Sudan şehirlerde aşkın sergüzeşti

Roman uzun, ayrıntılı, çetrefilli anlatımdır; bütün hayatı konu edinir. Okuru da yazarı da ayrıntı avcısıdır. Genç romancılarımızdan Ahmet Karacan’ın ikinci romanı Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi’ni Recep Şükrü Güngör ele aldı.

Sudan şehirlerde aşkın sergüzeşti

Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi, Ahmet Karacan’ın üçüncü kitabı. İlk kitabı Kırlangıç İncinince bir öykü kitabıdır. Hemen birçok yazar gibi Karacan yazı hayatına öykü ile adım atmış ve ilk eserini öykü olarak yayınlamıştır. İkinci kitabı Yunus Olmak isimli romanıyla okurun karşısında çıkmıştır. Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi romanı ise üçüncü eseri olarak yayınlanmıştır. Üzerinde hatırı sayılır bir zaman ve emek harcadığı anlaşılan eser 342 sayfa olarak Okur Kitaplığı tarafından yayınlandı. Kısa bölümlerden oluşması romanı daha çabuk okumayı, sayfalar arasında daha hızlı ilerlemeyi sağlamaktadır. Okuru yormadan, onun ilgisini dağıtmadan kısa bölümler halinde düzenlenmesi yazarın öykü formuna yakın durduğunu da göstermektedir. Zaten Türk okuru Ahmet Karacan ismini çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlanan öyküleri ile tanımaktadır. 

Umutsuz bir aşk: Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi

Liman Şehrinin Uzun Hikayesi romanı, dramatik bir aşk hikâyesini ele alıyor. Yazar, aşk deneyimi üzerinden okurunu hayat hakkında düşünmeye sevk ediyor. Öne çıkan öğeler şunlar: Aşk, bağlılık, tutku, ihanet, dostluk, arkadaşlık, karşılıksız sevgi, üniversite öğrencilerinin yaşamları…

Kitabın isminde “hikaye” kelimesinin kullanılması da ilginç bir durum olmuş. Roman kelimesinden önce edebiyatımızda roman yerine hikaye kelimesi kullanılmıştır. Yazar bu duruma gönderme yapmış olabilir. Hayat hikayelerden meydana gelmekte ve kitap insan hikayelerinden oluşmaktadır.

Öğrencilerin yaşamları üzerinden aşkı kavrama veya aşkı eksen alarak hayatın anlamını sorgulama gibi soyut ve bireysel temalar ele alınan asıl öğelerdir.

Romanın başkahramanı Ömer Ali’dir. Ondan sonra Nehar Naz gelmektedir. Ömer Ali ilkokul yıllarında bir beyaz eşya dükkanının önünde gördüğü kızı sevmeye başlar. O kızla ortaokulda ve lisede aynı sınıfta okurlar. Nehar Naz Trabzon Üniversitesi’ni kazanır. Ali Ömer ise Çukurova Üniversitesine kayıt olur. Ali Ömer sevgisini Nehar Naz’a söyleyemez. Onu sınıfta, bahçede, mahallede koruyup kollar ama aşkını dile getiremez. Üniversite okumak için gittiği Adana’da bir gurup arkadaşı ile öğrenci evinde kalırlar. Üniversite öğrencilerinin bin bir yokluk içinde bulup buluşturup geçindikleri evlerden bir evde. Süleyman, Mehmet, Mehmet Ali burada Ömer Ali’nin can dostları ve ev arkadaşlarıdır. Dertlerinin ve hayatının ortağı onlardır. Bir aile gibidirler. Aralarında anlaşmazlık çıkmaz. Beraber yemek yaparlar, beraber evi temizlerler. Nehar Naz Trabzon’dadır ve Ömer Ali ondan uzak kalmanın kederiyle her gün yanıp yakılmaktadır. Ali Ömer’in üvey amcası Ferit Samsun’da okumakta ve aynı zamanda Nehar Naz’ı sevmektedir. Nehar Naz ikisinin arasında bir tercihte bulunmak zorundadır.

Ferit, sevgisini pek dillendirmemiş, çevrede pek kimseye duyurmamıştır. Ömer Ali Trabzon’a gidip gelmeye başlar ama Nehar Naz ona olumlu bir cevap vermez; Ali Ömer de tam açamaz konuyu. Otogardan tekrar döner ve sevgisini ifade eder ama cevap alamaz. Bu durum onun içindeki aşkı daha da alevlendirir. Bir süre görüşmez Nehar’la. Daha sonra Samsun’da bilgisayar programcılığı bölümüne kaydolur. Burada üvey amcası Ferit ve Nehar’ın ablası Nazan okumaktadır. Amcası pek yakınlık göstermez. Ömer Ali buradan Trabzon’a birkaç kez gidip gelir. Beklediği cevabı yine alamaz ama Nehar olumlu cevap vermemesine rağmen Ömer Ali’yi merak eder, evine ulaşıp ulaşamadığını sormak için arar. Kardeşi Nazan ve annelerini vesile kılarak Nehar’a evlilik teklif etmeyi düşünür. Anneleri Samsun’a geldiğinde Nehar da buraya gelmiştir. Ablasının evinde yalnız kaldığı bir akşam Ali Ömer’i eve çağırır ve orada yakınlaşırlar. Heyecanın doruk noktada olduğu anda Ömer Ali’ye seninle olmaz diyerek onun hayallerini bir kere daha yıkar. Ömer Ali Nehar’la görüşmeme kararı alır. Yarıyıl tatilinde memlekete döndüğünde Nehar’la Fikret’in evlendiğini öğrenir. Krizler içinde sağa sola zarar vermeye başlayınca karakola alınır ve o sabah valizlerini alıp Samsun’a döner. Samsun otogarında onu buradaki arkadaş gurubundan Eda karşılar. Eda’nın onun gelip gelmeyeceğini nasıl bildiği, orada o saatte niye beklediği sır olarak kalacaktır. Fakat Eda’nın içten içe Ömer Ali’ye ilgi duyduğunu görmekteyiz. Roman, Eda ile Ömer Ali’nin Samsun terminalinden çıkmaları ile son bulur. 

Dil ve anlatım

Romanın anlatım biçimi iç içe geçmiş ikili anlatımdan oluşmaktadır. Tarihlerle verilerek oluşturulan bölümlerin birinde ben anlatıcı kullanılırken diğerinde hakim bakış açısı kullanılmıştır. Bu da romana bir oyun havası vermiştir. Öykü, roman gibi vaka anlatımları esasında bir oyundan ibaret değil midir? Sinema, tiyatro metinleri bu oyunlardan çıkmakta değil midir? Hayatın kendisi bir oyun değil midir? Yazar Ahmet Karacan ikili anlatımla okuru heyecanlı bir aşk oyununun anlatımı ile baş başa bırakıyor. Hani bir olayı önce birisinin ağzından hemen ardından olayı yaşayanın ağzından dinlersiniz ve ayrı ayrı tatlar alırsınız ya bu roman da öyle. Anlatım böyleyken dil kullanımında yer yer problemler görülmektedir. Uzun cümlelerde özne ile yüklem uyumsuzluğu göze çarpmaktadır. Bazen kelime hataları, cümlelerde anlamsızlıklar göze çarpmaktadır. Romanda yeni yola giren yazarımızın Türkçeyi iyi kullanan romancılarımızı tekrar tekrar okuması gerektiğini hatırlatmaya gerek yok sanırım. Peyami Safa, Yakup kadri, Reşat Nuri gibi mihver isimleri döne döne okumalıdır. Roman kurgusu sürükleyici, olay anlatımı merak uyandırıcı olması romanın güzel yanı. Dil hataları da düzeltilebilecek tadı tuzu denecek hatalardan. Her eserde görülebilecek hatalar var. Ama burada uzun cümlelerde anlam sorunları daha çok dikkat çekmektedir. Bu da bizden genç yazarımıza bir hatırlatma olsun. Eleştirilmeden yazar olunmaz. Bu eleştirilerimize kırılmadan, darılmadan kulak verilirse sonraki eserlerde daha itinalı metinler ortaya çıkar.

Betimlemelerde de başarılı bulduğumuzu söylemek isterim. Canlı, fotoğraf çeker gibi betimlemelerle romana hareket kazandırdığını söyleyebiliriz. Türkçe sözcük kullanmaya özen göstermesi takdire şayandır.

Sudan şehirler

Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi’nde Ahmet Karacan, şehirlerin isimlerini anmamıştır. Eserin özetini verirken biz şehirleri isimleri ile verdik ama yazar şehirlere birer unvan vermiş ve romanda o unvan ile şehirleri yaşatmıştır. Nehir şehri, yazarın da yaşadığı Bilecek olsa gerek. Göl şehrinin romanda ele aldığı mekanlara bakılarak Adana olduğu söylenebilir. Liman şehri Samsun, Deniz Şehri Trabzon. Şehir isimlerini romanda ele alınan mekan isimlerinden çıkarmak mümkündür. Buz şehri, dere şehri gibi isimlendirmeler de dikkat çekmektedir. Hatta bir yerde bu şehirlere ıslak şehirler diyerek okuru bu konuda uyandırmaya çalışmaktadır.

Şehirleri su ile irtibatlandırarak anlatması güzel bir yaklaşım olmuştur. Fuzuli’nin su kasidesini çağrıştıracak biçimde bir isimlendirmeden söz edebiliriz. Eserin bir güzel yanı da paragraf aralarına İbn Arabi, Mevlana, Yunus, Attar gibi büyük kalemlerden cümleler serpiştirilmiş ve olay akışına yedirilmiş olmasıdır.

Aşk ve aşk

Ahmet Karacan, Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi’nde, doksanlı yıllarda geçen fakat seksenli ve iki binli yıllara gidiş ve dönüşlerle kurgulanmış özünde bir dram romanı denilebilecek bir çalışmaya imza atmıştır. Doksanlı yıllarda genç olmanın, seksenli yıllarda çocuk ve iki binli yıllarda yetişkinliğin Türkiye şartlarındaki karşılıkları romanın tamamında göze çarpmaktadır. Yazar; üniversite öğrencisi Ali Ömer’in; yakın arkadaşları, okul yaşamı, aile çevresi ve tutkuyla bezenmiş derin hisler beslediği Nehar Naz hakkındaki, dostluğa, güvene ve aşka dair izlenimlerini geniş parantezler açarak anlatmaktadır. Olay akışına yer yer anlatıcının duygularını katmakta ve olay değerlendirmeleri yapmaktadır. Romantik anlatımlardan hoşlanan okurlar için bulunmaz bir kitap. Aşkla ilgili çözümlemeleri eserden ayırsak ayrı bir kitap edecek kadar hacim kaplar.

Nehar’ın her reddedişinde ona daha tutkuyla bağlanan Ömer Ali, aşk uzmanı gibi aforizmalar serdetmektedir. Aşk cümleleri Mevlana’nın Divan-ı Kebir eserinde geçen aşk neşidelerini andırmaktadır. Ömer Ali, gerçek bir aşıktır. Nehar’la buluşmalarının aşkı öldürebileceğini düşünecek kadar gelenekte gördüğümüz aşka bağlıdır. Aşk hastalığından tedavi istememektedir. Nehar’ın mutlu olması için onun başkasıyla evlenmesi çok da büyük bir sorun değildir. Sadece aşkının bilinmesini ve değer verilmesini istemektedir.

Şahıslarla kurulan dünya

Şahıs kadrosu çok olmayan romanda aileler, mahalleler, okullar, şehirler, arkadaş çevreleri ele alınmakta ve böylece bir hayat ortaya çıkmaktadır. Ömer Ali’nin çocukluğundan yirmili yaşlara kadar geçen macerası bütün ayrıntıları ile göz önüne serilmektedir. Şahıslarla kurulan bir dünya olan romanda şahıs kadrosu çok olmasa da bir okur için yeterli kadar isim bulunmaktadır. Roman Ömer Ali ve Nehar Naz etrafında gelişmekte ve her ayrıntı onlarla ilintili olarak anlatılmaktadır. Bu anlamda romanda bir boşluk görülmemektedir. Kurguda da yer yer teknik hatalar göze çarpsa da dikkatli okurun yazarın amacını anladığı ve olay kurgusunun başarılı olduğu görülmektedir.

Olay akışını sergilemekte ve olayları birbirine bağlamakta başarılı bulduğum Ahmet Karacan’ın yeni eserlerini heyecanla beklediğimi ifade etmek isterim.

Ahmet Karacan, Liman Şehrinin Uzun Hikayesi, Okur Kitaplığı.

Recep Şükrü Güngör

YORUM EKLE