Şiirleri çağdaş birer kısas-ı enbiya

Ali Büyükçapar’ın Ulu Kapı Sırlı Yol adlı eserini özellikli ve önemli kılan, kitabını baştan sona peygamber kıssalarına ayırmasıdır. Mustafa Özçelik yazdı.

Şiirleri çağdaş birer kısas-ı enbiya

Kısas-ı Enbiya denilince akla, Peygamberlerin kıssalarını ve onların etrafında teşekkül eden hikâye ve menkıbeleri anlatan eserler gelir. Asırlar boyunca halkın dinî eğitiminde çok önemli bir kaynak olan bu eserlerin beslendikleri kaynak ise kutsal kitaplardır. Tevrat ve İncil’de olduğu gibi Kur’an-ı Kerim’de de bu tür kıssalar yer alır.

Kısas-ı Enbiya türündeki eserlerin ilk örneği Kisai (X.asır.) ile Salebi (ö. 1036)’ye aittir. Bu türde Türkçedeki ilk eser ise Salebi’nin eserinden yapılan tercümedir. XIV. asırda Aydınoğlu Mehmet Bey adına yapılan bu tercüme, daha sonra Türkçe kısas-ı enbiyalar çığırını da açmıştır. Bilinen ilk önemli eser ise Rabguzi’nin “Kısas-ı Rabguzi” adlı eseridir. Bu tür eserlerin son dönemdeki en güzel örneği ise Ahmet Cevdet Paşa’nın “Kısas-ı Enbiya”sıdır.

Klasik edebiyatımızı anlamak isteyenler kısas-ı enbiya bilgisine de sahip olmak durumundaAhmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya

Hz. Adem’den son peygambere kadar 24 peygamberin kıssalarının anlatıldığı bu eser de, benzer eserler gibi geniş kitlelerin peygamberler konusunda bilgilendirilmesinde son derece önemli bir işlev görmüştür. Kısas-ı enbiyaların önemi burada bitmemiş, bunlar bilhassa şairler üzerinde de büyük tesirler icra etmiş, bir yandan şairler şiirlerinde telmih yoluyla Peygamberlerden bahsederken bu eserlerden faydalanmışlar, bir yandan da kısas-ı enbiyaların manzum şekillerini yazmışlardır.

Klasik edebiyatımıza baktığımızda, bu durumu rahatlıkla görmek mümkündür. Şiirlerde münacat ve naatların yanı sıra Peygamberlere yapılan atıflar, bu eselerin havasını dinî anlamda zenginleştirmişlerdir. Bu yüzden klasik edebiyatımızı anlamak isteyen biri mutlaka kısas-ı enbiya bilgisine de sahip olmak durumundadır.

Edebiyatımızın, Tanzimat’tan sonra kaynak değişimine uğradığını biliyoruz. Münacat, naat vb. dinî nitelikli her türlü tema yavaş yavaş şiirin dışında bırakılmıştır. Bu durum ise edebiyatımızı oldukça yoksullaştırmıştır. Bunun farkına zaman içinde varılmış, bilhassa Mehmet Akif’ten itibaren dinî konular ve kavramlar yeniden şiirde ele alınmaya başlanmıştır. Bugün ortada çok sayıda çağdaş münacatlara, naatlara, ezan ve cami şiirlerine… rastlamak mümkün hale gelmiştir.

Ali Büyükçapar’ın Ulu Kapı Sırlı Yol’unu özellikli ve önemli kılan

Bu tür konular, çağdaş şairlerimizde giderek artan bir ilgiye muhatap olurken, kısas-ı enbiya meselesi de yeniden şiirin konuları arasına girmiş, hatta bu türde müstakil eserler bile yazılmaya başlanmıştır. Ali Büyükçapar’ın Ulu Kapı Sırlı Yol isimli şiir kitabı da bu türün oldukça önemli bir örneğidir.

Ali Büyükçapar, Ulu Kapı Sırlı YolAli Büyükçapar, günümüzün bir şairi… Dahası serbest tarzda şiirler yazıyor. Serbest şiir geleneğinin bizde Orhan Veli ve nesliyle başladığı varsayılacak olursa, bu tarz şiirin Sezai Karakoç’a kadar “yerli şiir” havası taşımadığını biliyoruz. Karakoç, bir medeniyet şairi olmanın bilinç ve sorumluluğuyla şiirlerinde biçim olarak modern şiirler yazmasına rağmen duyuş ve düşünce olarak bu tarz şiiri yerlileştirmiş, böylece klasik şiirimiz konuları, temaları ile yeni bir diriliş çağına ulaşmıştır. Karakoç’un bilhassa Hızırla Kırk Saat kitabı, kısas-ı enbiya temalı şiirlerin de yer aldığı bir kitap olarak sonradan yetişen şairlere bu anlamda bir örneklik teşkil etmiştir.

Şiirleri okunduğunda görülecektir ki Ali Büyükçapar da benzer bir duyuşun şairi… Onun eserini özellikli ve önemli kılan ise, kitabını baştan sona Peygamber kıssalarına ayırmasıdır. Yani onun eserinde peygamberler şiirin genel akışı içinde yeri düştükçe kendilerinden bahsedilen isimler değildir. Şair, her peygambere ayrı bir bölüm ayırmış ve ortaya çağdaş şiir formuyla oluşturulan manzum bir kısas-ı enbiya çıkmıştır.

Destan şiirler” alt başlığı ile yayımlanan Ulu Kapı Sırlı Yol isimli eser, önsöz niteliği taşıyan  “Vira Bismillah” başlıklı bir şiirle başlıyor. İnanışın, coşkunun ve Peygamberleri anlatabilme niyet ve gayretinin bir yansıması olan bu ilk şiirden sonra sıra Peygamberlerin anlatımına geliyor. Eserde Hz. Âdem’den başlanarak son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)e kadar 25 peygamberin kıssası şiir diliyle anlatılıyor. Yine; eserde Havva anamız da bir şiirle yâd ediliyor. Peygamberler tarihini “ana” kavramına yer vermeden anlatmak elbette eksik bir bakış açısı olurdu. Bu yüzden bu durum, son derece isabetli olmuştur.

Söz de yazı da onlar için olmalı

Peygamberler, önderlik ve örneklik müessesesinin seçkin kişileridir. Bu yüzden kalemlerimizin -hangi türde yazıyor olursak olalım- onları anlatması, onlardan bahsetmesi hem zihnimizin ve gönlümüzün aydınlanması, hem de çağdaş edebiyatımızın zenginleşmesi için olmazsa olmaz bir şart olarak görülmelidir. Ali Büyükçapar, bir şair olarak bunu yapmıştır. Darısı diğer şairlerimize…

Mustafa Özçelik 

YORUM EKLE