Adem Turan’ı ve şiirini Artık Kuşlarını Uçur ile başlayan takibim uzun yıllara dayanan ve bitmeyen bir heyecanla devam ediyor. Heyecan diyorum çünkü Adem Turan şiirini okuduğunuzda içinizde dindirilmez bir heyecan olduğunu hissedersiniz. Sesi yüksek olduğu kadar sıcak bir üslubu da vardır bu şiirlerin.
İnsanı kendine çağıran, dünyaya çağıran bir çağrıdır Adem Turan şiiri. Sıcaklığını şairin sesinden ve dünyayla olan irtibatından alır şiirler.
Son Günün Şiiri ilk baskısını 1997’de yapmış bir kitap. Aradan geçen 11 yıldan bu yana merakla beklenen kitaplar arasındaki yerini muhafaza eden bir kitaptı bu. Okur Kitaplığı, Son Günün Şiiri’ni okuyucularla buluşturmuş oldu.
Düş aralığından yalnızlıklar ülkesine bakmak
Son Günün Şiiri, iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm “Düş Aralığı”. Şairin her yazdığı kendine dair midir gibi bir soru akla sık sık gelen bir soru. İmgeler dünyasının eli kalemli cengâveri olan şairler şiirlerinde her ayrıntıyı ayan beyan etmeseler de şiir dünyasından içeri girer girmez bir hayat karşılar bizi.
Adem Turan sadece kendi hayatına karşı değil dünyaya karşı da duyarlı bir şair. Okumaya hayattan başlıyor. İlk şiir, dünyanın ortasında kendini çoğaltan bir şairin serencamı. “Daire” şiiri ömür çizgisinin her gün çoğalan halkaları gibi genişleyerek içine alıyor insanı.
Bense girdim ve yürüdüm bana açılan kapıdan
Gittim ve bir güzel yerleştim kırkıncı daireye;
Odalardan odalara geçtim, eşiklerden atladım
Kapıları tıklattım, beşiklerde sallandım;
Pireler berberlik yapıyordu, develer tellallık
Bir yerde kırk gün kırk gece düğün oluyordu
Diğer yandaysa bir şehzâde
Yüreğini karıncalarla paylaşıyordu
Bu bölümdeki şiirler dünyaya adım atmış bir faninin hal beyanı gibi.
Doldurdum binbir günlük çilemi
Ejderhalarımı öldürdüm
Yol ver
Yol ver çıkayım artık
Yastığımı öperek
İkinci bölüm “Yalnızlıklar Ülkesi”. Dünyada tutunmaya çalışan bir şairin yalnızlığı ile baş başayız. İç titreten bir giriş var bu bölüme. Sofra şiire ile açılıyor bereket, gönül bereketi.
Göçebe ruhumu kanatıp da geldim efendim
Ne güzel geldim, kılıcımı kırarak, mu’tedil
Nice dağlar aştım, nice yalnızlıklar yaşadım
Çocuk oldum, ırmaklarla yarıştım
Çoban oldum, büyüdüm
Ülke her ne kadar yalnızlıklar ülkesi olsa da şairin içi yine dünyanın mazlumları ile dolu. Adem Turan’ın hissiyatı durmak bilmiyor:
Bir sıçrayışta kırıyor çemberi
Palabıyıklı, sarışın Bosnalı
Ama bitmiyor kahrolası düşman
Bombalar ard arda düşüyor
Son gün yaklaşırken
Bir hikâyesi var Son Günün Şiiri’nin. Teması sağlam kurgularla ilerliyor kitap. Belki bu şiirler farklı zamanlarda kaleme alınmıştır ama şair bizlere doğumdan ölüme bir hayatın şiirini söylüyor. Kitabın kapak çalışması da bu tezi destekler nitelikte.
Artık sizden vazgeçtim, çocuklar elveda!
İnsanlar dünyaya muhalif, yaşamaksa hep yalan
Bu cümleleri ancak son günlerini bekleyen bir ruh halindeki kişi kurabilir. Adım adım yaklaşıyor şiirdeki son. “Son An’ın Şiiri”, “Son Gecenin Şiiri” ve “Son Günün Şiiri” kitaptaki son üç şiir.
Oysa her sabah yeniden açıyorum gözlerimi
(bak bu harika)
Kilden şehirlerimi yeniden kuruyorum
(ah, bu da harika)
Ama affedin benim uzak umutlarım, affedin!
Bağçemde güller açmıyor
Zencilerim uyanmıyor
Ben Son Günün Şiiri’ni okurken kitaptan hiç kopmadan bir solukta okudum. Başlangıçla bitiş arasındaki sağlam temel aklıma “nehir şiir” çağrışımını getirdi. Böyle bir tarz ya da adlandırma elbette yok ama konu bütünlüğünü bir şiir kitabının arasına sığdıran şairlerin bu tür şiirlerine gönül rahatlığı ile nehir şiir diyebiliriz.
Adem Turan şiirden kopmadan şiirsel bir heyecanla yaşamaya devam ediyor. Bizleri çağırdığı şiir evreninde yerini de işaret etmeyi ihmal etmiyor:
Dağa yaslanmış biriydim işte
Kılıcıyla ve kedileriyle
Ve upuzun düşleriyle
Bu yalnızlıklar ülkesinde…
Adem Turan, Son Günün Şiiri, Okur Kitaplığı.
Mustafa Uçurum