Ne zamandır okumak istediğim bir türlü nasip olmayan kitaptır O ve Ben. Üstelik çok eski bir baskısı elimde, 3. baskısı. Doğrusu O ve Ben kitabı, Necip Fazıl'ın hayatını, içini, içindekilerinin yansımasını anlamak için okunması gereken ilk kitap belki de. Baştan sona merdivenlerin basamakları gibi. Tıpkı doğum anını andırıyor. Günahsız doğan bir ruh, sonrasında paslanmaya başlıyor. Bir merdivenden iner gibi inişe geçen maneviyatı, bir gün önünü aydınlatan nurla çıkış yolunu buluyor. Okunası, okudukça bağlanası bir kitap O ve Ben.
Kitabın başlığı zamirlerden oluşuyor. Fakat kitabı okuduktan sonra sadece bir zamirden ibaret olmadığını anlıyoruz. “O kimdir?”, “ben kimdir?”, “ya ben onun yanında neyimdir?”; asıl bu sorular üzerinde düşünme, düşünmekten kıvranma halidir Necip Fazıl'ınki. Ben kimim? Varlık arayışına çıkması için içindeki boşluğu doldurmaya ihtiyacı vardır. Necip Fazıl kitapta inanmanın bir ihtiyaç olduğunu söylüyor. Kitap 'tanıyıncaya kadar' bölümüyle başlıyor. 1904-1934 yılları arası Necip Fazıl için arayış yıllarıdır. Bir şeyleri bulduracak olanı arıyordur aslında. Allah'ın sevgisini nasıl bulacak, kim bulduracak? Adeta bir bir vadinin ortasında kalmış ve arada sıkışmış gibi Üstad.
Necip Fazıl'ın hayatında sakin geçen bir an yok gibi. Sürekli bir şeyler oluyor, olmasa da kendisi bir şeyler yaratıyor. Çocukluğundan bahsettiği kısımlarda Üstad'ın o zamanlardan okuma alışkanlığı olduğunu görüyoruz. Farklı olduğu çocukken de hissediliyor. Duygusallığı, düşünceleri sanki bir çocuğa ait değil gibi. Kardeşi Selma'dan bahsederken, o harflerin ne denli hüzünlü olduğunu yüreğinizde hissediyorsunuz. Şair hüznü böyle olsa gerek. Selma onun için hayatının en derin ukdesi olarak kalıyor. Kardeşinin ardından Rıza Tevfik'in 'Selma sen de unut yavrum' şiirini okuması da ayrı bir dokunaklı.
Sonrasında Necip Fazıl'ın okul hayatı ve iç meseleleriyle devam ediyor kitap. İç çatışmalar, sorular, cevaplar, bazen sorular, sorular ve sadece sorular şeklinde beliren bir dünya Necip Fazıl'ın dünyası. Her şey etrafında dönüyor, sanki o sadece seyrediyor ve farkına varmaya çalışıyor gibidir. Sürekli bir dolma halinde ve şiirleri patlama noktasını gösteriyor. Yazdığı şiirlerle henüz 17 yaşlarındayken büyük başarı elde diyor. İlk şiir döneminde 'ben' duygusunun ağır bastığını kendisi söylüyor. Bir gün bu duygudan kurtulmaya çalışacağını da vurgulayarak.
Necip Fazıl, anlamak, anladığında yanmak ve öyle kalmak istiyordu
Necip Fazıl'ın hayatında bir dönüm noktası oluyor. Bu dönüm noktasından geçtiğinde daha önce yanında olan ancak Necip Fazıl'ın kendini Müslüman olarak tanımlamasından dolayı rahatsız olan kişiler etrafından dağılmış ve ona sırt çevirmişlerdi. Peyami Safa ile arkadaşlığı da böyleydi. Çok iyi arkadaş olmalarına rağmen, siyasi görüşleri nedeniyle aralarında husumet olduğunu yazıyor Necip Fazıl.
Hayatında hep bir arayış içinde olan Necip Fazıl, nihayet aradığını bulduracak kişinin huzuruna doğru gidiyor. Bir vapur gezintisinde başlayan yolculuk, Beyoğlu'ndaki Ağa Camii'nde Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin yanına varıyor. Yıllardır bunun çilesini çekmiş ve nihayet bulmuştu. Necip Fazıl'ı şimdi de 'ne yapacağı' telaşı sarıyor. Hayatı boyunca hep telaşlı bir insandır aslında, dertlidir. Bir insanın hayatını bir uçtan diğer uca çevirmesi oldukça zor olsa gerek. Necip Fazıl da bu düşünce girdabının içinde en nihayetinde 'benim güzel efendim' diye bahsettiği, bizim Necip Fazıl'ı bu halde tanımamıza vesile olan Abdülhakim Arvasi'yle tanışıyor. Necip Fazıl, Abdülhakim Arvasi'ye duyduğu hayranlığı anlatıyor. Artık O’nun yanı tam manasıyla huzurun noktası olmuştur. Farkında olmadan kendi mürşidini bulmuştu. Allah bize de buldurmayı nasip etsin diyelim.
Necip Fazıl, anlamak, anladığında yanmak ve öyle kalmak istiyordu. Yolculuğu artık Allah ve Resulüneydi. Üstad, her şeyi geride bırakarak, çıktığı bu yolculukta çok dışlanmış ve şairliğinin, sanatının bittiği söylenmiş. Tüm bu söylentilerin asılsız olduğunu Necip Fazıl, Abdülhakim Arvasi'yle tanıştıktan sonraki verdiği eserleri sıralayarak belirtiyor. O ve Ben Necip Fazıl'ın iç dünyasının sıkıntılı halden, huzura kavuşma halini adım adım anlatıyor bizlere.
Dikkatimi çeken bir nokta Üstad'ın yalnız kalmayı tercih etmesi. Bu yalnızlık aslında ona farkında olmayı öğretiyor ve neye ihtiyacı olduğunu bilmesini sağlıyordu. Bu her insanın ulaşamadığı bir durumdur: Farkındalık. Farkındaydı ve kendi bildiği yoldan şaşmadı. Terslendi, dışlandı ama bildiğinden şaşmadı, insanın gözüne girmek için Allah yolunda yürümekten vazgeçmedi. Kaybetmekten korkmuyordu Necip Fazıl, çünkü bulacağının yanında kaybedecekleri koskoca bir hiç olacaktı.
O ve Ben, Necip Fazıl'ın içini okuyuculara döktüğü bir kitap
Üstad, irşad edicisini, mürşidini, Resulü ve Rabbi bulmuştu. Bu süreç içinde yaşadığı, duyduğu bir çok mucizevî olayı aktarıyor kitapta. Ölümden korkan, bu yüzden sırt üstü bile yatamayan Necip Fazıl, gün gelecek ölümü hayal etmeye çalışacaktır. 'Ölmeden ölünüz' cümlesindeki hikmetiyle (burada felsefesiyle şeklinde yazacaktım ancak Abdülhakim Arvasi felsefe değil hikmet diye Necip Fazıl'a öğüt veriyor) her anında ölümün, ebediyetin sırlarını düşünecektir. Allah katında ebedi safanın yolu ölmeden ölmek diyor Necip Fazıl.
Hayalini kurduğu Büyük Doğu'nun görüşleri yüzünden her seferinde kapatılması ve her seferinde yeniden bu ideolojiyi inşa etmeye çalışan Necip Fazıl, çok direnmiş ve nitekim de bunun karşılığını almıştır. Adeta toprağa bir tohum atıyor ve Büyük Doğu bir ağacın büyümesi gibi yeşillenerek, dallanarak büyüyordu. Abdülhakim Efendi'yle tanışması, ona olan hayranlığının her geçen gün arttığını anlatıyor Necip Fazıl. Tabiri caizse onu düşünerek yatıyor, onu düşünerek uyanıyordu. Bu Üstad'ın dönüm noktasıydı. Abdülhakim Efendi Hazretleri ona Allah yolunu göstermiş ve sevdirmişti. Abdülhakim Efendi Hazretleri'nin vefatı Necip Fazıl'ı çok derinden etkilemiştir. Onun hüznünü bir türlü içinden atamamıştır. Sürekli mezarını ziyaret eder, tanıyanlardan onu dinlermiş, adeta bir bağlanma.
O ve Ben, Necip Fazıl'ın içini okuyuculara döktüğü bir kitap. Yıllarca içinde yaşadıklarını sizlere anlatıyor. Bize de oturup dinlemek düşüyor. Alacağımız çok ders ve katedeceğimiz çok yol var, O ve Ben'i okuduktan sonra bunu anlıyoruz. Müthiş zekasının ardında bir duygu adamı Necip Fazıl… Allah rahmet eylesin.
Sevde Kaya yazdı
Hepsi bu...Benim Güzel Efendim......Ellerinize yüreğinize sağlık...Rabbim şu kısacık dünyada bir arayış bir telaş içinde sağa sola koşan , Allah'ı ve Resulünü Hakkı'yla bilmek sevmek derdinde olanlara "benim güzel Efendim" diyebileceği kişi ile karşılaştırsın... Ki, bu andan öncesi boş....