Hüseyin Su
Hangi şehre, hangi kasabaya gidilirse gidilsin, mutlaka ilk uğranılması gereken yerler, ilk önce ve hiç tereddüt etmeden çalınacak kapılar, oradaki kitabevleri, dergi büroları, kültür ve düşünce evleri ya da “merkez insan”ların kişisel büroları ve evleri olmuştur. Herkesin hem çok iyi bildiği hem de mutlaka en güzel şekilde karşılanıp ağırlanacağından emin olduğu en sağlam adreslerdir bu müstear adreslerin hepsi de.
Müstear Adresler, Hüseyin Su’nun kişisel tarihine not düşerken edebiyat dünyamızın yakın geçmişine de ışık tutuyor. Unutulmayan mekânlar, Âkif Emre, Nuri Pakdil gibi unutulmayan kişilerle örülü kaleler olarak zamanın yıkıcılığına meydan okuyor.
Yasemin Yıldız
Annem, ölümün varlığının bu dünyadaki en güzel şey olduğunu söyler dururdu fakat yaşım ilerlemesine rağmen ne demek istediğini bir türlü anlayamadım. Belki de denizleri, dağları, çölleri görmediğinden böyle konuşurdu. Poyrazı camdan sarkıttığı vücudu kadar hisseden biri, başka ne düşünebilirdi ki. Belki de her zaman olduğu gibi doğruyu konuşur, ben onun söylemek istediklerine akıl sır erdiremezdim.
İlmek Hatası, yazarını edebiyat dünyasına taşırken okurunu da yirmi üç öykü vadisinde unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor. Yasemin Yıldız’ın gördüğü şeyi derinleştirme ve yeniden yorumlama başarısı, öyküleri katman katman zenginleştiriyor. Bu yolculukta anlatıcının ve elbette okurun en büyük rehberi, bir annenin bilgece yorumları.
Ahmet Akarsu
Demir parmaklarında duyduğun sarkaç, gitgide ne kadar benziyor yüzüne ki rüyan
-Da tepsi
-De kano, bir çamur gülüş
-Tür yarılan, gibi akan şehir de
Hasılı kemik küreklerin, yüklenir yorgunluğunu
Şehrinin
Ağaç diplerinden!
Ünzile Akkan
İhtiyar, pencerede yoktu. Perdenin arkasına saklandığını düşündüm. Yarı açık camı yavaşça ittim. Yoktu. Duvardaki resmini gördüm önce. Küflü çerçeveden sızan nem, resmi sarartıp geriye buruşuk bir yüz bırakmıştı. Saçı, yüzü, hatta gözleri net değildi. Odadaki her şey gibi resim de eskimişti. Tavandan sallanan karanlık ampul kendini aydınlatabiliyordu sadece. Eşyaları ve bizi nasıl öldüreceğini seçmişti ihtiyar. Her şeyin üstünde bir hâkimiyeti vardı ve gülümseyerek çürütüyordu bizi.
Bacalardan gökyüzüne yükselen kirli dumanlar, yarı karanlık evler, meraklı ve tedirgin mahalleliler, ağaçların tepesinde kanat çırpan telaşlı kuşlar ve öykülerdeki kahramanların arasına birer gölge gibi sokulan yabancılar... Telli Dastar, satırlarında taşıdığı esrarın okuyucu tarafından çözülmesini düşleyen hikayelerle dolu.