Müderrislik imtihanlarının Osmanlı ilmiye teşkilatı açısından önemi, eğitim sisteminde müderrise atfedilen yer ile yakından ilişkilidir. İslâm eğitim geleneğinin devamı niteliğindeki Osmanlı medreselerinde uygulanan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin merkezinde, müderris bulunmaktaydı. Medreselere tek bir müderris atanır ve medrese, müderrisinin unvanıyla tanınırdı. Talebeler müderrisin etrafında şekillenen halkalara devam ederek ondan ilim öğrenirdi. Talebenin eğitim hayatı süresince okuduğu ilimleri ve bunları hangi âlimler silsilesinden edindiğini gösteren icazetnamelerin kurum tarafından değil, müderris tarafından verilmesi müderrisin bu süreçteki önemini göstermektedir.
İlmiye teşkilatının kaza ve tedrisi bir araya getiren yapısı nedeniyle sadece Osmanlı ilmi hayatının değil, aynı zamanda toplumsal hayatında dinamiklerini belirlediği bilinmektedir. İlmiye teşkilatını oluşturan temel unsurlar ile bu unsurlar arasındaki hiyerarşinin ne zaman teşekkül ettiği tartışmalı ise de Fatih Sultan Mehmed dönemi ile birlikte yapının temel özelliklerinden netlik kazandığı anlaşılmaktadır. Zaman içerisinde gerçekleştirilen bazı değişimlerle beraber yüzyıllar boyunca geçerliliğini koruyacak olan bu yapının tedrise ilişkin unsurları arasındaki bağlantıyı Fatih Sultan Mehmed’in teşkilat kanunnamesi şöyle sıralar:
“Ve Sahn mollaları makam-ı mevleviyettedir. Anlar cümle sancak beğlerine tasaddur ederler. Ve dâhil müderrisi ve garic müderrisi dahi makam-ı mevleviyettedir. Ve hariç ve dâhil ve Sahn ellişer akçe ile olur. Haliya bina eylediğim medaris-i aliyeye Sahn deyü isim konulmuşdur. Sahndan beş yüz akçe ve Ayasofya Medresesi’nden dahi kezalik böyle vüsul olunur.”
İslâm eğitim sisteminin temel kurumu olan medreseler, Osmanlılar döneminde fiziki şartları, mimari özellikleri, programı ve diğer yönleriyle önemli gelişmeler getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin hemen her döneminde önemini koruyan idare ve ulema arasındaki ilişkiler, en belirgin şekilde müderris atamalarında kendini göstermiştir. Yazara göre Osmanlı medreseleri, Selçuklu ve Anadolu Beylikleri devri müesseselerinin bir devamı olarak ortaya çıkmıştır. İlk dönem Osmanlı medreseleri, Osmanlı öncesi Amasya, Konya, Kayseri, Karaman ve Aksaray gibi Anadolu şehirlerinin medreselerinin bir devamı gibidir.
“Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’da Süleymaniye Külliyesi’ni yaptırmasıyla Osmanlı medrese teşkilatı büyük ölçüde değişmiş ve medreselere yeni dereceler ilave etmiştir. Buna göre Osmanlı medreseleri şu derecede olmalıydı: 1-Hâşiye-i Tecrid (Yirmili), 2- Miftâh (Otuzlu), 3-Telvih (Kırklı), 4- Hâric (Ellili), 5- Dâhil (Ellili), 6-Sahn-ı Semân, 7-Süleymaniye, 8-Altmışlı, 9-Süleymaniye Dârülhadisi.”
Eser, Osmanlı medreselerinin derece bakımından zaman zaman değişikliğe uğradığını belirtir. Medreselerin seviyesi, eğitim-öğretim hayatındaki yeri ve önemi yaptıran şahsın statüsü, tedris kadrosundaki niteliğiyle medresenin faaliyet gösterdiği yerleşim biriminin ülke genelindeki siyasi ve stratejik önemine göre değişmekteydi.
Osmanlı İlim ve Fikir Dünyası kitabı kendisinden önceki İslâm ilim ve fikir geleneklerini derlemiş. İstanbul’un fethi, İslâm dünyasında ilim ve düşünce alanında büyük kırılmalara ve gelişmelere yol açmıştır.
“Osmanlı’da İlim Yolcuğu Nasıl Başladı?”, Kitabın Ortası dergisi, Aralık 2018, sayı 21.