemişlerdir. Zira mürit tarikata intisap edip tevbe ile bütün günahlarından bağışlanma dilemiştir. Başına giydiği tac da, kendisine, mürşidi huzurunda ettiği bu tevbeyi hatırlatır. O yüzdendir ki sufilerin mazeretsiz olarak taclarını çıkarmaları tasvip edilmez.

Sufilerin farklı tac giymeleri caiz midir?

Sufiler, mezheben ve meşreben farklılaşarak kim olduklarını dış kıyafetleriyle de tebellür etmesi için başlarına farklı sarıklar sarmışlardır. Sardıkları bu sarıkların tacları da hem renk itibariyle hem de tacın üstündeki şekiller itibariyle birbirinden farklılaşmaktadır. İşte bu farklılık sufilerin hangi yolun yolcusu olduklarını işaret etmektedir.

Kitaptaki ilginç bilgilerden biri de, sufilerin farklı renk ve şekilde tac giymelerine cevaz verilme nedeniyle ilgilidir. Sufiler, bu durumu İslam tarihinden bir olay ile delillendirmektedir. Buna göre Hz. Peygamberin sağlığında giydiği tek terkli (dilimli) tacı, vefatından sonra herhangi bir değişiklik yapmadan Hz. Ebubekir (ra) kullanır. O vefat edince, Hz Ömer (ra) bu taca bir terk ekler ve tac böylece iki terkli olur. Hz. Ömer’in vefatıyla, aynı taca bu sefer Hz. Osman (ra) bir terk ekler ve tac üç terkli olur. Hz. Ali (ra) de, Hz. Osman’ın şehadetinden sonra kendisine intikal eden taca bir terk ekleyerek dört terkli hale getirir. Bu durumdan yola çıkan sufiler tasavvuf erbabının farklı şekillerde tac giymelerini caiz görmüşlerdir.

Tasavvufta Tac Sembolizmi adlı eser giriş, üç bölüm, sonuç, kaynakça ve dizinden oluşuyor. İlk bölüm “Giyim Kuşam Kültürünün Tarihî Arka Planı” adını taşıyor. Bu bölümde yazar İslamiyet’in doğuşundan başlayarak, Hz. Peygamber, Dört Halife, Emevi, Abbasi, Osmanlı zamanlarında giyim kuşam alışkanlıklarının resmini çekmiş ve eski Türk toplumlarının giyim kuşamlarına değinmektedir.

Yazar, “Tasavvuf Tarihinde-Tarikatlarda Tac ve Tamamlayıcı Unsurları” adlı ikinci bölümde tac, imame, isabe, destar, sikke, risale, azabe, züabe, taylesan, tahnik, kalansüve, arakıyye, tahfife, terk, dilim, gül, pul, düğme, bedahe, elif, şemse, müjgan gibi tac ile ilgili kavramları ele almaktadır. Yine bu bölümde terklerine göre tacların ne anlama geldiği, hangi tarikat mensuplarının niçin bu tacı giydiklerini anlatmaktadır.

Son bölüm ise “Tasavvuf ve Tarikatlarda Sembolizm, Mitoloji ve İkonografi Boyutuyla Tac” adını taşıyor. Tezin aslî işlevi bu bölümdür desek ne abartmış ne de önceki iki bölümü küçümsemiş oluruz. Zira ilk iki bölüm başkaca kitaplarda da bulunabilecek türden bilgiler içermektedir. Son bölümde ise yazar hem elde ettiği bilgileri yoğurup bir terkibe varmakta ve yeni bilgiler ortaya çıkarmakta, hem de konuyla ilgili bugüne kadar söylenegelmiş bilgileri bir araya getirmektedir.

Yazar son bölümde, tasavvufî kılık kıyafetin başında gelen tacda bulunan çeşitli şekillerin İslam emir yasak, nasihat ve öğütleriyle, İslam tarihiyle bir bağını kurmakta, yine şekillerin çeşitli ayetler ve sembollerle ilişkisini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunların en başında nur-ı Muhammedî, nur ayeti, kandil sembolü gibi meseleler gelmektedir. Yazar yine bu bölümde kalem, nokta, harf, nun harfi, künfeyekün ifadesinin de taclarla münasebetine değinmektedir.

Terkler/dilimler ne anlama geliyor?

Gerek kitabın muhtevasının gerek tac meselesinin daha iyi anlaşılabilmesi için kitaptan bazı bilgiler nakletmek istiyorum. Bazı sufilerin başlarına giydikleri bizim genel manada sarıklı takke dediğimiz tacların bazılarında terk (dilim) olma. Bazılarında bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on iki, on üç, on dört, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi, yirmi dört, yirmi sekiz, otuz üç, kırk, kırk dört dilim (terk) olur. Sufiler bu dilimlemelerin her birine bir anlam vermişlerdir. Yani terklerin her birinin sembolize ettiği bir anlam bulunur. Örneğin tek terk yahut terksiz oluşu baştaki tacın Allah’ın mutlak birliğine işaret ettiği şeklinde yorumlanmış. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in nübüvvet ve velayetteki önceliğine ve ferdiyetine işaret olduğu da ifade edilmiştir. Bu tac genellikle Mevlevîler ve Şazelîler tarafından kullanılmıştır.

İki terk ise zahir ve batın dengesine işaret etmekte olup bu tür taclar Kalenderî, Kadirî ve Nakşî-Özbekîler tarafından giyilmiştir.

Üç terk de, bir görüşe göre, terk-i dünya terk-i ukba, terk-i terk; diğer bir görüşe ise ruh-ı hayvanî, ruh-ı insanî, ruh-ı sultanî anlamlarına gelmektedir. Başka bir bakışa göre ise üç terk Allah, Rahman, Rahim isimlerine bir işaret olarak görülmüştür. Bu tacı ise bazı Kadirî ve Nakşî dervişlerinin giydiği söylenir.

Dört terk ise, ya ilk dört halifeye işaret olarak ya da şeriat-tarikat-hakikat-marifet kapıları olarak yorumlanmıştır.

Beş terk, İslam’ın beş şartını, hazerat-ı hamseyi, beş vakit namazı, letaif-i hamseyi (kalp, sır, ruh, hafi ve ahfa) sembolize etmektedir.

On dokuz terkli tac, Rifaî tarikatının Keyyalî kolu mensuplarınca giyilmiş ve tactaki terk sayısı besmelenin harf sayısına işaret ettiği söylenmiştir.

Kırk terkli taclar genellikle Halvetî mensuplarınca giyilmiştir. Halvete, dolayısıyla erbaine çok önem veren Halvetîler, kırk terk ile erbaine işaret etmişlerdir. Yine kırk terkli tacın, giyen kişinin günde kırk kez miraca yükseldiğine bir ima olduğu söylenmiştir.

Son söz teşekkür

Son olarak yazarın çabasına da değinmek gerekir. Kılık kıyafet, âdâb, tac ile ilgili toplamda 69 yazma eseri kaynakçasında gösteren yazarın nasıl zorlu bir yolculuk neticesinde tezini ortaya koyduğunu, yazma eserler arasında gezinenler iyi bilir. Yazarın emeklerinin tez.yok.gov.tr (Ulusal Tez Merkezi) adresinde mahpus kalmaktan kurtaran yayınevi de önemli bir işe imza atmış. Sadece ilgililerin alıp okuyabileceği, bir sürü teferruatla dolu bu eseri basmak neticede her yayınevinin işi olmasa gerek.

 

İsmail Demirel

YORUM EKLE
YORUMLAR
Mustafa Küçük
Mustafa Küçük - 11 ay Önce

Bu güzel eserle ilgili muhteşem çalışmayı bizlere sunduğunuzdan dolayı Rabbim ebeden razı olsun. Bayıldımmmm, çok sevindim...