Tarifi zor bir kadın: İsabella Eberhardt

Kapağında Avrupalı bedevi, anarşist Müslüman, sufi ve seyyah ibarelerini görünce merak edip okumaya başladığım bir kitap oldu Emine K. Arslaner’in yazdığı “İsabella Eberhardt” isimli eseri. İsmail Güleç yazdı.

Tarifi zor bir kadın: İsabella Eberhardt

Kapağında Avrupalı bedevi, anarşist Müslüman, sufi ve seyyah ibarelerini görünce merak edip okumaya başladığım bir kitap oldu Emine K. Arslaner’in yazdığı İsabella Eberhardt isimli eseri. Emine Arslaner böylesine hem birden fazla özelliği olan hem de önemli olaylar içinde bulunmuş bir hanımı elinden geldiğince tanıtmaya, anlatmaya çalışır.

Böyle insanların biyografisini yazmak kolay değildir. Çok farklı şekilde ve farklı bakış açılarına göre yazılabilir. Bu kitabı genel biyografi olarak değerlendirebiliriz. Yazar, yararlandığı kaynaklar Almanca ile sınırlı ve az olmasına rağmen konuyu genel olarak vermek bakımından başarılı sayılabilir. Kitapta zaman zaman ancak bir romanda görebileceğimiz benzetme ve tasvirler görüyoruz. İsabelle’nin çok yönlü bir kadın olduğunu söylemiştik. Bu nedenle onun hayatı üzerinden birçok tarihi olay incelenebilir. Rusya’dan kaçmak zorunda kalan aristokrat bir ailenin ferdi olarak Rusya’nın komünistliğe geçiş devri, Avrupa’nın ortasında mülteci bir ailenin çocuğu olmak, Fransa’nın Kuzey Afrika sömürgeleri ve uyguladığı politikalar, Kuzey Afrika Müslümanlarının bağımsızlık mücadelesi, Batı’nın Ortadoğu’ya bakışı ve yaklaşımı, Kuzey Afrika tasavvufu ve mutasavvıfları, Avrupa’da Müslüman olmak, feminist hareketler ve daha birçok konu İsabella’nın hayatı üzerinden değerlendirilebilir. Bu kadar çok ve birbirinden farklı konulara değinen bir hayatın uzun olduğunu düşünebilirsiniz ama öyle değil. İsabella çok genç yaşlarda, 27 yaşında vefat eder.

Bir psikolog veya psikiyatrist tarafından da yazılmadıkça onu layıkı veçhile tanıyacağımız kanaatinde değilim. Gurbette yaşayan dul bir kadının babası belli olmayan bir çocuğu olmanın ne demek olduğunu ve bu durumun ne tür travmalar yaşatabileceği, sıradan birinin altından kalkacağı bir konu değil zannımca. Her biri bir başka psikolojik sorunla ma’lul kardeşleri olan İsabella’nın sonraki hayatında çocukluk döneminin ve ailesinin de etkisi olmalı mutlaka. Bir diğer önemli bulduğum nokta bir kadının biyografisinin bir kadın tarafından hazırlanması. Ancak yazar, İsabella hakkında yazılanlardan etkilenmiş olmalı ki hep onu koruma ihtiyacı hissetmiş ve savunmuş eserinde. Yazarın İsabella ile ilgili bazen aşırı bulduğum yorumları olsa da bunu yazarın haksızlığa uğradığını düşündüğü birinin hakkının teslim etmek için gösterdiği gayrete bağlayabiliriz.

İsabelle’nin Türklerle karşılaşması

İsabella’yı diğer insanlardan farklı kılan birtakım özellikleri var. Vaftiz edilmemesi ve Müslümanlığı seçişi gibi. Bunda onu yetiştiren Trofimovski’nin de etkisi var. Rahipken dinini reddeden, hiçbir baskıcı ve aşırı kuralcı düzeni kabul etmeyen yani anarşist ruhlu olan bu öğretmen İsabelle’yi de kendisi gibi yetiştirir. İsabelle’nin hayatında Türkler de var. İlk kez Cenevre’de karşılaşıyor Türklerle. Dönemin isyankâr gençleri Jön Türklerin sayesinde Türklere karşı muhabbet besliyor. İkincisi kendisiyle evlenmek isteyen, genç bir diplomat Ahmet Reşit Bey. Üçüncüsü ise Atatürk’ün kendisine mektup yazdığı bir Fransız general ile arkadaş olması.

İsabella’yı farklı kılan özelliklerinden biri de erkek kıyafetleri giymesi. Bunun birkaç sebebi var: Kadın elbiselerine göre daha rahat olmaları, kendisini erkeklerden koruduğunu düşünmesi ve erkeklerle daha rahat sohbet edip, bilgi almasını sağladığı için. Aslında onun şahsiyetinin, kadın-erkek eşitliğine inanmasının ve bir erkek gibi büyütülmesinin de bunda rolü olmalı. İsabella’nın Müslümanlığı ve mutasavvıflığı da bildiğimizden biraz farklı. Birden fazla erkekle evlenme noktasına gelen, çabucak aşık olan, evlendikten sonra da erkeklerle sohbet etmekten çekinmeyen, zaman zaman aşırı alkol tüketen ve mükeyyefat kullanan, dans eden,  dinin pratiklerine düzenli riayet etmeyen, kadın-erkek konusunda döneminin ötesinde bir feminist. Mutasavvıflığı ise merak ettiği insanları daha yakından tanımaktan başka bir şey değil.

Hayatındaki önemli isimler

Onun hayatındaki önemli isimlerden biri de Cemalettin Afgani’nin yakın arkadaşların biri olan Abu Naddar Yakub Sanu adında Paris’te yaşamak zorunda kalan Mısırlı bir entelektüel. Sıkıştığında başvuracağı, Arap ve İslâm dünyasının kapılarını ona açan, kapandığı zamanlarda da açacak anahtarı veren bu adam, Yahudi bir anne ve Katolik İtalyan bir babanın Müslüman oğlu. İsabella gibi bir aksiyonerin, ne yaptığını bilen bir kadının yazmaması da düşünülemezdi. Sağlığında yazıları muhtelif dergilerde yayınlanır. Kitapları ise ancak ölümünden sonra yayınlanabilir. Kitap, bize İsabella hakkında tam bir hüküm verecek kadar açık ve net bilgiler vermiyor. Her ne kadar yazar İsabella’nın samimi bir Müslüman olduğunu düşünse ve bizi ikna etmeye çalışsa da özellikle suikasta uğraması, Fransız yöneticilerle yakın mesai içinde olması, her iki taraftan da düşmanlarının olması, Kuzey Afrika Müslümanlarının siyasi ve askeri mücadelelerine destek verdiğine dair bilgilerin olmaması, gazeteci olarak bölgeyi gezmesi, yaşantısı ve daha birçok olay İsabella ile ilgili daha derin ve detaylı araştırmalara ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Umarım Emine Arslaner’in açtığı bu kapıdan giren ve daha ileri götüren başka araştırmacılar çıkar.

Kitabın Ortası dergisi, Eylül 2019, sayı 31

YORUM EKLE
YORUMLAR
Esma Can
Esma Can - 4 yıl Önce

Hayli iddialı kapağı ve başlığı ile dikkatimi çeken bu kitabı okuduğumda işlerin bizim bilmediğimiz bir mekanizma üzerinden yürüdüğünü alenen görmüş gibi oldum. Selam ve dua ile