Ölmekle Olmak Arasındaki Ümmet
Sevdalinkalar Sustu Srebrenitsa"da!
Bir ağıt toplumu olduk.Bu doğru. Bu acı. Bu kesintisiz bir sancı. Bu dünyada rahat yok “bize”. Dünya bizim! diye haykırsakta, dünyanın sahipleri olduğunu biliyoruz. Zira, sahip olmak istemeyen bir ümmetiz. Sahip olduklarımızın hesabını nasıl vereceğiz? sorusu başımızda demoklesin kılıcı gibi dönerken; derdimiz sahip olmak değil; olmak!
Olmak fiilini ne kadar çok seversek sevelim; binlerce yıldır olgunlaşmak, onmak gibi fiillere bel bağlasakta, “ölüyor- öldürülüyoruz”!
11 Temmuz 1995. Bu tarihte, bu yazıyı okuyanlar neredeydi, ne yapıyorlardı, bilmiyorum. Birçoğumuz tv ekranlarından gelecek ajans haberlerine kulak kesilmiştik belki de… O sırada Boşnak saçlı çocuklar ve fidan boylu kızlar kesiliyordu! Bizim sesimiz soluğumuz kesilmişti. Dil dersen dil yok; el dersen verecek elimiz yoktu! Tansu Çiller, Süleyman Demirel, bir de gözü kara çocuklar gidiyorlardı Balkanların en kana kesmiş topraklarına. Kadın başbakan ve Arnavut asıllı cumhurbaşkanı bir çizik almadan geri döndüler. Lakin o gözü kara çocuklar geri dönmediler. Fransa Dışişleri Bakanı elindeki tespihi sallıyordu ve “No problem!” diyordu gülerek. Evet, birileri için sorun yoktu; ölen ve öldüren vardı. Katil ve masum vardı. Vietkong Albay"ın bir Vietnamlı"yı öldüğü resim karesi 40 küsür yıldır konuşuluyor ve Albay"a lanet okuyordu uygar dünya. Oysa, canlı yayında fesli bir Boşnak çocuğu öldüren Çetnik için sadece “Sırp işte!” deniyordu. Doğru ya, faşizm bir doğu geleneğidir ve batının en hunharına bile faşist denmez, en fazla “nasyonal sosyalist” denir.
Her neyse.
O tarihte bir şehri yerle bir ettiler. Tıpkı Gazze gibi. Tıpkı 800 yıl önce İstanbul"u ve Kudüs"ü yerle bir ettikleri gibi.
Sonra rakamlar geldi. Ajanslar istatistikler verdi: 6000"in üzerinde insan öldürüldü! dediler.
Ağladık. Para topladık. Yazılar yazdık. Kızdık. Mezar kazdık. Anlaşmalar yaptık. Suçlular bulunsun! diye bağırdık. Cemaat evindeki ağabeyimizle tartışıp cemaati terk ettik bir mitinge katılmanın gururuyla… Ama, katlettiler işte. Kelime kifayetsiz. O gün 6000 diye zikredilen şehid sayısının 13000 üzerinde olduğunu 2007 yılında toplu mezarların açılmasıyla gördük ve unuttuğumuz yakamıza yapıştı: ölülerimize bile sahip çıkamamıştık!
Saraybosna Sevgilim, Sareyova, Çember filmlerini seyretmek istememiştim. Onca şehide saygısızlık kabilinden. Fakat zamanla “düşmana inat Saraybosna"nın şarkısını söylediğini” duyup sevinmiş ve öldükçe haklılığı artan bir ümmetin ferdi olarak içim biraz rahatlamıştı. Ancak, “öldürülüyorsak biz haklıyız!” cümlesine güvenmemek lazımdı. Neden biz öldürülüyorduk, başkaları “yaşam kalitelerini yükseltiyorlardı?” Bu başka bir yazının konusu.
Srebrenitsa Katliamı hakkında tutanaklarımız var. Mezarlıklarımız var. Ağıtlarımız var; sevdalinkalardan çok! Ama, unutkan bir milletiz, nisyana meyilli bir ümmetiz! Gidip Çetnikleri, Hırvatları öldürelim diye bangır bangır bağırılsın değil derdim. Lakin, şu gün bile Srebrenitsa yasal olarak (Dayton Anlaşması gereği) Bosna"ya ait görünse de Sırpların elinden çıkmış değil! Ölülerine de dirilerine de; hakkına da “sahip çıkamayan” bir garip ümmet-milletiz işte!
Isnam Taljic bir gazeteci. İyi bir edebiyatçı. Uluslar arası ödülleri olan bir güzel Boşnak ağabeyimiz. Srebrenitsa"nın Öyküsü"nü katliamdan üç yıl sonra yayınladı. İyi ki yayınlamış. Eğer yayınlanmasaydı bir de toplu mezarlar bulunmasaydı Srebrenitsa"yı dayak yediğimiz bir gençlik anısı gibi unutacaktık. Kitabın edebi dili yahut kurgusu hakkında sadece şunu diyebilirim: hem şehidlerin anısına hem de okuyanların zihnine büyük bir saygı gösteren yazar, bir başyapıt çıkarmış ortaya. Ölenlere bir ağıt yakmamış. Kalanlara intikam çağrısında bulunmamış. Kelimeleri bir kemik gibi ruhumuza batırıyor! Ötesi yok!
Ayrıca, “Müslüman” edebiyatçıların bu kitaptan kendilerine dersler çıkaracağını düşünüyorum; Hanef Kureyşi"den A.Günbay Yıldız"a kadar!
Reel hayatın buz gibi gerçekliği, ve katledilenlerin toprağa akan kanı daha sımsıcak dururken; ağlamadan, dillerimiz dolaşmadan, ben de mazlumdan yanayım, ben de yardım yaptım furyasına kapılmadan,(Mazlumları kolla ayol! Sen de biraz fingirde! İsmet Özel şiirine bakılırsa iyi olur bu arada.) ağıt toplumu olmaktan çıkmanın yolunu Srebrenitsa"nın Hikayesi ve benzeri eserlerle bulacağımızı düşünüyorum.
Kitabı Türkçe"ye kazandıran Profil Yayıncılık"a teşekkür ve şehitlere rahmetle.
Isnam Taljic, Roman, Profil Yayıncılık, 288 Shf.
Zeki Bulduk yazdı
İzlere baktık özümüzü bulmak kaybolmamak için tabutlar, ceset torbaları, mezarlar, kurşuna dizilen gencecik bedenler, çığlıklar ve alışkınlıklarla otamatikleşmiş hayatlarımıza dödük sonra bir sonraki hatırlatmaya kadar. Alışkanlık en büyük düşmanımız sanki. Yaz dostum hatırlamak ve hatırlatmak için yaz unutmamak ve uyandırmak için yaz