Denemenin hayatla sıkı bir bağı vardır. Deneme yazarının bu anlamda yaşadığı çevre ile barışık olması, yazdıklarının sahihliği noktasında önemli bir ayrıntıdır. Hayattan fotoğraflar sunma konusunda denemeler önemli birer belge niteliği bile taşıyor diyebiliriz.
Akıp giden hayat içerisinde bazen görmezden geldiğimiz, bazen de fark edemediğimiz birçok noktayı deneme yazarı adeta cımbızla çeker gibi alır ve üslubuyla besleyerek maziden bir sayfa gibi okuyucuya sunar. Güncelle içli dışlı olduğu kadar geçmişle de ünsiyeti olan denemeler, bazen anı tadında esenlikler de sunmaktadır.
Berat Demirci’nin Ferfir Yayınları’ndan çıkan Serçe Saati’ni okurken satırlar arasında ilerledikçe “Biz ne güzel insanlardık böyle.” serzenişini sık sık yapıyoruz. Berat Demirci bize bu kitabıyla bir geçmiş zaman masalı sunuyor. Geçmişin mahalle aralarına, sokakların içine, evlerin köşelerine sızmış bir içlenmeyi damla damla kalplere nüfuz ettiriyor.
Bizleri coğrafyası sınır tanımayan türkülerin kalbine çağırır
Serçe Saati kitabı dokuz başlıktan oluşuyor ama iç içe geçmiş o kadar tema işleniyor ki, kendinizi bir anda anlatılan zamanda ve mekânda bulabiliyorsunuz. “Şe’nin İki Gözü İki Çeşme” yazısıyla başlayan kitapta türkülerin eşliğinde ilerliyorsunuz. Coğrafyası sınır tanımayan türkülerin kalbine bizleri çağıran yazar, aynı zamanda pınarların şırıltısının, çeşmelerin serinliğinin, dağ rüzgârlarıyla beslenen pınarın buz gibi sularının bereketini damıtarak sunuyor. Su ki insanın yaşam kaynağı, köylerin can şenliği, sevdalı kalplerin serinliği ve Resul aşkıyla başını taştan taşa vuran bir sonsuzluk bestesidir.
Berat Demirci’nin hayata karşı duruşundaki sert yüzünün altında, içlere doğru gizlenmiş bir nükteli tavrı da vardır. Herkesin diline dolanan sıradanlıklara kendince getirdiği yorumlar bunun bir göstergedir. (Üniversitede, Berat Hoca’nın bir öğrencisi olarak bu güzellikleri bizzat yaşama mutluluğuna da ermiştim.)
“Taşfırın erkeği” sözü artık gündelik hayata yerleşmiş bir halk deyimi olarak sayılabilir. Berat Demirci, kitabında “Taşfırın Kadınları”ndan da bahseder. Bu başlık okunduğunda akla gelen bütün çağrışımları ters yüz eden bir konuyu derinlemesine işler. Taşfırın kadınları, “şehirlerin muhtelif yerlerine serpiştirilmiş fırınlarda evinin ekmeğini bizzat kendisi pişiren kadınlar”dır. Bütün çağrışımların aksine, fırınlarında mis gibi ekmekler pişiren kadınları anlatır yazar. Geçmişten günümüze mahalle fırınlarının kendi içindeki yapısından, kültüründen bahseder. Teknolojiyle birlikte ekmek yapmanın geçirdiği dönüşümü anlatır. Hem de mikro dalga fırına kadar…
Dil içinde dil saklı
Berat Demirci, dil konusunda çok hassas bir yazardır. Dilin lâyıkıyla kullanılması noktasında dikkat çekmeyi ihmal etmez. Serçe Saati’ndeki metinlerde de bu hassasiyeti hissetmek mümkün. Duru, yormayan, okuma zevki sunan metinlerle okuyucuya dilin inceliklerini sunar. Bunun yanında Berat Demirci sık sık yerel kullanımlardan da yararlanır. Sivas ve yöresine ait kullanımlar kitapta oldukça önemli yer tutar. “pöhrenk, kurun, aşırma, perver, çördük, kömüş” gibi yöresel sözcükleri kullanan yazar, bunların anlamını da dipnot olarak okuyucuya veriyor. Bunların yanında “görecelenmek” kelimesini kullanır ve bunu da bir dipnotla okuyucuyla şu şekilde paylaşır: “Bu kelime bildiğim kadarıyla ilk defa benim tarafımdan kullanılmıştır. Diline hoş gelene ve hakkını verene anasının ak sütü gibi helaldir.”
Yazı başlıklarından tutun da yazılardaki bazı cümlelere kadar yer yer şiirin nimetlerinden yararlanan Berat Demirci, şairliğini denemelerinde konuşturmaktadır. Yastıkları anlattığı yazının başlığı “Yâr Yatışı Nicedir” buna bir örnektir. Şairlerden yaptığı alıntılar da denemelere ayrı bir güzellik katmaktadır.
Şairlere yakışan ve onlara en yakın tür denemedir. Şiirin düz yazıya inmişine deneme desek yeridir. Bunu, Serçe Saati’ni okuyunca da anlamak mümkün. Bazen satırlar arasında sizi karşılayan şiirler, şairin denemeyle kurduğu sıkı ilişkinin bir tezahürüdür. “Kenar Süsü” tekrar tekrar okunmayı hak edecek bir şair içlenmesidir.
“Serçe Saati” ise Hüseyin Rahmi havasında ilerleyen bir metin
Pencereden evin içine süzülen kelebeğin dünyasından, bir anda günlük yaşantımızda karşımıza çıkan davetsiz misafirleri anlatır yazar. Bir arı vızıltısı, bir sinek kanadı, uğur böceğinin ustalıklı nakışı aslında fark etmediğimiz, görmezden geldiğimiz fakat dört bir yanımızı kuşatmış hayatın ahengidir.
Kitaba adını veren “Serçe Saati” ise Hüseyin Rahmi havasında ilerleyen bir metin. Mahallelinin güneş tutulmasıyla birlikte yaşadığı şaşkınlığı anlatan yazar da aslında gündüz vakti karanlığa pek de tahammül edemez. Mahallenin bir köşesine sığınan serçe ile kalbini eş tutar ve bütün insanlığı karşılayacak o son vakti beklemeye başlar.
Berat Demirci’nin Serçe Saati’ni okurken, aslında yaşadığımız her anın ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz. Ölümün olduğu bir dünyada küçük bir şeyin de olmayacağının altını çiziyor yazar. Hayatta her şey önemlidir, her şey değerlidir. Yeter ki hayat mesaisi bitmeden yaşamasını bilelim.
Mustafa Uçurum yazdı
Berat Demirci ne yazsa okunacak yazarlar arasındadır. Onun cümlelerindeki Anadolu, halen bir yerlerde varlığını sürdürmektedir. Dikkat çektiğiniz için teşekkürler.