Onu okuyan başlı başına bir 'ahlak'ı okur!

Roger Garaudy’yi okudukça kendisinden neler öğrenebileceğimizi yazdı Ömer Yalçınova..

Onu okuyan başlı başına bir 'ahlak'ı okur!

Roger Garaudy’nin bütün eserleri düşünmeye yapılan bir çağrıdır. Tabii ki bunu bütün eserler, kitaplar, yazarlar ve şairler için de söyleyebiliriz. Söyleyebiliriz fakat bu özelliğin en çok tebarüz ettiği kitaplar Roger Garaudy’ninkilerdir.

Gerçekten Roger Garaudy ne yazmıştır? Onca kitaplarda anlatılan nedir? Garaudy’nin eserlerini tasnif edecek olsak, onları hangi kategoride değerlendirebiliriz? Doğrusu onun hiçbir eserini Hatıralar ve Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum kitabından ayrı düşünemiyorum. Hani bütün eserleri, tek cilt halinde ve bu başlık altında toplansa, olur. Neden acaba? Onun Picasso ve Kafka’dan yola çıkarak ele aldığı estetik anlayışıyla Siyonizm veya Amerika’yı anlattığı kitapları arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Biri neredeyse tamamen sanatsal kaygılarla ve ölçülerle yazılmıştır, diğeri ise siyasi ve dinî kaygı ve ölçülerle. Kaba bir değerlendirmede bunlar aynı başlık ve kategori içinde yorumlanamaz. Başka yazarlar için geçerli olan bu durum Roger Garaudy için pek geçerli değil.

Onlar bir hayata nasıl yaklaşmamız gerektiğini de gösterirler

İsmet Özel’den örnek verebiliriz. İsmet Özel’in bütün kitaplarını Waldo Sen Neden Burada Değilsin? başlığı altında toplayabiliriz. İtirazı olan? Buna itiraz edecek birinin olacağını sanmıyorum. Çünkü gerek Roger Garaudy gerekse İsmet Özel kendi menkıbeleriyle geçmişi, bugünü ve yarını bir arada, hatta birbirinden ayırmadan ele almışlar, yaşamışlar, anlatmışlar ve düşünmüşlerdir. İkincisi, İsmet Özel ve Roger Garaudy’nin ikisi de her şeyi sil baştan, yeniden, bir mücadele ve hayat için düşünmeye, ele almaya, yorumlamaya davet etmişlerdir. Hazır reçete hazırlamadıklarını söylememize bile gerek yok, ki bunu herkes bilir ve söyler. Onlar kendi menkıbelerini ortaya koyduklarında, okuyucuların da kendi menkıbelerine yoğunlaşması gerektiğini anlatmış olurlar.

İsmet Özel ve Roger Garaudy’den bu yönde öğreneceklerimiz saymakla bitmez. Onlar bir hayata nasıl yaklaşmamız gerektiğini de gösterirler. Bize öğretilenin, sıradanın, gözümüzü açtığımızda gıda diye ağzımıza tıkılanın, ne olduğunu sorarlar? “Bence” diye bir şey yoktur. “Bence” diyerek başladığımız bütün sözler bir yerden duyduğumuz veya öğrendiğimiz şeylerdir. Mantık doğuştan değildir. Mantık dediğimiz şey, aileden, komşudan, okul arkadaşından veya öğretmenlerden gıdım gıdım, biraz biraz edinilebilecek bir şeydir. Neyi neye göre değerlendiriyorsun? Öyle ya, değerlendirmen gerektiğini nereden çıkarıyorsun? Ki “bence” diye bir şeye inanmışsın ve onun varlığından dem vuruyorsun? Her şeyden önce sen kimsin?

Meydan okuma veya gıcık verme şeklinde anlaşılmasın bu sorular. Günümüz Türkiye şartlarına ve insanlarına baktığımızda ve sorduğumuzda bu sorulara açık, net cevap verecek kişi sayısının çok olmayacağı aşikârdır. Hele “bence” diye söze başlayanlar, “Ben kimim?” sorusunu bir kez düşünmüşler mi acaba? Düşünmeleri gerektiğini söyler Roger Garaudy ve İsmet Özel, hem de hayatları boyunca. Hayat bir şey olarak bir yerden bir yere gelmek veya gitmek değil midir?

İnsanlığın Medeniyet Destanı, “Ben kimim?” sorusunda düğümlenen bir eserdir

Düşünmenin başlangıcı veya devam ettiricisi olan bu sorudan dolayı Roger Garaudy’nin tüm eserleri tek ciltte toplanabilir. O yüzden onun İnsanlığın Medeniyet Destanı adlı eserini, onun özgeçmişi gibi okuyabiliriz. Orada anlatılan gerçekten de Mısır, Mezopotamya veya Çin medeniyetidir. Fakat kitap bize Garaudy’yi de verir. Tüm bu anlatıları toparlayan, bunlara dikkat çeken, onlardan parçalar seçen ve okuyucuya sunan Garaudy’yi ve onun gayesini, acısını, derdini, hayatını ve kişiliğini. Üslubuyla, soruları ve cevap arayışlarıyla İnsanlığın Medeniyet Destanı, Garaudy’nin gelmiş, geçmiş bütün insanlarla, insan olarak buluştuğu noktayı veren, bir başka deyişle  “Ben kimim?” sorusunda düğümlenen bir eserdir.

Garaudy’den öğreneceğimiz başka bir şey ise, düşünmenin sanatsız olamayacağıdır. Sanat; basit anlamıyla resim, müzik, heykel, hat… Gelin buna biz zanaatı da ekleyelim. Çok farklı şeyler değil. İnsan makine olmadığı için, onun elinden çıkan her şeyin içinde sanatsal açılar ve özellikler yakalanabilir. Ayrıca insanı yakalamak için, sanatla zenginleştirilen bir düşünce dünyası da gerekmektedir. Yoksa İnsanlığın Medeniyet Destanı’nda örneklerini verdiği metinlere okuyucu nasıl yaklaşacağını nereden ve nasıl bilecek? Onlara “bence” diyerek yaklaşılmaz.

Garaudy’den öğreneceğimiz başka bir şey ise, proje adamı olmaktır. Onun her kitabı bir proje etrafında şekillenmiştir. Öyle bir proje ki belki de yazılmasına vesile olan nedeni bile aşmıştır. Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum’u bir savunma kitabı olarak da okuyabiliriz. Belki de ilk etapta böyle bir kitabı yazmaya Garaudy’yi zorlayan neden budur: İnsanı ve hayatı savunmak. Onun yalnız yolculuğunda uğradığı haksızlıklar, iftiralar, kovuşturmalar düşünüldüğünde, hiç de görmezden gelinemeyecek bir neden gibi duruyor bu. Fakat kitabı okuyan kişi, İbrahim Demirci’nin tespitiyle, “bir ahlak” okuduğunu görecektir. Yani kitap ilk kıvılcımını aşmış ve bir yangına dönüşmüştür. Her beynin kolayca istifade edebileceği, ateş almak için bir şey bulabileceği, bir yangın; insanı yer yer üşümekten koruyan, yer yer de yakıcı.

Ömer Yalçınova yazdı

YORUM EKLE