Sühreverdi’den ülke yönetimine dair ilke ve esaslar

"Yazar bu dünyayı bir bahçeye benzetmiş; bahçenin duvarlarını da devlet olarak görmüştür. Eserde ülke yönetiminde yöneticilerin dikkat etmesi gereken esaslar, iyi bir yönetim gerçekleştirmek için izlenecek yol, ülkeyi yöneten hükümdarların sahip olması gereken karakter özellikleri anlatılmaktadır." Deniz Gökkan derledi.

Sühreverdi’den ülke yönetimine dair ilke ve esaslar

Ebu Necib Sühreverdi, asıl adı “Nehcü’s Sülȗk Fi Siyaseti’l Mülȗk” olan bu eserinde, ülke yönetiminin temel esasları ve devlet başkanlarının sahip olması gereken vasıflar üzerinde durmuştur.

Sühreverdi, İran’da doğmuş ve Hz. Ebubekir’in soyundan gelen bir sufi, fıkıh ve hadis âlimidir. Aynı zamanda Nizamiye Medresesi’nde de başmüderris olarak görev yapmıştır. O dönem ilmi bakımdan oldukça verimli olan gelişme ve değişimlerin yaşandığı bir çağdır. Ayrıca Haçlı Seferleri’nin de yaşandığı, Müslümanların savaş ve mücadele içinde olduğu yıllardır.

Yazar bu dünyayı bir bahçeye benzetmiş; bahçenin duvarlarını da devlet olarak görmüştür. Eserde ülke yönetiminde yöneticilerin dikkat etmesi gereken esaslar, iyi bir yönetim gerçekleştirmek için izlenecek yol, ülkeyi yöneten hükümdarların sahip olması gereken karakter özellikleri anlatılmaktadır. İyi bir yönetimde olması gereken belli başlı kurallar, dönemin şartlarına uygun olarak kitapta okuyucuya aktarılır. Ayrıca askerlik, ordu, vergi toplama, ganimetlerin bölüşülmesi, idarecilerin yönetimde takınması gereken üslup, hükümdarın idarecilere ve halka karşı tavrı detaylıca ifade edilir. Özellikle İslâm ülkelerinin devlet başkanlarının Allah’ın emirleri ve koyduğu yasaklara uyarak ülkede huzur, güven ve refahı sağlayabilecekleri; aksi takdirde ülkelerinin tarih sahnesinde etkisiz olacağı ve silineceği ifade edilir.

Devlet başkanlarının ülkeyi yönetirken adaletten ayrılmamaları vurgulanırken; onlarda olması beklenen iyi huylarla; istenmeyen kötü huylar detaylıca açıklanmaktadır. Yine yönetimde danışma yani istişarenin önemi dile getirilirken hükümdarların her daim İslâm dininin kıymetli âlimleri ve ileri gelenlerini yanlarında bulundurmalarını ve onların öğütlerini dinlemelerini bunun onları gerek dünya gerekse ahiret hayatında mutluluğa götüreceği söylenmektedir.

Dünyabizim Yayınları’ndan çıkan Ülke Yönetiminde İlke ve Esaslar'ın yazarı Sühreverdi, kendi kaleme aldığı önsözünde, bu eseri yazdıktan sonra dönemin bilginlere, âlimlere ve güzel ahlâka önem veren İslâm devleti hükümdarı Selahaddin Eyyubi’ye sunduğunu da ifade etmiştir.

Devlet Başkanının Ülke Yönetimindeki Önemi

İnsanlar ilk zamanlarda topluluklar hâlinde yaşamış, bu topluluklar yerleşik düzene geçişle birlikte yaşadıkları toprak parçasını vatanları olarak benimsemişlerdi. Bu toprak parçası üzerinde yaşayan, yaradılışları, amaçları birbirinden farklı olan insanlar zamanla nüfuslarının da çoğalmasıyla birlikte kendilerini yönetecek, işleri düzene koyacak, onlara gelebilecek zararları önceden görüp önleyebilecek tedbirleri alan, vicdanlı, adaletli bir yöneticiye ihtiyaç duymuşlardır. Bu devlet başkanları, idareleri altındaki toplulukları sağlam bir yönetim sistemiyle toparlayarak, zararlı faaliyetler yürütenlerin bu davranışlarını önlemek, mazlumların zulme uğramasını engellemek ve halkın mutlu, huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlamak için çalışırlar. Ayrıca bu sistemde, halkı zulümden kurtaracak, aralarındaki sorunları çözecek, haklı ile haksızı ayıracak, doğru, ölçülü, dindar devlet görevlileri, vali ve hâkimlere de ihtiyaç doğar.

Halk bir gemi gibidir. Okyanusun ortasında fırtınaya tutulup, azgın dalgalar içinde çaresiz kaldığında bu gemiyi yönetecek güven veren biri olmazsa hayatta kalmak imkânsız olur.

Toplumun ihtiyaç duyduğu bu devlet başkanının sahip olması gereken en temel özelliklerden biri, “Terbiye”dir. Halkın yararını gözetmek, adil olmak, ülkede sağlam bir düzen oluşturmak ve bunun için gerekli tedbirleri almak üzere yönetimde terbiye ve yüksek ahlaka ihtiyaç vardır. Bazı filozoflar şöyle demiştir:

“Terbiye, devlet başkanlarının koruyucusudur. Çünkü terbiye, devlet başkanını zulümden alıkoyar, bilgiye sürükler, eziyetten korur; yönetimi altındaki fakirlere acıma duygusunu geliştirir, şefkat tohumlarını yeşertir.”

Terbiye ve ahlak devlet başkalarının sahip olması gereken temel özelliklerdendir. Ahlakın dayandığı iki temel vardır. Birincisi; bilgidir. Şeriatı bilmek, hukuki bilgiye sahip olmak, adil bir uygulama ve huzurlu bir hayatı sağlayabilmek için mutlaka gereklidir.

İkincisi; nefsin değersiz ve geçici olan istekler peşinde koşmasına fırsat vermemektir. Bu kişilerin düşünce gücü zayıflar ve doğru kararlar alamazlar. İnsan nefsini kontrol edebilirse diğer duygularını da kontrol altına almayı başarabilir.

Ülkelerin Temel Yapısı ve Dayandığı Temel Noktalar

Belli kurallara ve düzenlemelere sahip olmayan bir ülkenin temeli de dayanıksız olacaktır. Temelin dayanıklı olması için beş şeye ihtiyaç duyulur. Bu beş dayanağın da bir dayanağa ihtiyacı vardır ki; ülkenin tüm işleri ancak bu şekilde düzene girer. O da devlet başkanının varlığıdır.

Devlet başkanın da olması gereken dört temel vasıf vardır:

1)Terbiye  2)Akıl    3)Adalet   4)Cesaret

Ülkelerin temeli olan beş dayanaktan birincisi; vezirliktir. Vezirler, devlet işlerini yürütmekle sorumlu olan halk ile devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen kişilerdir. Ayrıca takyid yani kayıt ve şarta bağlı olan devlet başkanından gelen emirleri uygulayan kişilerdir. Vezirler, ilim sahibi olmalı, Allah’ın dinini iyi öğrenmeli, uygulamalı yaşça belirli bir düzeyde olmalı ki tecrübelerinden daha çok yararlanılabilsin. Ayrıca güvenilir olmalıdır. Yine vezirlerde bulunması istenen özellikler arasında doğru sözlü olma, hırs ve aşırı isteklerden kaçınma, düşmanlık ve kin beslememe, devlet başkanının verdiği görevleri unutmamak ve onları küçümsememek, anlayışlı olmak, yarar sağlamayan işler peşinde vakit harcamamak, savaş ve vergi işlerinin nasıl yürüdüğü hakkında yeterli bilgiye sahip olmak gibi özellikler gelir.

İkincisi; devlet başkanının yönettiği kişilerdir. Bunlar hükümdarın hizmetindekiler ve halk kesimidir. Hükümdarın hizmetindekiler ise bu hizmette zorunlu bulunanlar ve kendi istekleri ile yapanlar olarak iki kısımdır. Halk kesimi ise hayırlı kişiler, hayırsız kişiler ve ikisinin ortasında olan kişilerdir.

Devlet başkanının yönetimi altında bulunan tüm kişiler genel olarak onun emirlerine uymalı, aynı zamanda da adalet sisteminin izin verdiği ölçüde birbirlerinin haklarını da korumalıdır.

Üçüncüsü; devlet başkanlığı makamının otoritesidir. Bu da üç şekilde görülür:

1)Devlet başkanlığı makamının sahip olduğu otoritenin insanlar üzerinde oluşturduğu güç ve saygı duyma düşüncesi ki bu iyi bir siyaset anlayışıyla olur.

2)Devlet işlerinde düzen sağlama ve problemleri çözebilme gücü ki bu başkanın terbiyeli ve ahlaklı duruşu ile olur.

3)Ülkede kanunları uygulama gücü ki bu yönetme gücü ile alakalıdır. Bu da doğru davranışlarla iyi işler başarmak, sorunlara karşı çözüm önerilerinin sunulması, yönetilemeyen işlerin kökenine inmek, zor işler için gerekli önlemleri önceden almak ile olur. Burada sabır göstermek en etkili yoldur. Özellikle zor olan işlerde aceleci davranıp, öfkeye kapılmak başarısızlığa neden olur.

Dördüncüsü; ülkenin sahip olduğu mallardır. Tüm hizmetlerin yerine getirilmesi ülke hazinesinin elindedir. İhtiyaçların karşılanması için esas başvurulacak yer hazinedir. Hazinenin dolu olması, halkın mutluluğu, askerin maneviyatının yüksekliği ve devlet başkanının saygınlığını arttıran temel güçtür. Burada önemli olan, hazine işlerinin güvenilir, israftan uzak, hakkaniyetli insanlara verilmesidir.

Beşincisi; ülkenin güvenliği, devleti ve milleti tehlikelere karşı koruma gücüdür. Hükümdarların, devleti ve milleti tehlikelerden koruması sular, dağlar, çöller, kaleler ve ordunun varlığı ile mümkündür.

Güzel Huylar ve Erdemler

Devletin devamlılığı ve halkın huzuru güzel huylu, iyi karakter özelliklerine sahip olan devlet başkanlarının varlığı ile olur. Bu özellikler:

  1. Adaletli Olma: Adalet, hükümdarların sahip olması gereken en kıymetli vasıftır. Diğer tüm vasıflar adalet ile birlikte olgunlaşır ve yönetilen halkın mutluluğu bu şekilde sağlanır. Hükümdarın adil olabilmesi için on önemli noktaya dikkat etmesi ve bunları uygulaması gerekir:
  • İslâm dininin devamlılığını sağlamak, dini kurumları korumak, halkın dini kurallara uygun olarak yaşamasını teşvik etmek.
  • Ülkeyi korumak, fakir ve muhtaç insanların zalimler karşısında ezilmesine fırsat vermemek.
  • Yatırım yapmak, imar işlerine önem vermek. Halkın menfaati söz konusu olduğunda hakkaniyetli olmak.
  • Emri altındaki valileri daima kontrol etmek Çünkü halkın maruz kaldığı her türlü haksızlıktan öncelikle devlet başkanları sorumlu tutulur.
  • Ordu ve bürokrasideki görevlilerin çalışmalarını takip etmek, maaşlarını rütbelerine göre hak ettikleri tutarda ödemek. Aksi takdirde gruplaşma ve ayrılıklar yaşanabilir.
  • Karşılaşılan problemleri dini kurallar göre çözerek haksızlıkları gidermek ve bu şekilde adalete olan inancı arttırmak.
  • Devlet görevlilerinin hazinden alacağı parayı her görevlinin derecesine göre ve israftan kaçınarak ödemek.
  • Suç işleyenlerin cezalarını Şeriat hükümlerine göre vermek.
  • Devlet kademesindeki her hizmet için liyakat sahibi insanları görevlendirmek.
  • Hâkim, emniyet yetkilileri, kadılar gibi güvenliğin devamlılığını sağlamak üzere görevlendirilen kişilerin aldığı kararları geçerli ve uygulanabilir kılmak.

Hükümdar tarafından tüm bu özellikler ülke yönetiminde uygulanırsa;  vatandaşlarda kendi üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirirler.

2) Akıllı Olma: Akıl sayesinde kişi doğru ile yanlış; hak ile batılı ayırt edebilir. Geçerli olan yapılabilecek işlerle; akla ve mantığa aykırı olan imkân dâhilinde olmayan işleri ayırt edebilmek ve yönetimde buna ilişkin fikirler oluşturabilmek devlet başkanları için büyük önem taşır.

3) Cesaretli Olma: Cesaret, devlet başkanlarında mutlaka olması gereken bir özelliktir. Cesaret ve kararlı duruş, düşmanın kötü amaçlarının gerçekleşmesini engeller. Hükümdarın olaylar karşısında cesur olması, düşmanla karşı karşıya geldiğinde dayanıklılığının ve korkusuzluğunun göstergesi olur.

4) Cömert Olma: Toplumun kalbinde sevgi, huzur, mutluluk tohumlarının gelişmesini sağlayan önemli bir vasıftır. İslâm dini de cömertliği emreder.

5) Yumuşak Başlılık: Devlet başkanının vergi, mal tahsili gibi işlemlerde yumuşak huylu, ılımlı davranması, baskı ve şiddetten çok daha etkili olacaktır. Şiddet halkın yönetime karşı kötü duygular beslemesine ve isyana sebep olur.

6) Vefalı Olma: Sözünde durmak, insanlar üzerinde olumlu etki bırakan, sevgi ve huzuru daim kılan önemli bir özelliktir. Vefa’nın önemini Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetten de anlıyoruz:

“Ey iman edenler! Bağlandığınız ahidleri yerine getirin.”

7) Dürüst Olma: İslâm dini, herkesi doğru ve dürüst olmaya çağırır. Bazen dürüst olmak tehlikeyi getirir; yalan söylemekse bir zararı giderir. Ancak bu durumda dahi dinimiz dürüstlükten ayrılmamayı emreder. Hükümdarların dürüst olması ülkede huzuru sağlar.

8) Merhametli Olma: Merhametli olan hükümdarlar, tüm halkı koruyup kollamaya, fakir ve muhtaç durumda olanlara karşı gerekli tedbirleri almaya, zalimler karşısında haksızlığa uğramalarını önlemeye çalışırlar.

9) Sabırlı Olma: Devlet başkanı için sabır tüm diğer güzel huylarının komutanı gibidir. Tüm diğer güzel huyları destekler, korur ve onları geliştirir.

10) Affedici Olma: Affetmekle ülkenin işlerinin düzene girmesi ve halkın değerli alışkanlıklar kazanması sağlanır. Suçluları terbiye etmeyi bilen buna gücü yeten kişinin onlara ceza vermesi istenen bir özellik değildir.

11) Şükredici Olma: Şükür üç kısımdır. Birincisi; sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini anlamak, bunları veren Allah’ın yüceliğini anlamak ve Onun karşısında ne kadar aciz kaldığımızı görüp şükretmektir. İkincisi; Allah’a olan minnettarlığımızı dil ile ifade etmektir. Üçüncüsü; Allah’a itaat etmek, emir ve yasaklarına göre yaşamak.

12) Aceleci Olmama: Siyaset ve devlet yönetimindeki icraatlarda dürüstlük ve şeffaflık, aceleci olmamaya bağlıdır. Böylece yapılan işte hata, yanlış ve pişmanlığın olmaması sağlanır.

13) Ağırbaşlı Olma: Ağırbaşlılık, öfke ve kızgınlık durumunda nefsi ve iradeyi kontrol edebilmektir. Bu kişilerin kalbi rahattır, yaptıkları işlerde muvaffak olurlar, Allah onlardan razıdır ve etraflarında da sevilirler. Akıl olgunluğu ya da ağırbaşlılık her yerde olmaz. Bazı devlet işlerinde kargaşaya ve zarara sebep olabilir. Hükümdarların birine ceza vermesi gerektiğinde; onların suça uygun olan ve hak edilen cezayı verme yükümlülüğü vardır.

14) Namuslu Olma: Kötü söz ve hareketlerden uzak olma nefsi korur.  Kişinin nefsini ve vücudunu koruması hem dünya hem de ahirette mutluluğu getirir.

15) Saygın ve Vakar Sahibi Olma: Devlet başkanlarının ihtiyatlı ve ağırbaşlı hareketleri yönetimde çok önemlidir. Bu harama bakmamakla, yasaklardan uzak durmakla, aynı zamanda da namuslu olmak, yalandan, gıybetten, dedikodudan dilini korumakla olur. Böylece düşmanları korkutur, sindirirler ve saygınlıkları artar.

Kötü Huylar

Hükümdarların bilhassa kaçınması gereken kötü huylar şunlardır:

1) Zalim Olma: Hükümdarın zalim olması halkın devlete olan bağlılığını azaltır, devlet düzenini sarsar. Vatandaşların devlete yapmakla yükümlü olduğu ödevlerin aksamasına yol açtığı gibi, yöneticilere kötü sözler söyleyip,  beddualar etmelerine de neden olur.  Zulmetmek, savaşların sebebinde önemli bir yeri olan ve kalbi bozan kötü huylardandır. Hem din yasaklamıştır hem de aklın kurallarına uymaz.

2) Cehalet: Bilgisiz, cahil kişi kötü işlere bulaşmaktan, hata yapmaktan kurtulamaz. Bazı bilginler cahilliğin göstergesi olarak altı şeyi söylemektedir:

  • Çabuk öfkelenmek   
  • Yararsız, boş söz söylemek  
  • Haksız bağış yapmak
  • Sırları ifşa etmek        
  • Herkese güvenmek    
  • Dost düşman ayırımını yapamamak

3) Cimri Olma: Cimrilik, dinimizce yasak görülmüş ve aklın da kötü saydığı huylardandır. Kişinin yapmakla yükümlü olduğu işleri yapmasına engel olur, yardımlarını aksatır ya da yaptırmaz. Halk cimriliği, toplanan mal ve paradan, ihtiyaç sahiplerine karşılıksız olarak verilmemesi ve onların geri çevrilmesi olarak kabul eder. Bu tür kişilere toplum içinde de saygı duyulmaz. Cimrilik aynı zamanda kişiyi daha hırslı ve açgözlü yapar ve bu da gereksiz yere yorgunluğa neden olur. Aşırı hırs, kişinin kapasitesinin üzerinde çalışarak gereksiz istekler peşinde olup, sürekli mal biriktirme telaşı içine girmesine neden olur. Bu durum aynı zamanda kişiyi haram ya da şüpheli olan yollara da meylettirir. Cimri olan insan malının hem dini hem de milli görevler çerçevesinde oluşan hakları olan zekât, sadaka gibi yardımları vermekte de zorlanır. Dolayısıyla iki cihanda da zarardadır ve malının hayrını görmez.

4) Müsrif Olma: Mallarını gerektiğinden fazla harcayan savurganlar ile cömertler arasında ince bir ayırım vardır. Savurganlık kötü bir huydur. Ayetlerde de savurganlık ve cimriliğe aynı gözle bakılır. İsraf etmek, malın gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını da engeller. Bu anlamda devlet başkanlarının da savurgan olması, hazinenin açık vermesi ve ödeme yetersizliğine yol açar.

5) Verdiği Sözü Tutmamak: Sözünde durmamak kötü ahlakın göstergesidir. Yalancılığın temelinde olan, insanın şeref ve onurunu zedeleyen bir alışkanlıktır.

6) Yalan Söylemek: Yalan söylemek, insanı küçük düşüren diğer bir  kötü huydur. İnsanlar yalan söyleyen kişiden uzaklaşır, onun dediklerine uymaz. Söylediği doğru sözlere dahi güvenilmez. Yalan söylemek, kişideki utanma duygusunu azaltır. Kişiyi yalan söylemeye sevk eden ya herhangi bir durumdan kazanç sağlama veya zarardan kurtulma ya da insanlar arasında beğenilmek olabilir. Veyahut da yapılan kötü bir şeyi başkalarının üzerine atmak için de yalan söylenebilir.

7) Dedikodu Yapmak: Dedikodu hem dinen hem de aklen yasaklı, insanı küçük düşüren, kalpleri karartan kötü bir huydur. Erdemli insanlar dedikodudan kendini uzak tutar.

8) Öfkeli Olma: Öfke insanlarda doğuştan gelen bir özellikken, hayvanlarda ise kendilerine eziyet edenlere karşı korunma ve savunma amaçlı görülmektedir. Öfkenin sebebi, kişinin başkasından istemediği bir tavır görmesi ve buna karşılık tepki vermesidir. Öfkenin aşırısı akla zarar verir. Kişiyi doğru düşünmekten alıkoyar.

Devleti yöneten kişiler öfkelerine hâkim olurlar ki buna sebep sahip oldukları iktidardır. Güçlü hükümdarlar, iradelerinin dışında hareket etmez ve söz söylemezler, kin tutmazlar. Öfke beraberinde intikam duygusunu da getirir ve kişinin kötü işler yapmasına sebebiyet verir. Kızgın ve öfkeli insanın aklı normal çalışmaz. Dolayısıyla öfkelenmeye sebep olacak bir ortamda bulunulmamalı, oradan uzaklaşılmalıdır ki kötü durumlar önlenmiş olsun.

9) Kendini Beğenip, Üstün Görme: Kendini beğenme, tüm güzel huyları yok eden, akılsızlığın göstergesi kötü bir huydur. Öyle ki devleti yönetenlerin kendilerini beğenmeleri ve kibirlenmeleri ülkelerini kötü yönetmelerine sebep olur. Bu huy, zamanla insanı esir alıp, bir hastalığa dönüşür. Dolayısıyla kişinin buna sebep olan durumları hayatından çıkarması gereklidir. Özellikle kişi, çevresinde kendini aşırı öven kişiler bulundurmamalıdır. Bu anlamda devlet yönetimindeki başkanların çevrelerini iyi seçmeleri, dürüst kişilerden gelen görüşleri dikkate alırken, sahte övgülerle kendilerini kandıranlardan uzaklaşmaları gereklidir.

10) Kibirli Olma: Kibir, kişinin kendini başkalarından üstün görmesidir. Bunun sebepleri arasında fiziki güç, fazla mal, bilgi sahibi olma gibi durumlar olabilir. Fazla kibir kişiyi dinden eder, imanı bozar, toplumdaki değerini düşürür. Kişinin kibir yerine tevazu sahibi olması, onun insanlar tarafından daha çok sevilmesi ve saygı görmesini sağlar.

11) Kıskanç Olma: Kıskançlık bir hastalıktır. Sıhhati bozar, kişinin doğru düşünmesini engeller, kalbini karartır. Kıskanç insan, kendisinin sahip olamadıklarını başkasının da sahip olmasını istemez. Yaptığı her şeyden pişmanlık duyar. Kıskançlığın sebepleri arasında kişinin kıskandığı kişi ile arasında geçmişten gelen bir husumet ya da kin olması olabileceği gibi; kıskanç kişinin elde edemediği bir şeyi istemediği başka bir kişinin elde etmesi de olabilir. Kıskançlık aynı zamanda intikam duygusunu da tetikler.

12) Aceleci Olma: Hadis-i Şerif buyuruyor ki: “Acele, şeytandandır.” Acele ile yapılan işte mutlaka sorunlar çıkar. Bazı düşünürler devleti yönetecek hükümdarların üç şeye dikkat etmelerini tavsiye eder:

  • Öfke halinde verecekleri cezayı ertelemek,
  • Hizmet edenlere hizmetlerinin karşılığını vermede acele etme,
  • Zor ve sıkıntılı durumlarda sabırlı olma,

13) Şakacı Olma: Şaka yapma, kişiyi meşgul ederek yapılması gereken işlerinden alıkoyar, ağırbaşlılığını azaltır. Başta güzel görünse de sonunda düşmanlık getirir. Kişi zaman zaman yorgun ya da keyifsiz olduğunda şakaya, neşelenmeye ihtiyaç duyabilir; ancak dozunda ve yerinde olmalıdır. Aksi takdirde kişiyi mutsuz eder.

14) Gülmek: Çok gülmek, şaka yapmak gibi, dozunda olmazsa toplumda kabul görmez. Özellikle ülkeyi yönetenler için, uygun bir davranış şekli değildir. Çok gülenin saygınlığı ve ağırlığı azalır.

15) Sözünde Durmamak, Vaatlerini Gerçekleştirmemek: Dinimizde verdiği sözü tutmamak haramdır. Aralarında sözleşen kişiler bu sözleştikleri şey ne ise süresinde yerine getirmelidir. Hükümdarlar ise yerine getiremeyeceği vaatte bulunmamalı, söz verdilerse de bunun gereğini yerine getirmelidirler. Aksi takdirde hem kendileri hem de ülkelerini felakete sürüklerler.

Danışmanın Önemi

Danışma, karışık sorunların çözümünde uygun görüşler alınması, izlenecek yolun belirlenmesi, istişare edilmesi ve bu yolla doğru kararlar alınması yönünden önem taşımaktadır.

Arap, Fars, Hint hükümdarları, toplu danışma sistemini savunmuşlar, bir araya gelip danışarak, görüş alışverişinde bulunup kararlar almayı tercih etmişlerdi. Herkes fikrini ortaya koyarken, o fikre karşı olanlar fikirlerini ve eleştirilerini beyan eder, fikirler tartışılır ve en uygun olan oy birliğiyle kabul edilerek hata yapma oranı daha aza düşürülürdü.

Rum ve Mısır hükümdarları ise tek tek olan danışma şeklini seçmişlerdi. Tek kişi herhangi bir görüş altında kalmadan, kendi çözümünü üretir. Hükümdar ise danışmanların bu görüşlerini ayrı ayrı dinlerdi. Böylece kişilerin birbirlerinin fikirlerinden etkilenmesinin önüne geçilmiş olurdu. Danışman olacak kişilerde aranan yedi özellik şöyledir:

  • Danışılacak kişilerin, bilgili, zeki, sağlam görüşlere sahip olması.
  • Güvenilir, sorunlar üzerine samimiyetle gidecek, ihanet içinde olmayacak kişiler olması.
  • Yalan konuşmaması, doğru sözlü olması.
  • Kıskanç ve çıkarcı olmaması ki bu çıkarlarını etkileyecek ve doğruları ortaya koymasına engel olacak bir özelliktir.
  • Çevre tarafından sevilen, düşmanları olmayan biri olmalı ki; kendisinin başkalarına beslediği veya çevresinin ona beslediği düşmanlık; doğru ve hakkaniyetten yana fikirler ortaya koymasını engellemiş olur.
  • Nefsi ve geçici arzularının arkasından gidecek biri olmamalıdır. Bu durum kişiyi yanlışa sürükler ve aklını bozarak doğruyu bulmasını engeller.
  • Devlet yönetiminde söz sahibi olan, devlet erkânından, bilgili, kültürlü, görmüş geçirmiş biri olmalıdır ki önemli konularla ilgili tecrübeleri ve söyleyecek sözleri olsun.

Siyaset

Hükümdarların ülkeleri yönetirken ve siyaset yaparken sekiz şeye benzemeleri beklenir:

1) Yağmur: Yılda birkaç kez yağıp, sonraki süreçte bitkilere yaşamları için yetecek gıdayı veren yağmur gibi devlet başkanları da yönetimleri altındaki kişilere makamlarına göre hak ettikleri ve geçimlerini sağlayabilecekleri ücretleri vermelidir.

2) Güneş: Yılın sekiz ayı yeryüzünü ısıtan ve yeryüzündeki nemi alan güneş gibi, hükümdarlar da sekiz ay boyunca, halkın devlete ödediği vergi gibi yükümlülükleri düzenli olarak toplamalıdır.

3) Ay: Geceleri insanları aydınlatan ay gibi devlet başkanları da mecliste gücünü, ışığını yaymalı, adil davranarak bu gücünü herkesin üzerinde hissettirebilmelidir.

4) Rüzgâr: Esintileri ile her ortamı serinleten rüzgâr gibi devlet başkanları da aldığı doğru ve yerinde önlemlerle yanındaki güvenilir insanlarla birlikte vatandaşların durumları hakkında bilgi toplayabilmeli ve hiçbir kesimi ihmal etmemelidir.

5) Ateş: Ateşin zararlı maddeleri yakıp küle çevirdiği gibi hükümdarlar da devletin düzenini bozan halkın huzurunu kaçıran kişi ve grupları devletin verdiği güçle tıpkı ateş gibi yakmalı ve halkını bu isyancılardan kurtarmalıdır.

6) Su: Su kendine boyun eğenlere karşı yumuşak akarken, sertlikle yoluna set kuranlara karşı ise aynı sertlikte bentleri yıkıp ağaçları yerinden ettiği gibi hükümdarlar da kendisine saygı gösteren, emirlerine uyanlara karşı ılımlı, sert davrananlara karşı ise aynı sertlikte olmalıdır.

7) Yeryüzü: Yeryüzü nasıl her şeye tahammül ediyorsa hükümdarlar da zorluklara karşı katlanmayı bilmeli, sabırlı olmalıdır.

8) Ölüm: Ölüm, nasıl insanları gafil avlar ve dünya nimetlerinden uzaklaştırırsa hükümdarlar da devlete düşmanlık yapanları aynı şekilde fark etmedikleri bir anda yakalayıp; hatalı durumlara anlayış göstermemelidir. Devlet başkanları her daim yönetimleri altındaki bürokratları kontrol etmeli, aralarında düşmanlık olanları ayırmalıdır ki ileride bu durum daha büyük sıkıntılara yol açmasın.

Devlet başkanının iradesi altında bulunanlar üç sınıftır:

Birinci sınıf; devlet başkanının karşılaştığı zorluklarda her daim kendisine destek olan, akıllı, dindar, güzel ahlaklı kişiler.

İkinci sınıf; bazen iyilik, bazen kötülüğe yönelen kişiler.

Üçüncü sınıf; hep kötü işler peşinde olanlar, her sofrada bulunanlar, menfaatlerinin olduğu tarafa giden iradesiz kişiler.

Devlet başkanları, sadece bugünü değil, ileriyi de düşünerek gelecekte olması muhtemel sorunlar için tedbirli olmalı; düşmanı küçük görmemeli, önceden kendini sağlama almalıdır. Zamanı iyi kullanmalı, düşmana karşı gücünü toplayana kadar onu oyalamasını bilmelidir. Kaybettiği zamanlarda da ümitsizliğe kapılmamalı, geri dönüşü olmayan bir kayıp için de boş yere üzülmemelidir. Aksi takdirde hem diğer işlerini aksatır hem de ruhsal olarak zayıf düşer.

Hükümdarlar geçmişte görev yapmış devlet adamlarının tecrübelerinden de faydalanmalı.  Yanlarına aldıkları yeni devlet adamlarını görevlendirirken mutlaka tecrübe etmeli, gerçekten güvenilir olduklarından emin olunca onlarla çalışmaya başlamalıdır. Ayrıca ülkede çıkan herhangi bir isyan durumunda mutlaka bunun nedenlerini araştırmalı ve dayanaklarını öğrenmelidir ki karışıklıkları ortadan daha çabuk kaldırabilsin.

Ülke yönetiminde adaleti sağlamak, halkın içinde olan çeşitli sınıflar arasındaki ayrılıkların giderilmesi, zulüm ve haksızlığın önlenmesinin ilk şartı; hükümdarın adalet temeline dayalı bir divan oluşturmasıdır. Hükümdarların bu divanda adil bir temsili sağlayabilmesi için halktan beş sınıfı bulundurması şarttır:

1) Din âlimleri, fetva ehli olanlar,                                             

2) Hâkim ve kadılar,

3) Ülkenin yaşlı, tecrübeli ve sözüne güvenilen kişileri,      

4) Kâtipler,

5) Hükümdarların ve devlet adamlarının yardımcıları ve ileri gelenler.

Bu kişilerden oluşan divan, devletin hem halkı üzerinde hem de dışarıdaki düşmanları önünde gücünü arttırır ve mazlumlar içinde arkalarındaki en önemli güç olur. Divanda ülkedeki haksızlıklar, zulümler incelenip tamamlandığında diğer olaylar ve haberler tartışılıp, istişare edilir. Sorunlar görüşülür.

Devlet başkanının yetkilendirdiği devlet adamları, ağırbaşlı olmalı, sürekli başkalarıyla tartışma içinde olmamalı, kötü söz söylemekten kaçınmalı, başkalarının kusurlarını anlatarak bundan çıkar sağlamaya çalışmamalıdır. Aynı zamanda divanda başkanı dikkatle dinlemeli, adaba uygun davranmalı, ölçülü olmalı, çok sesli konuşmamalıdır.

Hükümdarların düşmanları karşısındaki tavırlarına gelecek olursak; hükümdarlara düşmanları tarafından yapılabilecek kötülükler, kıskançlıklar, kötü düşünceler farklı farklı şekillerde olabileceği için devlet başkanlarının her daim tedbiri elden bırakmaması gerekir. Ayrıca bu konuda geçmişten de örnek alınmalıdır. Öldürücü zehir kullanımı en çok kullanılan komplo yöntemlerinden biridir. Dar, ıssız yerler, bilinmeyen yollarda da tehlike söz konusu olabilir. Ayrıca çok kalabalık yerlere önlem almadan girmek, ava gidildiğinde tek başına uzaklaşmakta da tehlike söz konusudur. Tedbiri alıp, sonra da kadere teslim olmak en doğru olandır.

Ordu Yönetimi

Hükümdarların orduyu yönetirken dikkat etmesi gereken hususlar:

1) Askerlerin kullandığı atlar ve savaşta kullanılan aletler her zaman gözden geçirilmelidir. Çünkü bunlar savaşta gücün sembolüdür.

2) Ordunun herhangi bir harekât sırasında izleyeceği yol, askerin durumu ve yorgunlukları dikkate alınarak önceden değerlendirilmelidir.

3) Orduyu yönetmek için üst rütbeli askerler görevlendirilmeli ki komutanlar kolaylıkla bilgi sahibi olabilsin.

4) Askerleri ayırt edebilmek için belirli işaretler olmalıdır.

5) Savaşta iken askeri kandırabilecek, düşman adına çalışan casuslar tespit edilmeli.

6) Savaş sırasında düşmanla karşılaşıldığında mezhep, akide veya başka alanlar bakımından farklı olan ya da komutanlara saygısızlık eden kişiler cezalandırılmamalı ki savaş sırasında herhangi bir ayrılık olmasın ve askerin gücü zayıflamasın.

7) Askeri korumak için önceden keşifler yapıp tuzakları tespit ederek, yok etmek.

8) Savaş sırasında sulak, bitki örtüsü gür, dağlık ve ağaçlık yerler tercih edilmeli ki savaşlarda buralar korunak ve mevzi olarak kullanılabilsin.

9) Askerin ihtiyaçları ve maaşları zamanında ödenmeli ki devlete güvenleri bağlılıkları artsın.

10) Yakalanan casuslardan düşmanla ilgili bilgi toplanmalı ve buna uygun farklı stratejiler geliştirilmeli.

11) Savaşta ordunun savaş kurallarını bilmesi, doğru taktikler uygulanması, kumandanların askerleri yerinde görmesi önemlidir.

12) Zafer düşüncesi ordunun daima hedefi olmalı, başarılı askerlere çeşitli ödüller vaat edilmelidir.

13) Allah’ın mücahitlere vereceği sevap, şehitlerin cennetle müjdelendiği daima hatırlatılmalıdır.

14) Hükümdar ordunun ileri gelenleri ve komutanlarla daima fikir alışverişi içinde olmalıdır.

15) Askerler, Allah’ın emirlerini yerine getirme görevi ile helal ve harama uygun davranmalıdır.

16) Askerlerin ticaret ve diğer uğraşlarla ilgilenmesi engellenmelidir.

Âlimlerin Nasihatleri

Devlet başkanlarından bazıları, dünya işleri, ülke yönetimi ile çok fazla meşgul olup, dünyanın geleceğini düşünüp, şekillendirmeye çalışırken; ahiret işlerini daha az önemsemekte, dini konulara ilgisiz kalmakta ve geçici zevkler arkasına gitmektedir. Bu insanın doğasında var olan bir durumdur. Bu yüzden hükümdarlar daha bilinçli, uyanık olmalı, toplantılarında din âlimlerini mutlaka bulundurmalıdır. Bu onların gaflete düşmelerini, şeriat ve hak yoldan ayrılmalarını engeller. Tarihte de İslâm ülkelerinin güçlü hükümdarları, meclislerinde hikmet sahibi âlimleri yanlarından ayırmamış ve nasihatlerini dikkate almışlardır. Dünya zevkleri ve nefsi duygularının arkasından gidenler ise gaflete düşmüş ve âlimlerin nasihatlerini kabul etmeme noktasına gelmişlerdir. Bu hükümdarlar, ahiret işlerinden uzak kalmışlar, dini görevlerini istenen şekilde yapamamışlar ve gerçek manada ölümsüzlüklerini sağlayacak olan manevi âlemin güzelliklerine erişmekten de mahrum kalmışlardır.

SONUÇ

Devlet yönetimi ve bu yönetimde uygulanacak politika, yönetim stratejileri o ülkenin tarih sahnesinde varlığını sürdürebilmesi, güçlü, söz sahibi bir devlet olması açısından önem taşımaktadır.

Ülkeleri sağlam bir politika ve yönetim anlayışı ile yönetilmeyen halklar, çaresizlik içinde savrulur ve hangi yöne gideceğini bilemez. Bu noktada uygulanacak politikalar kadar; bu politikaları belirleyecek ve uygulayacak güçlü, dirayetli, adil ve iyi ahlaklı devlet başkanlarına da ihtiyaç vardır. Güçlü bir devlet başkanı, ülkesini ve halkını iyi yerlere taşıyacak, onların refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacaktır. Ülke yönetiminde en önemli irade devlet başkanlarında iken, ardından çevrelerinde onlara yardımcı olacak iyi seçilmiş, güvenilir, bilgili, ahlaklı devlet adamlarına ve her daim öğütlerinden güç alacakları din âlimlerine de ihtiyaç olacaktır. 

Eserde bir taraftan devlet başkanı ve ona yardımcı olan, istişare ettiği devlet adamları ve ileri gelenlerin sahip olması gereken özellikler aktarılmakta; diğer taraftan da bu kişilerin ülke yönetiminde kendilerine dayanak olacak esaslar hakkında detaylı bilgiler sunulmaktadır. Ayrıca yönetime ilişkin kararların alındığı ve istişarelerin yapıldığı “Divan”ın oluşturulma esasları hakkında da bilgiler verilir. Yine savaş döneminde uyulması gereken kurallar, ordunun yönetimi gibi konulara ilişkin olarak da döneme uygun açıklayıcı bilgiler sunulmaktadır.

Sühreverdi, bu eserini Selahaddin Eyyubi’ye sunarken; aynı zamanda tüm İslâm âlemi hükümdarları için de yol gösterici nitelikte bir eser yazmıştır. Eserinde yönetim stratejileri, ilke ve esaslarını detaylıca ifade etmektedir. Ayrıca o döneme ilişkin önemli kaynak bilgiler, hadisler ve çeşitli hikâyeler de aktarılmaktadır. Eser, birçok özelliği ile günümüzde de güncelliğini korumakta olan esasları içermektedir.

Derleyen: Deniz Gökkan

YORUM EKLE