“Ömrümün ve Türkiye’nin en çetin günlerine dizelerle yaptığım bir şahitlik” diyor Güven Adıgüzel, altı yıl aradan sonra çıkardığı ve kızı Zeynep Esma’ya ithaf ettiği şiir kitabı için. 2014’te Kadraj Hataları adlı şiir kitabını çıkarmıştı en son. O günden bugüne hepsini okumakla mutlu olduğum altı deneme kitabı çıkardı Adıgüzel ama şiir için altı yıl beklemek zorunda kaldık. Şiir kitabı hakkındaki şu cümlesini önemsiyorum ben. 2014-2020 yılları arasında geçen zaman için ömrümün ve Türkiye’nin en çetin günleri diyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Türkiye evlatlarına kendinden başka bir şeyle meşgul olma imkanı vermiyor.” cümlesindeki evlatlardan biri Adıgüzel. 18 Nisan 2017 tarihli Facebook paylaşımındaki “Tehlike anından gidecekleri yedek ülkeleri yoktur.” cümlesi kendisi için de geçerli. Halin nasıl sorusuna “halimiz memleketin hali gibi” diyecek adamlardan biri o. Ya da “oturmuşuz şurada ne derdimiz olacak / çocuklar, ev kirası, kömür gözlü Türkiye” mısralarında şurada oturan adamlardan biri. Öyle ki kömür gözlü Türkiye’nin derdini anlattığı kitabını kızı Zeynep Esma’ya ithaf etmiş.
Kararsızlar Dağıtıldıktan Sonra ismiyle ilgimi çekiyor önce. Türkiye’de seçimlerin sonucunu kararsızlar belirliyor hep. Kararsızlar dağıtıldıktan sonra çıkıyor manzara ortaya. Kararsızlar; gidip hep yanlış partiye oy verenler.
Dağlara Ah, Haksızsın ve Elinde Güller, Kelebeğin Yükü ya da Arzın Uğultusu başlıklı üç bölüm ve toplam on yedi şiirden oluşuyor kitap. Kadraj Hataları’ndaki gibi serbest formda yazmaya devam ediyor bu kitapta da. Hece ölçüsünü önemsemekle birlikte şiiri beğenirsem eğer ölçü ya da şekil konusunda çok keskin çizgilerim yok benim. Hece ile yazılan ve dörtlük dörtlük olan derli toplu şiirleri sevdiğim gibi -nedense aklıma takım elbiseli adamlar geldi burada- şiirden denemeye doğru uzanan yolda yer tutan şiirleri de seviyorum ben.
Her şiir anlaşılmaz ve sevilmez
“Bir şiir kitabının bütün şiirlerinin sizi (okuru) uçurmasını beklemeyin. Bir kitabı kurtaracak olan belki de bir şiirdir, o şiiri yakalamak da meseledir.” Twitter’da gördüm geçenlerde bu cümleleri. Şiir kitabı okurken “her bir şiiri anlamalı ve sevmeliyim” şeklindeki yorucu ısrarımın anlamsız olduğuna ikna oldum okuyunca. Şiir okuma uğraşım daha kolay bir hal aldı böylece. Şimdi Güven Adıgüzel’in şiirlerini bu cümleler ışığında inceleyelim. Kitabın ilk şiirini “Ceza Sahasında Yalnız”ı Furkan Çalışkan’a ithaf etmiş şair. Şiiri bir bütün olarak anlamakta zorlandığımı ifade etmeliyim. Ama beğendiğim yerlerden hareketle birkaç cümle kuracağım.
“İşte tam şurada, çekip gitmenin bir ağıdı varsa
Kalbime saplanmış tren raylarından başlamalı saymaya” (s.16)
Bu mısraları çok beğendim ve aklıma Hakan Albayrak’ın cümlesi geldi:
“Biri çekip gitmenin türküsünü söylese ona ilk ben eşlik edeceğim.”
*
“Kara kafalı çocuklar, kırmızı şemsiyeler ve reel politikler
Reel –dünyanın gözlerinde bin yıllık kin çiçekleri
Politik-Afrika’da bir eczane, sabah aç karnına alınacak o ilaç” (s.17)
Dünya reel politiğin acımasızca hüküm sürdüğü bir yer, böyle olduğu için de “şifası olmayan bir yaradır dünya”. Herkes ideal politikten haberdar ama dünyayı yöneteler mevcut halden memnun, memnun olmayanlar ise gözettikleri dengeler uğruna ideal politik için mücadele etmekten uzaklar. Şairler ise her şeye rağmen, dengelere rağmen ideal olanı, Hak olanı savunmalı. “Göğsümde dünya ağrısı bir hayli, cebimde ölmeyecek kadar Türk şiiri” diyor şair aynı şiirde. Şairler demişken muhakkak en çok da Türk şiiri ve Türk şairi. Türk şiiri emperyalizme meydan okuyarak “ulusun” diyerek Türk yurdunu kurdu. Türk yurdunu kuran ordu ve millete ruh verdi mücadele azmi verdi. Adıgüzel bunun bilincinde bir şair. Göğsünde bir dünya ağrısı taşıyor ve kimseye minnet etmeden ölmeyecek kadar Türk şiiri cebinde mücadele ediyor. Türkiye’nin ideal politik ile reel politik arasında tercih yapmak zorunda kaldığı kritik eşiklerde Adıgüzel’in kelimeler ile şiir ile ideali tercih ettiğine şahit oluyoruz hep. Herkesin susmayı tercih ettiği zor zamanlarda dahi 280 karakter ile bile olsa doğru bildiğini söylüyor hep.
Kitabı kurtaracak olan şiirlerden biri de “Kanlı Çiçek” bana göre. Türkiye’nin en çetin günlerine şahitliğim demişti Adıgüzel kitabı için. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ise sadece Türkiye’nin değil Türk tarihinin en çetin günlerinden biri. “Milletlerin böyle sıkışık anları olur. Vatan birden bire dilden –çünkü tarih de onun içindedir-ibaret kalır” diyor Tanpınar. 15 Temmuz sıkışık anlardan biri idi. Bu sıkışık anda millet olarak dile, edebiyata döndük hemen. Necip Fazıl, Akif, Atsız ve diğerleri yetiştiler hemen. Gördük ki Türk milleti böyle acıları ilk defa yaşamıyor, ilk defa böyle yaralanmıyor. Yaralarımıza şiir sürdük ilaç niyetine. Ama şimdi bu yaranın da ağıdı, şiiri, destanı yazılmalı idi. Yazılmalı ki bin yıl sonra burada doğacak çocuklar geriye dönüp baktıklarında hangi bedellerin ödendiğini bilebilsinler. Bu borcu ödüyor şair Kanlı Çiçek’te. Özel kuvvetler komutanlığını teslim almaya gelen tuğgeneral Semih Terzi’yi vurarak kardan aydınlık sabahın mimarlarından biri olan Ömer Halisdemir’in şiiri. Şiirde Halisdemir’in yetimlerinden, temmuz sıcağından, vatan için serden, yardan, maldan geçmenin sembolü olan Muhsin Çelebi’den bahsediyor Adıgüzel.
İki yetim, bir vatan, sıcak temmuz ve yort savrul
Böyle yazılıyor tarih ve akan kanın kalbinde bayram
Son nöbetçi kalır geriye, bilinir yarı uykuların içindeki cinnet
Bilinir pembe incili kaftan, hep serden ve çok yardan
Bilinir hiç yoktan, Muhsin Çelebilerindir bu vatan! (s.22)
“Oluklar çift birinden nur akar birinden kir”
“Oluklar çift birinden nur akar birinden kir” diyor Necip Fazıl. Kahramanların olduğu her yerde hainler, habis ruhlular da var muhakkak. 15 Temmuz’un da bir haini var haliyle. O hain ki sadece 15 Temmuz’un değil bütün bir Türk tarihinin haini. Kahramanları anlatmak kadar hainleri de anlatmak lazım ki ihanetin, ihanete teşne ruhların kıyamete kadar bu topraklara musallat olacağı da unutulmasın. Kinimiz diri dursun. Adıgüzel’in “Hain-i Devlet” şiiri bu amaca hizmet ediyor. Şiirin başlığı Osmanlı devlet geleneğinden besleniyor. Osmanlı’da vatan hainleri için kullanılan bir ifade. Şairin bu şiiri kitaptaki tüm şiirlerden farklı olarak Divan edebiyatına yakın bir form da yazılmış hem dil hem de şekil açısından. Öyle ki şiiri okurken lügate bakmak zorunda kaldım. Şiiri anlamak için Mescidi Dırar, Ulemaü’s-su gibi İslam tarihi ve geleneğine ait temel motifleri bilmek gerekiyor. Ya da şiiri okurken lügate, İslam ansiklopedisine bakmak. Neticede ortada sureti haktan görünerek küffara hizmet eden bir sahte hoca var ve İslam tarihi de Türk tarihi de benzer hadiseleri çok yaşamış. Nasıl ki “ecdadımızın heybeti marufu cihandır / fıtrat değişir sanma / bu kan yine o kandır” mısraı mucibince Ömer Halisdemir tarihteki kahramanların bugünkü yansıması ise o gecenin haini de tarih boyunca ihanet edenlerin bugünkü yansıması. Kahramanların tarih zemininde oturduğu bir yer olduğu gibi hainlerin de tarih zemininde oturduğu bir yer var. Şiirin eski şiirimizin form, dil ve sembolleri ile yazılmış olmasını 15 Temmuz’un hainini de tarihteki örneklerinin arasına yerleştirme ve tarihsel süreklilik içerisinde anlamaya çalışmanın çabası olarak görüyorum.
Hey yazuk! keferenin namına darüsselam’a ürüdün
Nursuz cemalinle mescid-i dırar’a yakışırsın a köpek. (s.30)
“Şifası olmayan bir yaradır dünya” şairin mısralarından biri. Görünen o ki şair şiiri yaraları sağaltmak için kullanıyor. Ya da “bizim de yaralarımız tuzum tuzum diyecek bir gün” mısrasında olduğu gibi şiir yaralara tuzdur belki. Çünkü öyle yaralar var ki kabuk bağlamasını istemeyiz. Ya kanayacak ya da şifa bulacak. Filistin Müslüman coğrafyasının kanayan yaralarından biri yüz yıldır. Türk şiiri Müslüman coğrafyasından bağımsız değil muhakkak. Necip Fazıl’ı, Sezai Karakoç’u, Akif İnan’ı ve daha birçok şairi yaralayan Filistin, Güven Adıgüzel şiirinde de bir yara. “Shıfa Hospıtal” şiiri bu yaranın bir tezahürü olarak yer alıyor kitapta. Önce şiirin adından başlamak lazım. Şifa, Gazze şeridinin en büyük hastanesi. İsrail saldırılarında yaralanan Filistinlilerin çoğunluğu bu hastanede tedavi görüyor. Ve hastane sık sık yakıt, elektrik, su ve ilaç yokluğu gibi gündemlerle haber oluyor. Hastanenin bu gibi ihtiyaçları yardım kuruluşları tarafından gideriliyor. Şiiri okurken sık sık internette arama yapma ihtiyacı hissettim. Ve Filistin tarihi konusunda ne kadar bilgisiz ya/da unutkan olduğumu fark ederek utandım diyebilirim. Şiir okurken Filistin tarihi ve Filistin edebiyatı hakkında önemli bir malumat edinmek de mümkün. Öyle ki şair Filistin toprakları üzerinde bir İsrail devleti kurulmasına zemin hazırlayan Balfour deklarasyonunu, Nekbe’yi, Altı Gün Savaşlarını ustalıkla yerleştirmiş şiirinin içine. Yaraya üstün körü bakmakla yetinmiyor, yaraya sebep olan kazaları Balfor’u, kazaya sebebiyet veren emperyalistleri hatırlatırken bağımsız Filistin yolunun ilk şehidlerinden İzeddin El-Kassam’a da selam veriyor şiirinde.
Hayır, burada son kez ve hepimiz adına ve yüksek sesle
Ya’bed dağında ölümsüzlük kuşanan şehit el-Kassam konuşacak. (s.37)
Filistin Türk şairlerin yarası ise Filistinli şairlerin de yarası muhakkak. Güven Adıgüzel şiirin de Filistin için Arapça direnen şairlere de selam veriyor. Okuyucu da baştanbaşa bir direnişin sesi olan Filistin şiir hakkında bilgi sahibi oluyor böylelikle.
Hayır, darağacında Hümeyrad’ın kalemi asılı dururken
Paletlerin ezdiği o güneşin türküsünü söylemeyeceğim. (s.34)
Hümeyrad 1950 yılında işgalci İsrail tarafından idam edilen bir halk şairi. Asılan Hümeyrad değil Hümeyrad’ın Filistin’i savunan kalemi diyor Adıgüzel.
Filistin hiç değil, barış görüşmeleri, vaat edilmiş zulümler ve esirleri Babil’in
Kaydet; Bitakat Huvviyye! (s.36)
Bitakat Huvviyye, Arapça ‘’Kimlik Kartı’’ anlamına geliyor. Filistinli şair Mahmud Derviş’in 1964 yılında İsrailli bir memura hitaben yazdığı ‘’yaz, kaydet’’ nidası ile başlayan ve horlanan Arap kimliğine sahip çıkan destansı bir şiir. Şiir sadece Filistin’de değil Arap dünyasının birçok yerinde benimsenmiş ve zaman içerisinde bestelenmiştir de.
Bir şiir kitabının tüm şiirlerinin beni (okuyucuyu) uçurmasını beklemiyorum artık. Güven Adıgüzel’in kitabında 17 şiir vardı. Yazımda beni etkileyen şiirlerden dördünü anlamaya/anlatmaya çalıştım. Bunun haricinde ‘’Yaylada Walking Dead’’ başlıklı şiiri de önemsediğimi söyleyerek bitirebilirim.
Enes Akçay