“… Eğer ocağınız, odununuz varsa tabanlarınızı ateşe vererek uyku çekmek hakikaten hoş olur. Ben baytarlıkla Rumeli’nde dolaştığım sıralarda kışın; karda, buzda iyice donarak akşama doğru bir ocaklı oda bulup ateşe karşı yaslandığım zamanki zevkimi hiç unutamam.” (Mehmet Akif Ersoy, Mektuplar, s.21) Bu cümleler, Akif’in Beytuşşebap’ta ikamet eden kızına yazdığı mektuptan birkaç satır... Bu satırlar, bir büyük şairin, bir büyük düşünürün, bir büyük dava adamının nasıl bir hayat sürdüğünün de ibretli bir belgesi aslında. Mesleğini, her türlü şartta hakkıyla ifa etmeye çalışan Akif’in en büyük konforlarından birinin, soğuktan sızlayan tabanlarını yanan ateşe karşı uzatıp ısıtmak olduğunu günümüz kuşağı ne kadar anlar, bilmem.
Kırılgan bir babadır Akif
Öte yandan, Akif’in, ailesi söz konusu olduğunda nasıl da kırılgan biri olduğu kızına yazdığı bu mektubun hemen girişinde belli eder kendini. Bu mektup çok ince bir sitemle başlar: “Kızım Suat/ Bu üçüncü mektubum, ümit ederim ki evvelkilerinin cevapları birer birer yakında elime geçer.” (age. s.20) satırlarının sahibi, çocuğunu merak edip ondan haber bekleyen ve üstelik zamanında haber göndermeyen çocuğunu kırmaktan kaçınan bir babanın, üzerine titrediği ama bunu pek de belli etmek istemediği hüzün cümleleridir.
Akif kimlere mektup yazdı?
Yusuf Turan Günaydın’ın yayına hazırladığı ve Atlas Yayınları’nın 14., Akif Kitaplığı’nın 1. kitabı olan “Mehmet Akif Ersoy-Mektuplar” kitabı, toplam yüz doksan dört sayfa. Akif’in ailesine, Eşref Edip’e, Mahir İz’e, Şerif Muhittin Targan’a, Kuşçubaşı Eşref Sencer’e, Fuat Şemsi İnan’a, Rizeli Taşçıoğlu Süleyman Efendiye, Şefik Kolaylı’ya, Hacı Hafız Ömer Aköz’e, Asım Şakir Gören’e, Prenses Emine Abbas Halim’e, Mehmet Rasim’e, Babanzade Ahmet Naim’e, Ömer Rıza Doğrul’a, Abdülillah Beye, Ispartalı Hakkı Beye, Gayret gazetesine, Nuri Beye yazdığı mektupların bir araya getirildiği kitap, bize kapsamlı bir Akif portresi sunmaktadır. Akif’i sanatkâr kişiliği ve dava adamı kimliğiyle tanıyan kuşaklar için farklı bir Akif ortaya çıkıyor bu kitabın satır aralarında.
Çok yönlü bir insan
Bu kitap okunduktan sonra anlıyoruz ki, yaşanılan zamanın zorlukları, Akif gibi çok yönlü olan bir insanı, dar bir çerçeveye hapsetmiştir. Toplum onu belli konularda bayraklaştırmış, bir simge haline getirmiştir. Yaşanılan dönem göz önüne alındığında, bunun böyle olması gerektiği de anlaşılabilir bir şeydir aslında.
Kitabın tümü okunduğunda Akif’in şair, sporcu, baytar, dil bilimci, gazeteci, aile reisi ve entelektüel kimlikleri taşıyan biri olduğunu görüyoruz. İşin ilginci, Akif bu kimliklerin tümünde de çok başarılıdır. Mesleki alanda müsteşarlık makamına çıktığını, İstanbul’da Arapçayı en iyi bilen üç kişiden biri olduğunu, iddialı sporcuları yarışlarda geçtiğini not düşersek Akif’in bu yönleri daha iyi anlaşılır.
Akif’in vizyonu
Akif’in vizyonunu yansıtması bakımından önemli olmasının yanında, günümüzde bile hâlâ tartışılan sigorta ve sigortacılık konusuna bakış açısı hakkında da fikir veren şu satırlarını da alıntılayıp Akif hakkında hazırlanan diğer bir kitaba göz atalım. Akif’in Asım Şakir Gören’e yazdığı mektubun ilginç satırları şöyle: “… İstikbalin iyi bir sigortacısı olmayı kafama koydum, diyorsun. Bu sözünü ne kadar beğendiğimi tahmin edemiyeceksin. Hayatta muvaffakiyetin bütün ruhu bu azimdedir. Bizler bu azimden tecerrüt ettiğimiz için kendi yurdumuzda garip olduk! Hele, birçokları, faaliyet diyarı olan Garp’ı görmüş gençlerimizin bu ruhtan tamamiyle mahrum bulunduklarını görmek pek elim bir manzara!” (s. 134)
Muhammed İkbal ve Akif
Aynı dönemde yaşayıp kendi milletleri için benzer bir çaba gösteren iki önemli şairdir Muhammed İkbal ile Mehmet Akif. Mehmet Akif, Muhammed İkbal’den, onun yaptıklarından, onun hayat hikâyesinden haberdardır ve ilginçtir ki onu kendisine çok yakın bulmakta, kendisine benzetmektedir.
Akif, yine Asım Şakir Gören’e yazdığı 8 Mart 1941 tarihli mektupta İkbal’e dair “Evvelki hafta bana Hint’in şair-i İslam’ı Muhammed İkbal’in iki manzumesini gönderdiler. Ben bu şairin ufak bir risalesini Ankara’da görmüş ve sahibini kendime benzetmiştim.” (s.140) cümlelerini yazar.
Tasannusuz Bir Sanatkar: Mehmet Akif
“Tasannusuz Bir Sanatkar” ifadesi, Akif’i tam olarak anlatacak ifadelerden biridir kuşkusuz. Yaptığı her şeyi, öyle olması için yaptığını ifade eden hal ve hareketlerin sahibidir Akif. Yapılan iş başkaları nezdinde ne kadar önemli olursa olsun, Akif gibi yüksek karakterli bir insan için o iş, öyle yapılması gerektiği için yapılmıştır. Bunun için ne bir teşekkür beklenmeli ne de bir bedel istenmelidir. Zaten Akif’i büyük yapan da bu değil mi? Akif, diğergam sözcüğünün hakkını tam olarak veren bir güzel şahsiyettir bilindiği üzere.
Dr. Mustafa Uluçay’ın hazırladığı “Tasannusuz Bir Sanatkar- Mehmet Akif-Dil, Üslup ve Sanatı” adlı kitap, yine Atlas Yayınları’ndan çıkmış. Atlas Yayınları’nın 15., Akif Kitaplığı’nın 2. kitabı.
Kitap, bir akademisyenin kaleminden çıktığı için akademik bir disiplinle hazırlanmış. Çalışması hakkında, “Mehmet Akif’in fikri, edebi, siyasi ve sosyal yönü, Milli Mücadele’deki faaliyetleri ve ölümsüz eseri Safahat hakkında çok sayıda kitap, makale ve tez hazırlanmıştır. Dil ve üslubu hakkında da Safahat adlı eseri esas alınarak bazı makaleler kaleme alınmıştır. Ancak manzum ve mensur bütün eserleri üzerinde, dil ve üslup yönünden kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır.” (s.11) cümleleriyle kitabın önemini ima eder kitabın Önsöz’ünde Dr. Mustafa Uluçay.
Hem şair hem de nasir
Kitap 1. Mehmet Akif Ersoy’un Dil ve Üslup Anlayışı, 2. Mehmet Akif’in Manzum Eserlerinde Dil ve Üslup Özellikleri, 3. Mehmet Akif’in Mensur Eserlerinde Dil ve Üslup Özellikleri başlıklı üç ana bölümden oluşmuş. Her bölümün de kendi alt başlıkları var. Bu bölümleme, kitabı rahat okunur kıldığı gibi, okurun aradığını çabuk bulmasını da sağlıyor. Bu kompozisyon, isteyenlerin kitabı bir bütün halinde, isteyenlerin de bölüm bölüm okumasını mümkün kılmış.
Kitabın tümü, olması gerektiği gibi Akif’e hasredilmiş. Ana konuya girmezden önce yazar, terminoloji tartışmasına girerek ‘üslup’un ne olduğuna dair söylenenleri etraflıca araştırıp anlatmış.
Fikir ve üslup kardeştir
Fikir-üslup tartışmasının ayrıntılı bir şekilde yapıldığı bu sayfalarda yazar, hem Doğu hem de Batı kuramcılarına atıflarda bulunmuş. Kitabın sayfalarında Roland Barthes’ten Cenap Şahabettin’e kadar konuya dair söz söyleyenlerin sözlerine atıflar yapılmış. İşin aslı, kitabın on yedi ile yirmi yedinci sayfaları arasında yer alan üslup tartışmasını okurken buradaki tanımlamaların ve örneklemelerin belki biraz daha sadeleştirilerek ders kitaplarına alınmasının iyi olacağı fikri aklımdan geçti doğrusu.
Kitabın bu bölümünde üsluba dair birçok şey söylenmiş ama benim en çok hoşuma gideni, fikir-üslup ilişkisi bağlamında Recaizade Mahmut Ekrem’in o meşhur Talim-i Edebiyat’ında söylediği “Fikir saçma olursa üslubun hiç ehemniyeti kalmaz.” cümlesi ile bu cümleyi üslup lehine biraz daha destekleyen “Fikrin makbuliyeti dahi üslubun güzelliğinden istisna-bahş olamaz.” (s.22) cümleleri oldu.
Akif, somut ifadeleri sever
Bilindiği gibi, Akif’in şiirlerinde geleneksel kültürümüzün eğitim-terbiye araçlarından ‘kıssadan hisse’ çıkarma vardır. Yazar, incelemesinde bu konuya da ayrıntılı bir şekilde değinerek Akif’in eserlerinden örnekler verip konuyu iyice anlaşılır kılmış. Bilindiği gibi, Akif’in metinlerinde genellikle önce bir kıssa anlatılmakta, sonra da okurun hisse çıkarması beklenmekte, hatta çıkaracağı hissenin ne olacağı konusunda ona kılavuzluk yapılmaktadır.
Bu durum ise ister istemez tahkiye etmeyi gerektirmektedir. Tam da bu gereklilik dolayısıyla Akif’in kullandığı kelimelerin soyut değil somut kelimeler olduğuna dikkat çeker Dr. Mustafa Uluçay. (s.53)
Son dönem düşünürlerimizden biri olarak da kabul edilen İstiklal Marşı şairimiz Akif’i daha iyi tanımak için önemli kılavuzlar ortaya çıkarmış her iki yazar da. İlgilisinin kitaplığında bulunası kitaplar bunlar.
Mehmet Akif Ersoy-Mektuplar, haz. Yusuf Turan Günaydın, Atlas Yayınları
Mustafa Uluçay, “Tasannusuz Bir Sanatkar- Mehmet Akif-Dil, Üslup ve Sanatı”, Atlas Yayınları
Ahmet Serin