Osmanlı'nın İlk Müderrisi: Davudu'l Kayserî

Mehmet Bayrakdar, 'Kayserili Davud (Davudu’l Kayseri)' isimli bu kitabında; Davudu’l Kayseri’nin hayatı, eserleri, felsefeyle ilgili görüşleri, tasavvuf ve metafizik konularındaki düşünceleri, Davudu’l Kayseri’nin tesirleri hakkında bilgi veriyor. Metin Uygun yazdı.

Osmanlı'nın İlk Müderrisi: Davudu'l Kayserî

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde yetişen âlimlerden olan Davudu’l Kayserî, tasavvuf, felsefe ve kelam sahalarında temayüz etmiş önemli bir değer ve şahsiyettir. Osmanlı Devleti’nin ilk müderrisidir. Davudu’l Kayseri üzerine biyografik çalışması bulunan Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, Kayserili Davud (Davudu’l Kayseri) isimli bu kitabında; Davudu’l Kayseri’nin hayatı, eserleri, felsefeyle ilgili görüşleri, tasavvuf ve metafizik konularındaki düşünceleri, Davudu’l Kayseri’nin tesirleri hakkında bilgi verir. Kayseri’nin Tahkiku Ma’i’l Hayat ve Keşfu Esrari’z Zulumat adlı eserinin tercümesi ve açıklaması ile Kayserili Davud bibliyografisine de yer verir eserinde.

Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar, Kültür Bakanlığı Yayınları tarafından 1988 yılında yayınlanan, daha sonrasında ise Kurtuba Kitap’tan tekrar baskısı yapılan kitabında; Davudu’l Kayseri hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmadığını, bilinenlerin sınırlı olduğunu belirtir. Davud bin Mahmud bin Muhammed’e, Kayseri’de doğduğu için Arapça ‘el-Kayserî’ ve Osmanlıca ‘Kayserî’ künyesi verilmiştir. Anadolulu olduğunu belirtmek için ‘er-Rumî’ künyesiyle de anılmaktadır. Bayrakdar, Kayserî’nin başka künyelerinin bulunduğunu da aktarır. Bazı kaynaklarda Kayseri’nin Karaman’da doğduğu belirtilse de, birçok kaynağa göre o Kayseri’de doğmuştur. Doğrusu da budur yazara göre. Doğum tarihiyle ilgili kaynaklarda hiçbir bilgi yoktur. Bayrakdar, onun talebelik yılları ve okuduğu hocalarını takiple bu tarihi, tahmini 1258 veya 1261 olarak açıklar. Milliyet olarak Türk’tür.

Devrinin geleneksel eğitim ve öğretimine uygun bir eğitim alan Kayserî’nin hocası Siraceddin Urmevi’dir. Bu zat, mantık, kelam ve fıkıh sahalarında tanınmıştır. Kayserî, memleketinde aklî ve naklî ilimleri öğrendikten sonra dini ilimlerde ihtisas için Mısır’a gitmiştir. Konevi’nin halifelerinden olan Kemaleddin Abdürrezzak el-Kaşani’ye intisab ederek irfanen de yetişmiştir. 1336 yılında inşa edilen İznik medresesine Orhan Gazi tarafından günlük 30 akçe ile müderris olarak tayin edilmiş ve Osmanlıların ilk müderrisi olmuştur. Ölümüne kadar 15 yıla yakın bu görevde kalmış, hem yüzlerce talebe yetiştirmiş hem de eserlerini yazmıştır. Vefat yılı olarak kaynakların kahir ekseriyeti 1350 tarihini belirtir. Bayraktar, ‘Biz de çoğunluğa uyarak Kayserili Davud’un 1350 Mart’ının onbirinci günü vefat ettiğini kabul edebiliriz’ der. Mezarı İznik’te Çandarlı Halil Paşa Camii’nin karşısındaki Çınardibi denen yerdedir.

Vahdet-i Vücud doktrinini felsefi mahiyette ilk defa açıklayan ve savunan Kayserili Davud’dur

Osmanlı’nın ilk müderrisi ve ilk düşünürlerinden olan Davudu’l Kayserî, dini ve akli ilimlerde iyi yetişmesine, fıkıh ve hadis sahalarında derin bilgi sahibi olmasına rağmen; asıl tasavvuf, kelam ve felsefe konularında ihtisaslaşmıştır.  Daha çok mutasavvıf olarak tanınmıştır. Türk dilinden başka, Arapça ve Farsçayı da iyi bilmektedir. Tasavvufta İbnu’l-Fariz, İbnu’l Arabi, Abdurrezzak el-Kaşani gibi mutasavvıfların geliştirip sistemleştirdikleri Vahdet-i Vücud doktrinini benimsemiştir. Bayrakdar, Kayserî’nin felsefede Aristo gibi Yunanlı klasik düşünürleri ve Ebu’l-Berakât el-Bağdadî gibi bir İslam düşünürünü tenkit edebilecek derecede bilgiye sahip olduğunu belirtir. Vahdet-i Vücud doktrinini felsefi mahiyette ilk defa açıklayan ve savunan Kayserili Davud’dur.

İbn Arabi’yi en iyi anlayan ve anlatan odur. Arabi’nin Füsusu’l Hikem üzerine yaptığı şerhi ‘Matla Hususi’l-Kelim fi Maani Fususi’l Hikem’ eseriyle bugüne kadar süren bir ün kazanmış, kendisinden sonraki Türk, İranlı ve Arap düşünürler İbnü’l Arabi’nin Füsus’unu okuyup anlamada onun bu şerhini kılavuz olarak kullanmışlardır. Davudu’l Kayseri, tenkidci, sistemleştirici bir zihniyet sahibidir. Kendinden önceki düşünürlerin fikirlerini olduğu gibi kabul etmez, onların fikirlerini yorumlayarak tanıtır, yeni fikirler de ortaya atar. Tasavvufi düşüncede İbn Arabi’yi takip etmiş olan Kayserî, tarikatta da onun kurduğu Ekberiye tarikatına mensuptur. Bayraktar, Kayserili Davud’un tarikat silsilesini: Muhyiddin İbn Arabî, Sadreddin Konevî, Kemaleddin Abdürrezzak el-Kaşanî, Davudu’l Kayserî şeklinde açıklar.

Enerjetizmin kurucusu

Kayserili Davud’un felsefi yönü, çeşitli konulardaki düşünceleri onu önemli, farklı ve özgün kılar. Mehmet Bayrakdar, Kayserî’yi, enerjetizmin kurucusu ve öncüsü olarak kabul eder. Enerjetizm, tabiatta var olan her şeyin esasını ve bütün tabiat olaylarını enerji ve enerji değişimiyle açıklayan bir fizik ve felsefe doktrinidir. Bu doktrinin kurucusu olarak Alman kimyacısı ve felsefecisi Wilhelm Ostwald’ın (1853-1932) bilindiğini belirten Bayrakdar, Kayserili Davud üzerine yaptığı araştırmalarda, enerjetizmin Ostwald’dan yaklaşık altı asır önce yaşamış olan bu Türk düşünürü ile ortaya çıkmış bulunduğunu ve onun kadar eski olduğunu ortaya koyar. Kayserili Davud ile Ostwald’ın enerjetizm hakkındaki görüşlerini karşılaştırmalı olarak ele alır. Kayserili Davud’un enerjetizm dışında da görüşleri vardır. Bunların ‘Hayat Sırrı ve Beyaz Atom Olarak Su’, ‘Tümcanlılık’, ‘Yeni Bir Fiziki Zaman Anlayışı’ başlıklarıyla tahlil edildiği kitapta, tasavvufi ve metafizik konularla ilgili düşünceleri de ‘Varlık Anlayışı’, ‘İlahi Aşk ve Sarhoşluk’, ‘Tevhid ve Çeşitleri’ başlıkları altında incelenir eserde.

Davudu’l Kayserî, kendisinden sonra birçok Müslüman düşünüre tesiri olan ilmi bir şahsiyettir. Bu da onun büyüklüğünü ve şahsiyetinin önemini ortaya koyan bir husustur. Bayrakdar, onun tesirinin geçici olmadığını ve bugüne kadar devam ettiğini belirtir. Özellikle İbn Arabî’yi anlamak isteyen Türk, Arap, İranlı ilim ve fikir adamları onun Füsusu’l-Hikem üzerine yaptığı şerhini el kitabı olarak kullanmışlardır.

Bayrakdar, ‘Geçmişin bazı düşünürleri, mesela Kayserili Davud’da görüleceği gibi, bazı düşüncelerinde ne kadar yenidirler; bugünkü yeni felsefe veya bilimsel konularla çoğu fikirleri benzerlik arzetmektedir. O halde, kültür mirasımızı, bilim ve düşünce adamlarımızı araştırmak, ifade ettiğimiz ve edemediğimiz birçok yönden gereklidir. Umarım bu konuda daha hızlı, daha verimli gayretler içinde oluruz’ ifadeleriyle, yerli düşünce adamlarımızı araştırma ve tanımanın kültür mirasımız açısından önemine dikkat çeker.

Mehmet Bayrakdar, Davud el-Kayseri, Kurtuba Kitap Yayınları

 

Metin Uygun

YORUM EKLE
YORUMLAR
Celal
Celal - 6 yıl Önce

Metin bey yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. İncelediğiniz kitaplar çok güzel.