Âfet-i gamdan aceb dünyâda kim âzâdedir
Herkesin bir derdi var mademki âdemzâdedir
Bir humâ-yı zevki bin sayyâd-ı gam takîb eder
Böyle bir mevhuma bilme halk neden üftâdedir
TRT müdavimlerinin çok yakından tanıdığı bir isimdir Hayati İnanç. Yıllardır televizyon ekranlarında yaptığı “Can Veren Pervaneler” programında klasik şiirimizin sadece uzmanlarınca değil, bu şiire gönül verenlerce de bir nebze anlaşılması ve bu büyülü dünyanın gölgesinde sözün dinlenebilmesi için çabalayan bir isimdir. Doyumsuz muhabbeti, sahasında uzman ya da uzmanlaşma çalışmalarında olan genç konuklarıyla zenginleştirdiği programında, güzelliğin, zerafetin, sözün büyüsünün rüzgarına takıyor izleyicilerini. Bol bol beyitler, anekdotlar, kayıtlara geçmiş hikâyeler, hatıralar, ibretler, kıssalar ve edebiyatın hamuruna karılan aklımıza gelebilecek her şey “Can Veren Pervaneler”de sunuluyor.
Hayati İnanç’ın ölçülü, esprili, mütebessim tavrı ise hem konuklarında hem de izleyicilerinde doyumsuz tatlar bırakıyor. Bunu ezbere söylemiyorum; çünkü bu program ancak gönüllü olanlar tarafından hazırlanıp yine gönüllü olanlara sunulabilecek bir programdır. Bu aralar ekranlarda devam etmiyorsa da iki haftada bir Altındağ/Hamamönü’nde, ayda bir kez de TRT Ankara Radyosu’nda sesleniyor muhiplerine Hayati İnanç Hoca.
Kimdi bu Pervane, neydi Şem?
Klasik şiirimizde aşk, âşık, maşuk ifade edilirken çeşitli söz kalıplarından yararlanan şair ve edipler, hem o duyguyu hem de kahramanları farklı suretlerle sembolize ederler. “Gül ile Bülbül” klasik edebiyatımızın değişmez sembollerinden biri olup, en az onun kadar önemli bir yere sahip olan bir de “Şem ile Pervane” vardır ki, Hayati Hocanın programının ismine de ilham olmuştur. Bülbül her ne kadar “sevgili”nin özleminden nalan olsa, ah edip yansa da pervane onun aksine sessiz sedasız döner durur mumun alevi etrafında. Bu dönüş bir ömür boyu ve sadakatle devam eder. Pervanenin aşkı artık öyle bir noktaya gelir ki, kendisini mumun (ateşin) içine atıverir. Böylece sevgilide yok olmak ve gerçek varlığa ulaşmak gerçekleşmiş olur. Bu yüzden klasik şiirimizde samimi âşığın sembolü olarak pervane (kelebek) gösterilir.
Beyitlere “özge bir temaşa” yapılmış
Hayati İnanç’ın programını izleyemeyenler için güzel bir özet ve programın mahiyetine dair leziz bir ikram oluşturuyor BKY'den çıkan Can Veren Pervaneler kitabı da. Klasik şiirimize böylesine candan gönül vermiş ve bu gönüllüğünün zevkini doruklarda yaşama gayretinde bulunmuş biri olarak Hayati İnanç’ın beyitlere, mısralara, kıssalara, hikâyelere nasıl bir nazar ile baktığını görüyoruz.
Kitabın çoğu yerinde ve kitabın oluşmasını sağlayan programların birçoğunda Hayati Hocanın sadece iyi bir şiir okuru olduğuna değil, sözü kullanmadaki ve ifade etmedeki maharetine de şahit oluyoruz. Nef’i, Şeyh Galib, Bakî, Necâtî, Nabi, Şeyhülislam Yahyâ, Avnî (Fatih Sultan Mehmed), Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman), Yahya Kemal, Ahmed Paşa, Ziya Paşa gibi onlarca şairin beyitlerine, şiirlerine yer veren Hayati İnanç, açıklanan beyitlerin hemen altına bugün anlamakta zorluk çektiğimiz kelimelerin anlamlarını da eklemiş ve okuyucuya beyitleri anlayabilme hususunda yardımda bulunmuş. Şiirlerinin sanat değeri yüksek olan; fakat isimleri çok bilinmeyen Mezâkî, Örfî, Nev’î, Fennî gibi şairlerin beyitlerine de yer veren Hayati İnanç, yer yer günümüzün önemli şairlerinin şiirlerine de gönderme yaparak şiirle ne kadar içli dışlı olduğunu gösteriyor. Bir beyti açıklarken ya da bir hatıra aktarırken birden Necip Fazıl Kısakürek’le, İsmet Özel’le, Mehmet Aycı isimleriyle karşılaşabiliyoruz.
İnancım odur ki söz hayatîdir
Muhabbet tadında ve bir çırpıda okunan kitap, bir kez daha gösteriyor ki Hayati İnanç şiirleri, beyitleri ezberlemiyor, onlarla yaşıyor. Zaten o coşku çoğumuz tarafından her an farkediliyor ekrandaki mütebessim yüzünde ve tavrında. Şairlerin, üdebanın, ulemanın, meşhur zâtların şiirleri, hayatları, hatıraları bir bütün halinde ve birbirini tamamlayan bir şekilde aktarılırken, Hayati Hocanın kitabın birçok yerinde kendi hatıralarına da yer verdiğini, bu hatıralarla metinleri zenginleştirdiğini görmekteyiz. Sözün Hayati olduğuna dair İnanç’ımız pekişiyor bir kez daha programlar ve bu nadide eserle beraber.
Yavuz Ertürk yazdı