Sanat tarihi perspektifinden Oryantalizm ve Oksidentalizm

Anadolu coğrafyasında geç anlaşılan oryantalizm konusunu Prof. Dr. Ahmet Çaycı sanat tarihi perspektifinden ele alarak ‘Oryantalizm, Oksidentalizm ve Sanat” adlı kitabında bütün yönleriyle incelemiş. Eshabil Yıldız yazdı.

Sanat tarihi perspektifinden Oryantalizm ve Oksidentalizm

Doğu ile Batı arasındaki düşünsel sınırların hızla kaybolduğu bir çağda, Anadolu coğrafyasının hikâyesini kavrayabilmek sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Bin yıllık geleneğin ürünü olarak sanatın ve icra edilmesine sebebiyet veren felsefi dünyanın sırlarını öğrenmeye çalışan araştırmacılar, seyyahlık kisvesinde ortaya çıkmış oryantalistlerdir. Yaşadığımız coğrafyadan meseleye baktığımızda izini sürmeye çalıştığımız araştırmacıların, 13. yüzyıldan başlayarak Osmanlı Devletinin son demlerine kadar ticaret ve araştırmanın yanında Doğunun sanatını, mimarisini, yer altı kaynaklarını, petrolünü, madenini,  çiçeğini, böceğini, edebiyatını, şiirini, düşüncesini ve sırrını Batıya taşıyan oryantalistler olduğunu fark ediyoruz.

Anadolu toplumunun geç fark ettiği oryantalizm, sosyal bilimler dalında oldukça merak uyandıran bir alan haline gelmiştir. Oryantalizm disipliner bir çalışmayla daha iyi kavranacaktır. Yeryüzünde insanın var olmasıyla başlayan ‘ben ve öteki’ düşüncesi, bu düşünceye sahip milletlerin birbirinden olabildiğince uzaklaşmasına neden olmuştur. Bunun yanında coğrafi ve siyasi olarak üstünlük içgüdüsüyle hareket, daha çok gözyaşı ve kanı beraberinde getirmiştir. Devletlerin kendi dışındaki bilinmeyenleri ve başka devletlerin sırlarını araştırmaya başlaması, seyyahlığın arkasına gizlenmiş ajanları yani oryantalistleri ortaya çıkarmıştır.

Anadolu coğrafyasında geç anlaşılan oryantalizm konusunu Prof. Dr. Ahmet Çaycı sanat tarihi perspektifinden ele alarak Oryantalizm, Oksidentalizm ve Sanat adlı kitabında bütün yönleriyle incelemiştir. Oryantalizm ve Oksidentalizmin soyut alanlar olması kavramların anlaşılmasını zorlaştırsa da, sanatın kavram olarak somut olması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

Oryantalizmin çıkış noktası

Oryantal kavramı ‘Orient’ kökünden türetilen doğuya ait raks veya dans türünün adı olmuştur. Aslında oryantal denildiği zaman Doğuya ait musiki eşliğinde sergilenen ritmik hareketler bütünü akla gelmektedir. Kitabın asıl araştırma konusu ticari, siyasi, sosyal ve sanat boyutlarıdır. Başta Batının araştırma sahası gördüğü Doğunun sömürülme kavramına karşılık bir idealizm yaklaşımıyla Doğudan da Batıya karşı oksidentalizm kavramı üretilmiştir. Oksidentalizm, Batının sömürüsüne karşı uyuyan devi uyandırma ve harekete geçirmedir. Başka bir deyişle Doğuyu düşünce ve eylem dünyasına sevk etmektir.

Medeniyetler arasında sürekli bir etkileşim söz konusudur. Oryantalizm hareketinin bu yönünü inceleyecek olursak, Doğu ile Batı arasında kültür alışverişine de neden olmuştur. Nitekim Antik Yunan felsefecilerinin teorilerinde Hint düşüncesini görmek mümkündür.

Oryantalistlerin en etkin olduğu alanlar Arkeoloji ve Sanat olmuştur. Oryantalistler bu alanı adeta laboratuvar olarak değerlendirmişlerdir. Oryantalizm kavramını ilk defa eleştiren Doğulu isim Edward Said’tir. Onun ifadesiyle oryantalizm bir paranoyadır. Batılının zaviyesinden Doğuluyu medenileştirme projesidir. Oryantalizm, bir topluluğun elinde bulundurduğu bilgi birikimi ile diğer topluluğa tahakkümüdür.

Çaycı, kitabında oryantalizmin çıkış noktası olarak XIII. yüzyılda Viyana Konsülü kararlarının gösterilmesine yer vererek bu alanın başlangıcını daha gerilere götürmüştür. Cengiz Han’la ittifak kurma gerekçesiyle Plan Carpin ve William Rubruk gibi elçiler Karakorum’a gönderilmiştir. Elçilerin raporlarındaki gizemli ve zengin Asya fantezisi oldukça rağbet görmüştür. Japon saraylarında bulunan iki parmak kalınlığındaki altın zemin kaplamalar Avrupalıların düşlerini süslemiştir. Bu serüveni ise kendini üstün görme düşüncesiyle devam etmiştir. Kendi kültürünü merkeze alıp ötekini dışlayan Avrupai yaklaşım, entelektüellerden filozoflara, hatta halk kitlelerine kadar sirayet ederek bir travmaya dönüşmüştür. Bu düşünceleri 1843 senesinde İstanbul’a seyahat eden Ida Von Hahn’ın ifadesinde de oryantel bakışla görmek mümkündür.

Doğu diyor ki; “Sen bensiz ölüsün. Tüm yaşam ilkesi: Işık-Uygarlığın tohumu Dinler benden çıkıyor. Güneş ışığı gibi.” Ve Batı diyor ki; “ Fakat ben o ilkeyi işledim, tohumu çiçeğe dönüştürdüm. Spermasını attıktan sonra kuruyan çiçek gibi ölüsün. Ben yaşıyorum. Çünkü canlılık hareket bende.”

Batı’nın Doğuda yaşayan postmodern yüzü

Yazar, özellikle kavramlardan yola çıkarak Batılılaşma ve Şarkiyatçılık (oryantalizm) meselesini irdelemeye çalışmıştır. Kitapta bugün hayatımızın birçok alanında kullandığımız Alaturka ve Alafranga kelimelerinin dilimize girişine de ışık tutulmaktadır. Diğer bir yönüyle değerlendirildiğinde, oryantalizm hareketi, medeniyetin önemli bir parçası olan bilimin de Doğudan Batıya, Batıdansa Doğuya taşınmasında etkili olmuştur.

Oryantalistler coğrafyaların isimlendirilmesi noktasında da etkin olmuşlardır. Özellikle Anadolu coğrafyasını Türklerin yaşadığı bölge olarak isimlendirip Türkiye kelimesini üretmeleri bizler için ne yazık ki trajikomik hadisedir.

Oryantalizm, Batı’nın Doğuda yaşayan postmodern yüzüdür. Oryantalizmle Batı başta hammadde olmak üzere sömürü rezervlerini alabildiğince çoğaltmıştır. Özellikle doğalgaz, petrol, altın, gümüş vb. kaynaklarına sahip olmuştur. Batı, Doğunun bilinmezliklerini keşfetme hırsıyla yaşadığımız modern zamanda özellikle Ortadoğu’da yaşanan vahşetin, kıyımın ortaya çıkışına sebep olmuştur.

Bu ve buna benzer daha birçok bilinmeyeni keşfetmeniz için Ahmet Çaycı’nın İnsan Yayınları’ndan çıkan Oryantalizm, Oksidentalizm ve Sanat kitabını okumaya davet ediyorum.

Ahmet Çaycı, Oryantalizm, Oksidentalizm ve Sanat, İnsan Yayınları

Eshabil Yıldız

YORUM EKLE

banner36