Nefes Yayınları’ndan çıkmış olan “Tasavvuf İlmine Giriş” kitabını okumama sebep, yazarı hakkında gözüme çarpan bir cümle oldu. Daha doğrusu cümlenin başındaki “İbnü’l Arabî yorumcularından biri olan Dâvûd el-Kayserî” ifadesi… Belki buna Hazreti Şeyhül Ekber’in, şahsına münhasır çekim gücü diyebiliriz. Allah, her daim bu çekim gücünün tesiri altında kalmayı lütfetsin.
Karşımızda ağır ve yoğun bir metin var
Tasavvuf İlmine Giriş, konusu ağır, anlatımı klasik ve teoriye dayalı bir eser. Sayfalar ilerledikçe anlaşılıyor ki, Dâvûd el-Kayserî bu kitabında gerek felsefecilere, gerek de kelamcılara Tanrı, kâinat ve insan konularında yanılmakta olduklarını anlatmayı hedeflemiş. Bu sebeple de onların aşina oldukları teorik ve felsefî bir üslubu; başka bir ifade ile kendi üsluplarını kullanmış. Ne kadar sadeleşmiş olursa olsun dönemin dili de işin içine girince, kitabı azami dikkatle okumak gerekiyor. Şayet konular türlü hikâyelerle izah edilip örnekler verilerek anlatılma yoluna gidilseydi, sanırım anlamak okuyucu için biraz daha kolay olurdu; ama az evvel yazdığım gibi eser, felsefecilere bir cevap niteliği taşımasından ötürü şekli bu olmak zorunda.
Tasavvuf İlmine Giriş, Dâvûd el-Kayserî’nin, “Risâle fî İlmi’t-Tasavvuf” ve “Şerhu Te’vîlâtı Besmele” isimli iki risalesinin tercümesi niteliğinde. Dâvûd el-Kayserî, risalelerin ilkinde İbnü’l Fârız’ın bir kasidesinden, ikincisinde -kendi şeyhi de olan- Abdürrezzak Kâşânî’den yola çıkmış. Haliyle eserin bütünü içinde vahdet-i vücûd ve onunla alakalı meseleler işlenmiş. Konu vahdet-i vücûd olunca eserde sıklıkla “Şeyhimiz” diyerek İbnü’l Arabî Hazretleri’ni işaret eden cümlelere rastlanıyor. Onun bu mevzudaki görüş ve yorumları eserin bel kemiğini oluşturmuş.
Muhammedî velâyetin hâtemi
Dâvûd el-Kayserî eserinde, bu sıfatı İbnü’l Arabî Hazretleri için kullanıyor ve onun son derece tesirli şu sözüne yer veriyor: “Beni yalnızca, ‘Ey O’nun kulu!’ diye çağırınız. Çünkü bu en şerefli adımdır.” Kitapta ayrıca Sadreddin Konevî ve Cüneyd-i Bağdâdî ve daha pek çok evliyanın görüşlerine yer verilmiş.
Tasavvuf İlmine Giriş, diğer pek çok “mana hacmi, madde hacminden geniş” eser gibi… Katmer katmer açılan konular, işlenirken anlaşılmadık -anlatılmadık- hiçbir ayrıntı kalmasın dercesine dipnotlarla desteklenmiş. Şöyle izah edeyim; tamamı 189 sayfa olan kitabın 93 sayfası dipnot! Bilmem anlatabildim mi?
Tasavvufa meraklıysanız, konunun ilmî yönüyle alakalı ve bence bir nevi ders kitabı niteliğinde olan bu eseri okumalısınız. Ancak elinizde tuttuğunuzun, okurken gözlerinizin yaşaracağı, hislerinizin coşacağı bir kitap olmadığını bilerek; bir tür tasavvufun anayasası olduğunu düşünerek başlayın okumaya. Hiç şüphesiz çok faydalanacaksınız ve kitabı bitirdiğinizde tasavvufa dair pek çok sorunun cevabını bulmuş olacaksınız. Varlığın mertebeleri, tevhidin mertebeleri, peygamberlik, velilik… Hele bir “cem” anlatımı var ki… İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Belki de bir şey söylememek en doğrusudur. Salik, sülûk ve sülûk edilenin olmadığı bir hal nasıl anlatılabilir? Okyanusa yelken açmak gibi… Ustalık ise, gemiyi batırmadan kıyıya varmak. Bunu da cem’den sonraki bölümde bulacaksınız. Çok hassas konular bunlar. Şüphesiz her okuyucu kendi idrakince nasiplenecektir.
Varlık’tan gayrı ne var ki?
Düşüncem o ki, bu tür kitapları tamamı ile anlamak hedef olmamalı. Hedef, içinden kendimize lazım olanı arayıp bulmak ve onu hayata geçirmek olmalı. Bu kitap bana bir kez daha anlattı ki varlık tek! Bir anlamda okuyan, yazan ve hatta kitap dahi… Hal böyle olunca temkine sarılmamız ve bakışımızı temizlememiz gerekiyor. Zira yan bakıp, hâşâ beğenmediğimiz, sevmiyorum dediğimiz hiçbir zerre yok ki anlatılan bu “varlıktan” ayrı olsun. Sanırım kitaptan payıma düşeni buldum. Allah yaşamayı nasip etsin. Ümit ediyor ve inanıyorum ki her kim Tasavvuf İlmine Giriş’i bu niyetle okursa, Hazreti Şeyhül Ekber kendisine lazım olanı ikram edecektir.
Tasavvuf ilmine girmek bu kadar karmaşıkken, bilmem girdikten sonra neler oluyordur? Ne diyelim? Korku ve ümit arasında durmaya devam. Dâvûd el-Kayserî, kitabın bir yerinde şu güzel duayı ediyor: “Allah bizi ve sizi kulluğun kemâli ile muhakkiklerden ve rubûbiyet âdâbı ile edeplenenlerden eylesin!” Âmin!
Zeynep İnan yazdı
Şu 8 paragraflık tanıtım yazısında kitabı kimin çevirdiğini öğrenemedik. Anlaşılan yazıyı yazan için bu noktanın hiçbir önemi yok ama bizim gibi düşünenler için hayati ehemmiyete sahip. Neyse bir yerden öğreneceğiz artık