Zevkler ve renkler tartışılmaz derler; “tartışılmaz” derken kastedilen neticeye varılamayacağıdır. Nitekim sonuca varmak amacı gütmedikçe tartışmanın bir zararı yoktur. “En”ler zevklerin doruk noktalarını ifade ederler ve bunlar üzerinde hiçbir zaman ortak kanaate varılamaz. “Türk edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi şairi kim?” diye sorsanız muhtelif yanıtlar alırsınız; kimisi Nedim der, kimisi Yahya Kemal der, kimisi Necip Fazıl der, kimisi Sezai Karakoç der. Hatta kendileriyle aynı havayı soluduğumuz şu memlekette “en iyi şair benim” iddiasında olanlar da mevcuttur. Herkesin en iyisine saygı duymakla birlikte edebiyat araştırmacılarının, eleştirmenlerin, şairlerin ve tecrübeli şiir okuyucularının “en iyi şair” olarak en fazla ittifaka vardıkları üç isim şunlardır: Yunus Emre, Fuzûlî ve Şeyh Gâlib.
Divan şiiri, şiir olması hasebiyle ilk okuyuşta anlaşılmaz. Ayrıca kendine has hayâl dünyasıyla, mazmunlarıyla, ıstılahlarıyla, telmihleriyle, kelimeleriyle ve kavramlarıyla herhangi bir öğretim formasyonundan yahut okuma tecrübesinden geçmemiş sıradan bir okuyucuya yabancı kalır. Hele Fuzûlî gibi edebiyatın en derin ve en ince noktalarına inen zekâların kaleme aldıkları şiirler hiç de kolay lokma değildir. Gösterdiği zekâ parıltısının yanı sıra samimi bir lirizm ve hassasiyet içeren şiirleri bir de tarihî birer metin oldukları için, onun şiirlerinde ne dediğini anlamanın tek bir yolu vardır: Bir anlayana başvurmak. Burada devreye giren şârih (şerh eden), hem bir okuyucu hem de bir yazar olarak ele aldığı metni alelade bir okurdan daha iyi anlayıp, bilgisini herkesin istifadesine sunmak adına açıklama yoluna giden kişidir. Divan şiirinde “kapalı olan manayı açmak” işine şerh etmek diyoruz.
Tarlan olmasa Fuzuli’nin şiirleri belki hâlâ şerh edilmemiş olacaktı
Malûmunuz bizde şair sözlükleri yok denecek kadar azdır ve bir Fuzûlî sözlüğü de henüz hazırlanmış değil. (En büyük şairlerimizin sözlüğü yokken birkaç tane Shakespeare sözlüğümüz olması ayrı bir olarak dursun.) Sözcükler şiirde bambaşka anlamlar kazandığından ve kelimelerin şiirde geçen manalarını anlayabileceğimiz sözlüklerimiz olmadığından, Fuzûlî gibi büyük şairlerin ne demek istediklerini anlamak engin bir tecrübe ve geniş bir birikim gerektirir. Ne talihliyiz ki divan edebiyatının efsane hocalarından Ali Nihat Tarlan, divan edebiyatı alanındaki birikimini yanına alarak elini en ağır taşlardan birisinin altına sokmuş ve Fuzûlî Dîvânı’nı şerh etmiştir. Aksi takdirde kuvvetle muhtemel şiirleri hâlâ şerh edilmemiş olacaktı. Hatta belki de yetersiz bir müteşebbisin elinde harcanacaktı.
Ali Nihat Tarlan’ın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde uzun yıllar okuttuğu metin şerhi ders notlarının tamamlanmasıyla oluşan bu çalışmada Fuzûlî’nin gazelleri önce beyit beyit verilir; sonra sadeleştirilerek nesre çevrilir, yani kurallı cümleler hâline getirilir ve en son olarak şairin bu beyitte ne dediği açıklanır. Şiirlerinde mükemmel bir cümle yapısı ve güçlü bir dil yapısına sahip olan bir şairin beytini düzgün bir biçimde günümüz Türkçesine çevirmek başlı başına müşkül bir iş. Şiirlerinde ilâhî ve mecazî aşkı bir bütün hâlinde işleyen ve yer verdiği ince mazmunlarla kolay anlaşılmaz bir üsluba sahip olan Fuzûlî’nin bir beyitte ne/neler anlattığının tespiti ise oldukça zor. (İhsan Fazlıoğlu’na ait, onun sadece bir beytini şerh eden koca bir kitap var meselâ: Fuzûlî Ne Demek İstedi?) Öyle ki sözü geçen şair, mısralarına yerleştirdiği kelimelerden bazılarını günler süren düşüncelerden sonra seçip koyacak derecede titiz birisi. Bunları göz önünde bulundurup mevzu kitabın ne kadar önemli olduğu bir kez daha düşünülmeli.
Kitap her ne kadar “Fuzûlî Divanı Şerhi” başlığını taşısa da, Tarlan’ın 1950 senesinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları arasında neşredilen ve Fuzûlî’nin gazellerinin tenkitli metnini oluşturan Fuzûlî Dîvânı adlı neşir esas alındığından eserde yalnızca Fuzûlî’nin gazellerinin şerhi bulunuyor. Diğer nazım şekillerinin şerhleri yer almıyor. O yüzden kitap aslında Fuzûlî’nin gazel şerhleri. Zaten bir divanda asıl şerh edilmesi gereken gazeller olduğu için kasidelerin ve sair nazım türlerinin şerhlerinin yapılmaması büyük bir kayıp olarak görülmemeli.
Divan şiirinin ortak hayâl ve mazmun dünyasının şerhi
Ali Nihat Tarlan’ın bu çalışmasının, fakültede verdiği derslerden meydana geldiğini söylemiştik. Üslup sahibi olan Ali Nihat Tarlan’ın sair kitaplarını okuduğunuzda yazılarının kolaylıkla anlaşılmayacak nitelikte olduğunu görürsünüz. Hoca, bu çalışmayı yayınlarken “halka divan edebiyatını sevdirmek” gibi bir misyon yüklenmediği için üslubundan ödün vermemiş. Bundan dolayı tahmin edeceğiniz üzere şiir şerhleri sıradan ya da bu işlere yeni merak salmış bir okurun kolayca anlayabileceği bir kitap değil. Belli bir tahsilden geçmiş, divan şiirine biraz olsun aşinalık kazanmış okurlara hitap eden bir seviyesi var.
Divan edebiyatı, özgün kalemlerin dahi müşterek muhteva ve şekil özelliklerini muhafaza ettikleri bir edebiyat devridir. Yani her divan orijinal olmakla birlikte üç aşağı beş yukarı benzer hususiyetler taşır. Dolayısıyla bir divanı ya da mesneviyi baştan sonra anlayarak okuduğunuzda 20 divan yahut mesnevi okumuş gibi tecrübe edinirsiniz. Bu kitap, divan şiirinin ortak hayâl ve mazmun dünyasının şerhi yapıldığı için okurun sadece Fuzûlî’yi değil; Bâkî’yi, Nâbî’yi, Nedim’i, vd. anlamasına da yardımcı olacaktır.
Böyle bir çalışmayı bize hediye eden Ali Nihat Tarlan hocayı rahmetle anıyoruz.
Ali Nihat Tarlan, Fuzuli Divanı Şerhi, Akçağ Yayınları.
Ekrem Sakar