Tasavvuf Anadolu'da kurucu bir işlev gördü

Ercan Yıldırım 'Anadolu'da İslâm Ruhu' kitabında Anadolu’nun İslâmlaşma sürecinin devam eden bir süreç olduğunu söylüyor. Hatice Ebrar Akbulut yazdı..

Tasavvuf Anadolu'da kurucu bir işlev gördü

https://www.ktpkitabevi.com/urun/anadoluda-islam-ruhu-121300007Anadolu, Doğu ile Batının kaynaştığı, kucaklaştığı, karşılaştığı coğrafyadır. Anadolu, savaş-barış, bolluk-darlık, sıkıntı ve ferahlık zamanlarına şahit olmuş güzide bir coğrafyadır. Yeryüzündeki hiçbir coğrafyada rastlanılmayacak zenginliğe, berekete, medeniyete sahne olmuştur. Anadolu insana/ insanlığa zengin bir kültür mirası sunar. Anadolu'yu anlamak, tanımak, Anadolu'da meydana gelen gelişmeleri bilmek, bugünümüzü anlamlandırmamız ve yaşananları bir yere koymamız açısından bize yardımcı olacaktır. Ercan Yıldırım'ın Dergah Yayınları'ndan çıkan Anadolu'da İslâm Ruhu isimli kitabı ismiyle müsemmâ bir kitap. Yıldırım kitapta gaza, gazi, vatan, millet, ulus, Doğu, Batı, kapitalizm, tasavvuf ve daha birçok kavram üzerinden İslam'ın Anadolu'daki serencamını aktarıyor.

Anadolu'da İslâm Ruhu, bir başkaldırı kitabıdır diyebiliriz. “Bu kitabı, bugün Türkiye’de insanların Tevfik Fikret ile aynı görüşü paylaşır duruma gelmeleri üzerine yazmaya karar verdik.” diyor Ercan Yıldırım. Tevfik Fikret’in “Haluk’un Amentüsü” şiirinde yoğun derecede hissedilen inanç ve medeniyet bunalımına aksi bir duruş vardır Anadolu’da İslâm Ruhu kitabında. Yıldırım farklı yaklaşımlar öne sürer; sorular sorarak okuyucuda dikkat uyandırması, okuyucuya sunduğu cevapları temellendirerek, sağlam dayanaklarla vermesi kitabı güzel hâle getiren unsurlardan. Kitapta, salt tarih değil, yer yer ekonomi, edebiyat, sanat, kültür, din konularına da yer veriliyor. Kitap, ‘sıkıcı bir tarih’ olarak değil; ‘canlı ve zengin bir tarih’ perspektifiyle okuyucuya sunuluyor. Yıldırım her ne kadar “Ben bir tarihçi değilim. Yazdığım kitabın tarih ilminde, metodolojisinde ve tarihî hakikatler bağlamında bir yenilik getirdiğini iddia edemem.” dese de, kitap hem geçmişimiz hakkında bize fikir veriyor, hem de ileriye dönük fikirler geliştirmemizi sağlıyor. Mühim olan şey, bir kitabın okuyucunun kafasında ‘kendine getirici bir soru’ bırakmasıdır. Bir kitap bunu yapabiliyorsa, o kitap ve onun müellifi amacına ulaşmış demektir. Bu anlamda Anadolu’da İslâm Ruhu, yeni bir ufuk çizgisi sunarak, “Biz kimiz, nereye aitiz, nereden geldik ve nereye gideceğiz?” sorularını düşüncemizde faal hâle getiriyor.

Anadolu, İslâm’ın savunmasının başladığı yerdir

Tarih şuurunun, bir milletin her ferdinde, bilhassa aydınlarında olması gerekir. Güncelin esiri olan zihinlerimiz, geçmişin derinliklerinde yolculuğa çıkamayacak kadar tembelleşti. Güçsüz bir kafa ve hissiz bir kalp, güncelin yoğunluğundan ve bombardımanından bize kalanımız, bakiyemiz. “Tarihin sesi kısık, güncel avaz avaz bağırıyor.” diyen Yıldırım, ahenkli bir şekilde birbiri ardına gelen konularla geçmişi, güncelin önüne alıyor. Güncelin de geçmişin içinde bir yerlerde yaşanmış olduğunu, çözümsüz olmadığını vurguluyor.

Kitapta dikkatimi çeken diğer bir husus, Türklere özgü fetih hareketleridir. Türkler fethettikleri yerlerde asla asimilasyon hareketlerine girişmemişlerdir. Bu bir milletin kendine olan güvenini, inancını gösterir. Fakat Batılılar, ele geçirdikleri yerlerde gövdede baş bırakmamacasına saldırgan ve öldürücü olmuşlardır. Zorlama politikası gütmeyen Türklerin karşısında, zorlama politikasını sonuna kadar kullanan, ele geçirdikleri yerleri talan ederek, Hristiyanlaştırmaya çalışan Batılılar vardır. Batılıların kesintisiz devam eden bu politikası günümüzde dahi hissedilebilmektedir. Haçlı Seferleri'yle İslâm’a karşı çıkan Batılılar, tehlike olarak gördükleri Türkleri bertaraf etmek istiyorlardı. Bertaraf edememişlerdi ama Anadolu’daki Türk tehdidini azaltabilmişlerdi. Haçlı Seferleri Müslümanları biraz silkeledi ve onlara misyonlarını yeniden hatırlattı. Müslümanların kurduğu yaşam alanını tehlike olarak gören Avrupalılar, Haçlı Seferleri'yle bu düzene darbe yapmak istedi. Tamamen olmasa bile başarı sağladılar. Çünkü Batı kendi güvenliği için İslâm’ın berhava olmasını istiyordu. Bunun için Ortadoğu’nun sarsılması, oradaki düzenin bozulması yeterliydi. Bugün Ortadoğu hâlâ yangın yeridir. Anadolu’da İslâm Ruhu, geçmişin ardıllarının bugün de bariz görülüyor ve devam ediyor olmasına dikkat çekiyor, Türkleri/Müslümanları silkelenmeye, gücünü toplamaya çağırıyor. Bu iradenin ve ruhun halen mevcut olduğunu savunuyor Yıldırım ve şöyle diyor: “Anadolu, İslâm’ın savunmasının başladığı yerdir.”

Anadolu’nun İslâmlaşma süreci devam ediyor

Ercan Yıldırım, gaza-fetih-cihad açısından ve tasavvuf açısından da Anadolu’nun İslâmlaşmasını inceliyor. “Anadolu’nun İslâmlaşması birçok farklı unsurun, anlayışın, düşüncenin bir araya gelmesiyle oluşmuş blok bir yapıdan mürekkeptir. Zaten hayret edilen de bu kadar ayrı ve her an birbirine cephe alabilecek unsurun mezcedilerek, millet hâline gelmesidir. Bu farklı etnik yapıların üzerinde ittifak ettiği tek hakikat İslâm’dır.” Anadolu bu zenginliğin içerisinde kendisini birleyici/toparlayıcı bir değerin, İslâm’ın öncülüğünde zeminini sağlamlaştırmıştır. Bu zemini sağlamlaştırıcı unsurlardan birisi de tasavvuftur. “Tasavvuf, hangi şubesiyle olursa olsun Türklerin müşterek his, fikir ve güç olarak birlik olmalarını sağlamıştır.” Tasavvuf Anadolu’da kurucu bir işlev görür. Gönül kurma fikri, şehirlerin kurulmasına vesile olmuştur. Ayrıca Anadolu’da serpilen tasavvufi kurumlar, Anadolu’daki akidenin, inancın sağlam kalmasını da sağlamıştır. Bunu kavîleştirenler Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş, İbn Arabî, Aşık Paşa gibi değerli mutasavvıflardır. Anadolu, İslâmlaşmasını bu velilere borçludur. Bugünkü sistem ve formasyon buna müsaade etmese de Yıldırım umutludur, hiçbir şeye “O artık geride kaldı” muamelesi yapılmazsa, zirveye koşar adım çıkabileceğimizi söyler.

Modernitenin ve kapitalizmin de Türklerdeki dirlik ruhunu öldürdüğünü düşünen Yıldırım, bu unsurların Türklerin hayatına nüfuz etmesiyle, Türklerin gerilemeye başladığını düşünür. “Türkler zamanın icablarından geri kalmama adına teknoloji ve teknik gelişmeleri almaya çalışırken bir anda kendilerini rasyonalitenin, pozitivizmin kucağında buldular. Gelenek reddedildi, İslâm’ın ve Müslümanların ‘metafizik’ ve yaşayan her türlü dinamikleri tarihin çöp sepetine atıldı.”

Kitapta ideolojiye hapsolmamış bir İslâm ve Türk portresinden bahsedilir. Anadolu’nun İslâmlaşmadan önceki tablosu ve İslâmlaştıktan sonraki tablosu anlatılır. Bu süreçte etkili olan faktörler hem zengin soru ve cevaplarla, hem de tarihî vesikalarla verilir. Anadolu’nun İslâmlaşmasında sadece gaza ideolojisiyle değil, ahlakla, ilimle, sistemle, yazıyla, edebiyatla yol alındığını vurgulayan Yıldırım, bugün Türkiye’de bu kaygıların yok olmak üzere olduğu uyarısını yapıyor. Kitaba göre yapılacak olan şey şudur: Müslümanlar ilkin kendilerine ait bir dünya kurma fikri etrafında toparlanmalıdır. Ayrıca Anadolu’nun İslâmlaşması, tarihte kalmış, devri geçmiş ve bugüne söyleyecek bir şeyi olmayan dönem olarak görülmemelidir. Çünkü Anadolu’nun İslâmlaşma süreci hâlâ tamamlanamamış, donmamış, devam eden bir süreçtir.

Hatice Ebrar Akbulut yazdı

YORUM EKLE