Osmanlının son dönemi olan 19. yüzyıldan başlayarak tesirleri günümüze kadar gelen büyük kargaşalardan herkes ve her kurum nasibini almış. Halkın maneviyatı kırılmış, şeriat unutulmaya yüz tutmuş. Moğol istilasından daha beter bir istila meydana gelmiş ve sonuç itibariyle Osmanlı-İslam coğrafyası çözülmeye ve dağılmaya başlamış. Bugün Osmanlı bakiyesi dediğimiz topraklarda suların durulmayışı, mezkûr dönemdeki kargaşanın tesirinin devam ettiğini gösteriyor.
Bir tasavvuf toplumu olarak niteleyebileceğimiz Osmanlının son döneminde, tarikatlar da umumi bozulma ve çözülmeden nasibini almıştır. Şeraite mugayir unsurlar nedeniyle tarikatlar neredeyse aslî işlevini yitirmiştir. İşte bu son dönemde Zü’l-cenaheyn Mevlâna Halid-i Bağdadî Hazretleri, Hızır gibi yetişmiş ve Osmanlı coğrafyasında yaptığı hizmetlerle, yetiştirdiği öğrencilerle devlet-millet birlikteliğini hem maddi âlemde hem de gönüllerde yeniden tesis etmiştir.
Yüzden fazla halifesiyle başta Anadolu ve Ortadoğu olmak üzere Rumeli, Kuzey Afrika, Orta Asya’da Nakşibendîlik’in canlanmasını sağlamıştır. Bu nedenle güneşlerin güneşi (şemsü’ş-şümûs) şeklinde tavsif elden Mevlâna Halid-i Bağdadî’den sonra Nakşî yolu Halidiyye olarak anılmaya başlanmıştır. Halidîlik Türkiye’de o kadar derin bir iz bırakmıştır ki, halihazırda Türkiye’deki tasavvufî cemaatlerin birkaçı hariç hemen hepsi silsile itibariyle Mevlâna Halid-i Bağdadî hazretlerine dayanmaktadır.
İşte ülkemizde Mevlâna Halid-i Bağdadî’ye isnat edilen silsilelerden biri de İskenderpaşa Cemaati olarak bilinmektedir. Cemaat, M. Esad Coşan, Mehmet Zahid Kotku, Ömer Ziyaeddin Dağıstanî, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî ve Ahmed Ervadî yoluyla Mevlâna Halid’e (ks) bağlanmaktadır.
Müritlere nasihat ve onların arkadaşlıkları hakkında bir risale
İskenderpaşa Cemaatini eserleriyle ve adabıyla şekillendiren Ahmed Ziyaedin Gümüşhanevî hazretleridir. 1813 yılında doğup 1893 yılında vefat eden ve Süleymaniye Camii haziresine defnedilen Gümüşhanevî hazretleri hem bir tarikat piri, hem de bir âlimdir. Hazret, özellikle hadis ilmine verdiği önemle bilinmektedir. Nitekim yazıp derlediği onlarca Arapça eser arasında hadis kitaplarının önemli bir yeri vardır. Bu kitaplardan biri de çok meşhur Ramuze’l-Ehadis’tir. Ki bu hadis mecmuası o günlerden bugüne Gümüşhanevî dergâhlarında ders kitabı olarak okutulmaktadır. Hazret de bizzat hadis okutmuş ve tekkesini bir darulhadise çevirmiştir adeta. Bu hadis kitabıyla ilgili ilginç bir anekdot da şudur ki, Milli Gazete her gün bu hadis kitabından bölümler yayınlamak suretiyle mecmuayı yıllardır neşretmektedir. Bunda gazete sahiplerinin ve gazetenin siyasî görüş olarak bağlandığı Milli Görüş’ün lideri merhum Necmettin Erbakan’ın da Gümüşhanevî yolunun sürdürücülerinden Mehmed Zahid Kotku hazretlerinin talebelerinden olmasının bir ilgisi zannederim ki vardır.
Aralarında Kastamonulu Hasan Hilmi, Safranbolulu İsmail Necati, Dağıstanlı Ömer Ziyaeddin, Tekirdağlı Mustafa Fevzi, Lüleburgazlı Mehmet Eşref Efendi gibi 116 kişiye hilafet veren Gümüşhanevî hazretleri, Nakşibendîlik yoluyla İslam’ın Çin’e kadar taşınmasını, yayılması sağlamıştır. Ki daha sonra Çinli Hoca lakabıyla anılan müritlerinden Lüleburgazlı Mehmet Eşref Efendiyi irşat maksadıyla Çin’e göndermiştir. Bu anlamda Gümüşhanevî hazretleri Halidîlik’in yayılmasında ve Osmanlı coğrafyasında maneviyatın yeniden yeşermesinde büyük gayretler sarf etmiştir.
Gümüşhanevî hazretlerinin elimizde Musahabetü’l-İhvan adıyla basılmış bir metni var. “Müritlerin Arkadaşlığı” şeklinde Türkçeleştirilmiş olan bu metin, aslında 73 beyitten meydana gelen bir manzume. Manzumenin kim tarafından nazmedildiği bilinmiyor. Ancak hazretin bir müridi tarafından nazmedildiğini düşünüyoruz. Zira manzumenin, Gümüşhanevî hazretlerinin sohbetlerinden yararlanılarak kaleme alındığı anlaşılıyor. Şiirin başında, Hazihi’r-Risaletü’l-Manzumetü fî Hakkı’n-Nasihati ve Musahabeti’l-İhvan ibaresi yer alıyor. Bu ibareye göre, risalenin, müritlere nasihat ve onların arkadaşlıkları hakkında olduğunu anlıyoruz.
Bu risaleyi, bir adab-ı muaşeret, bir görgü kitabı olarak da okumak mümkün
Tasavvuf kültürünün yaşatılması ve tarikatlardaki müritlerin seyr-i süluku için adap kitapları çok önemlidir. Adap kitaplarında genellikle tevhitten, akaidden, inanç esaslarından, Allah sevgisinden, Peygamber sevgisinden ve ahlaktan bahsedilir. Gümüşhanevi hazretlerine nispet edilen bu risale gibi eserler ise, yok denecek kadar azdır.
Türkiye’deki tasavvuf yayıncılığının son dönemdeki önemlisi mümessillerinden gördüğümüz Semerkand Yayınlarının bir markası-yan kuruluşu olan Şadırvan Yayınları, Gümüşhanevî hazretlerinin mezkûr eserini gün yüzüne çıkartarak tasavvuf-tarikat kültürümüze maddede küçük manada büyük ve latif bir hizmette daha bulunuyor. Kitap Ali Sözer tarafından yayına hazırlanmış. Yedi İklim dergisinde yayınladığı şiirlerinden ve Aşkar dergisinde yayınladığı şiir çevirilerinden hatırlayacağımız Ali Sözer, kitapçığın başına Gümüşhanevî hazretlerinin hayat hikâyesini koymuş. Bu bölüm, Diyanet İslam Ansiklopedisinden ve Hüseyin Vassaf Efendinin Sefine-i Evliya’sından yararlanılarak hazırlanmış. Yine bu bölümde Musahabetü’l-İhvan adını taşıyan bu eser hakkında bilgiler verilmiş. Giriş bölümünden sonra esere geçilmiş, karşılıklı sayfalar halinde, manzum metnin Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine çevrilmiş hali ile sadeleştirilmiş hali verilmiş.
Bu metni sadece tarikat erbabına hasretmek de gerekmez kanaatindeyim. Özelikle din-iman kardeşliğinin Kur’an-ı Kerim’de zikredildiğini, hadislerde bu konuya sıklıkla değinildiğini biliyoruz. Bu anlamda bu küçük eserde yer alan nasihatler sadece aynı tarikata müntesip ihvanın değil, aynı dine inanan ihvanın da birbirleriyle olan münasebetini tanzim ve tertip edecek yeterliğe sahiptir. Bu bakımdan bu risaleyi, bir adab-ı muaşeret, bir görgü kitabı olarak da okumak mümkün. Hadd-i zatında bir tasavvuf toplumu olan Osmanlı toplumu için düşündüğümüzde, bunun gayet tabiî olduğunu görürüz. Bugünün Müslümanlarının da, kardeşlik ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda müracaat edebileceği bir eserdir diyoruz Musahabetü’l-İhvan için.
İsmail Demirel, ‘İlahî! Nasihat alanlardan eyle!’ diye dua ederek okudu